Bayram bizim neyimize
Sağlık Bakanlığı kesenin ucunu açmış reklam pazarına göz kırpıyor.
Bilbordlarda 14 Mart Tıp Bayramı vesilesi ile hekimleri hatırlıyor. Ne hatırlama değil mi?
Üç hekim maaşının ancak bir emekli hakim maaşı edebildiği ülkede sağlığın ticaretinden kâr ortaklığı ile mutlu olabileceklerini zannediyor sağlıkçıların. Sağlıktaki performansa dayalı
ücretlendirmeyi sanırım hatırladınız.
Misal Genel Cerrahi alanında ‘bir zor guatr olgusuna randevu vermek yerine üç cerrahisi kolay olabilecek olguya öncelik ver; daha fazla kazanalım, bölüşelim’ dercesine tıp ortamını ticarethaneye evirdi mevcut sağlık yönetimi anlayışı. Bunun halka yansıması ise “ölen ölür
kalan sağlar bizimdir” mantığı. Yani zor olgular daha uzun sürede ameliyat olabildiklerinden resmi tanımı ile ‘sağlık işletmesi’ onun yerine üç kolay olguya randevu verdiğinde dışarıdan bakıldığında randevu sırası kısalmaktadır belki de. Ama o zor vakaları; yani bakanlığın kâr eksenli bakışı ile öncelenmeyenleri ne yapacaksınız?
Mevcut sistemde giderek ek hastalığı olan ameliyatlık olguların işi daha da zorlaşacağa benziyor. Misal safra kesesinden ameliyat olacak hastanın yanı sıra yüksek tansiyon, şeker hastalığı ve kalp yetmezliği olsun. Bu olguların hem riskleri yüksek, hem de hastanede yatış
süreleri uzundur. Hem ameliyat öncesi hem de sonrasında daha uzun yatan bu hastalar yerine daha kısa sürede taburcu olabilen daha fazla sayıda hasta tercihi yeni işletme mantığının halka söylenmeyen yüzü maalesef. Üstelik bunu özel hastaneler ile anmak insafsızlık olur. Ne
yazık ki kamu hastaneleri belki özel sağlık kuruluşlarından da fazla bu zemine savrulmakta.
Mevcut sistemde ameliyat tam başarılı olur ve hasta zamanında taburcu edilirse hem hastane daha az para alıyor SGK’dan; hem de maaşları performansa bağlanmış sağlık çalışanları daha az gelir elde ediyor. Eğer aynı hasta hastane enfeksiyonu kaparsa yani daha uzun süre
hastanede yatarsa bakanlık ve SGK’nın düzenlemesi ile hem hastane hem sağlıkçıların kâr hanesi artıyor. Yani şifa değil kötü sağlık hizmeti kâra dönüştürülmüş bu sistemde.
Üstelik bu sistemin mağduru hem hastalar hem de sağlık çalışanları. Kanser tanısı almış nice hekim ve hemşire salt çocuklarının okul masraflarını karşılayabilmek için istirahat raporu almayı reddediyorlar. Poliklinik arası kemoterapi gören hasta sağlıkçıları unutmak mümkün mü? Onlar paragöz olduklarından değil; istirahat raporu alırlarsa maaşları düşürüleceği, ailelerinin geçimlerini sağlayamayacakları için kendi ölümlerini çalışarak kolaylaştırıyorlar.
Şimdi bakanlık işi gücü bırakmış hekimlere bilbordlardan sesleniyor. İçimde koca bir “ayıp” sözü kendine yer bulamıyor. Bakanlık önce kanser olup da çalışmak zorunda kalan sağlıkçılardan özür dileyerek başlasın reklam kampanyasına. Gerisi ihaleseverlik ile eş anlamlı geliyor bana.
Hasılı bayram bizim neyimize!
BÜYÜK SAĞLIK HAKKI MECLİSİ ARDINDAN
Türkiye Büyük Sağlık Hakkı Meclisi (TBSHM) açılış töreni, sağlık örgütlerinin çağrısı ile geçen pazar günü Ankara’da 38 İl Sağlık Hakkı Meclisi ve çok sayıda meslek örgütü, sendika, siyasi parti, hasta hakkı derneği temsilcisinin katılımıyla gerçekleşti. Sağlık Hakkı Meclisi’nin sonuç bildirgesini paylaşmak istiyorum:
1- Katkı-katılım paylarını,
2- GSS primini ödeyemeyen hastaların hastane kapılarından geri çevrilmesini,
3- Özel hastanelerde “ilave ücret” adı altında alınan bıçak parasını,
4- Vicdanın, ahlâkın, insanlığın sıfır noktası “istisnai sağlık hizmetleri”ni,
5- “Yeşil alan uygulaması” adı altında acil servislerin bile paralı
hale getirilmesini,
6- Sağlık Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında 663 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Sağlık Bakanlığı’nın sağlık hizmeti
sunumundan çekilerek sağlık holdinge dönüşmesini,
7- Devlet hastanelerini şirket hastanelerine dönüştüren kamu hastanebirliklerini,
8- Kamu-özel ortaklığı adı altında riski devletin alıp kârı yerli/yabancı tekellerin/konsorsiyumların toplayacağı, katrilyonlarca liralık soygunu,
9- Kamu sağlık bütçesinin özel hastanelere peşkeş çekilmesini,
10- Sağlık hizmetlerinin meta haline getirilmesini, sağlık alanının piyasanın vahşi koşullarına terk edilmesini, sağlıkta özelleştirmeyi oylamış ve reddetmiştir.”
Yine; Büyük Sağlık Hakkı Meclisi “prim, katkı-katılım payı ve ilave ücretlerin olmadığı nitelikli, ulaşılabilir sağlık hakkı ile Türkiye’deki herkesin güvenceli iş ve güvenceli gelir hakