07 Nisan 2012 11:01

Yahu gaza gelmiş işte!..

Yahu gaza gelmiş işte!..

Fotoğraf: Envato

Paylaş

"Sivas’ta meydanda konuşuyordum, binlerce insan toplanmıştı. Ben teröristlerden söz edince, o kalabalık hep bir ağızdan ‘as, as’ diye tempo tuttu. Ben de, asmayalım da, besleyelim mi, dedim. Bu sözü sonradan başıma çok kalktılar” demiş Evren: Yalçın Doğan aktarıyor; Kenan Evren’in bir arkadaşıyla yaptığı sohbetten bir alıntı bu. Sohbetlerden yapılan alıntılar referans kıymeti taşımazlar aslında. Bu sohbette Kenan Evren’in “Amerikan, İngiliz ve Alman Büyükelçileri geldi bana. Anayasada bir değişiklikle, benim Cumhurbaşkanlığı süremin uzatılmasının Türkiye için çok yararlı olacağını söylediler. Gaz gerçekten müthiş, içeriden ve dışarıdan. Böyle bir durumda aynaya bakan bir kişi, kendisini geçmiş liderlerle karşılaştırıyor, anaların böyle bir evlat doğurmadığına gerçekten inanıyor” deyip demediğini kanıtlamak da zor. Fakat Evren’in bundan 12 Eylül dönemindeki meydan konuşmalarının, gazetelere verdiği demeçlerin ruhuna uygun bir ifade bu. Bu öyle bir ruh ki, zaten bir kıvılcımdan alev almaya teşne devletin uzun 12 Eylül dönemi boyunca ajitasyon ibresinin hep 12’de durmasından kaynaklanan teyakkuz halini apaçık ele veriyor. Bir söz, bir imge, küçücük bir uyaran ibrenin 12’ye beş kalaya düşmesine engel oluyor. Onun için bu konuşmalarda Evren, yapıp ettiklerine mantıksal gerekçeler yaratma çabasına girmektense “bana dediler ki”, “söylediler ki”, diye konuşmayı tercih ediyor. “Devlet zaaf gösterirse, derin devlet müdahale eder... Etmiştir... Kimse “paşam müdahale etmeyin” demedi... Bilakis “edin... El koyun denildi” diyor mesela. “Bedrettin Paşa beni müdahaleye zorladı... Ama hayır dedim... Daha sonra, Ankara’da bizim arkadaşlarda bir hava hissettim. Sanki Kuvvet Komutanları bana bir şey söylemek istiyorlardı... Açılmak istiyor, açılamıyorlardı. Bir gün Kuvvet Komutanlarını topladım. Bana bir şey mi söylemek istiyorsunuz?” dedim diyor, “Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Nurettin Ersin dedi ki, ‘Bir süredir imzalı, imzasız mektuplar alıyorum... Daha ne duruyorsunuz diyorlar?.. Müdahale etmemizi istiyorlar... Gidişat, müdahaleyi gerektirmiyor mu?.. Ülke uçurumun kenarında değil mi?” diye anlatıyor.
Kenan Evren’in etkin ve edilgin özneler kullanarak başladığı cümlelerin “dediler ki, diyorlar ki” diye devam etmesinin, birilerinin demeleriyle gaza gelivermesinin muhakemeye izin vermeyen ve düzenin, üstün asta komut vermesiyle sağlandığı ordu gerçekliğinin söyleme yansımasıyla ilgisi yok sadece. Hukukun ayaklar altına alındığı her yerde devlet dizginlerinden boşalır ve boşluğu hep, o bir şeyler diyenlerin; kimlikleri bir ima’nın ardında görünmezleşenlerin ajitasyonu doldurur. Diyenler; paşanın kulağına DİSK ile ilgili kar suyu kaçırırsa cunta sendikanın kapısına dayanır. Barış Derneğini işaret ederse aydınlar tutuklanır. Bir çocuğu gösterirse sunağa 17 yaşındaki gençlik yatırılır. İşi gücü paşanın kulağına fısıldamak olan “iyi saatte olsunlar” kırmızı derse kırmızı kalemler toplanır, yeşil derse ağaçlar budanır. Çünkü darbe bir zıvanadan çıkma halidir. O kadar ki, gölgenin varlık muamelesi görmesi, bir simgenin yıkıcı bölücü eyleme kanıt teşkil etmesi, kanıt tasnifi yapılamayınca ima’nın ve söylentinin kıymet kazanması sıradanlaşır. İpinizin çekilmesi için, “bana dediler ki” diye konuşan adamın sizin suçlu olduğunuza inanması, bunun kendisine telkin edilmesi, telkini geçtik ima edilmesi yeterlidir. Madem “Tutuklu, suçsuzluğunu kanıtlayıncaya kadar suçludur” düzenine geçilmiştir, o, nesneye ne ad vermişse odur. Toplum o ne diyorsa ona inanacaktır.
Biz 12 Eylülü yaşadık geçtik ve Evren’i yargılamakla da safralarımızı atmış mı olacağız peki? Kenan Evren mahkemesine odaklandığımız bu hafta yayınlanan KCK iddianamesine bakılırsa öyle değil. Büşra Ersanlı’nın bağımsız adayları desteklemesi, Nuray Mert ile telefon görüşmesinin içeriği, poşu, bandana, mekap böyle bir iddianamede kendine yer bulabilmişse bu devlet 12 Eylülden bir fersah ileri gitmemiş demektir. Bu nasıl bir ajitasyon halidir ki, Ragıp Zarakolu’nun oğlu Cihan Deniz Zarakolu’nun Siyaset Akademisinde kuantum fiziği ve Evrim teorisini anlatması onun örgütsel bağlarının ima’sı; hayır kanıtı olarak anlaşılabiliyor.
Dedik ya, hukuk diye bir şey yok artık. Ya da bizim hukuk diye bildiğimiz şey artık başka bir şeye dönüşmüş ve yasa maddelerinin yerini “diyorlar ki, dediler ki, gaza geldim ki, hissettim ki” gibi subjektif yorumlar almış.
Eh böyle bir devlet işi imayı tercüme etmek, leb deyince leblebiyi anlamak olan sektör de çıkartıyor ortaya. Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu “…Üniversiteden bir öğretim üyesi yalan yanlış şeyler söylemiş. Hiç bilimle bağdaşmayan, cahilane şeyler söylemiş. Efendim suyunuz zehirlenecek, suyumuzu sattılar demiş. Onunla ilgili savcılığa suç duyurusunda bulunacağız. Hem savcılığa hem YÖK’e hem üniversiteye başvuracağız. Böyle bilim adamı olmaz, hiç kusura bakmasın” dediğinde, bir gazete çevre sorununda canını dişine takıp uğraşan Prof. Dr. Beyza Üstün’ü kastettiğini şıp diye anladı mesela? Bakan ismini zikretmemiş olsa da, bir de Beyza Üstün zan altında kalsa ne olur! Cumhuriyet gazetesi kimsenin, bakanın kimi kastettiğine kafasını yormaması için bir bilim insanını böyle rahat harcayabilir; Bakanın hınk deyicisi olabilir. Normal böyle şeyler bugünlerde.
Evren dönemi geçti ama biz hâlâ filanca devlet yöneticisi şunu dedi ve/ama şunu kastetti diye fikir yürütmeye, önümüze atılan fikirlerle oyalanmaya mecbur muyuz? Değiliz ama 12 Eylül travması geride sadece hapishanelerde çürümüş bir nesil bırakmadı. O travma otuz üç yıldır “dediler, söylediler, hissettim” diyerek keyfiyetle yönetmeye devam edenlerin, derinleştirerek kalıcılaştırdığı bir şey olduğu için bütün toplumu birkaç nesil esir aldı. 12 Eylülle hesaplaşma o yüzden bir Kenan Evren’in yargılanmasıyla tamamına ermeyecek. Bir gencin taktığı puşi yüzünden kendi kendini ajite eden ve o genci hapse takan bir devletin yerine aklıselim bir yönetim gelinceye, halkın hukuku tahtına oturuncaya kadar bitmeyecek. O zamana kadar buluttan nasıl nem kapılmış, canavarı kim gaza getirip alevlendirmiş, kimin gözünün üstüne kaş konmuş… gibi saçmalıklara kafa patlatmak zorunda kalacağız; bu açık. Otuz yıldır gelip geçen hükümetler eliyle bu zıvanadan çıkma halini kurumlaştırdığı ve en son da mevcut hükümet eliyle, cıvık bir kıvam vermeye devam ettiği toplumu akıl ve ruh sağlığından ettiği için 12 Eylül sanıldığından da derin bir yaradır ki. Bu yaranın acil operasyona ihtiyacı hasıl olmuştur.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...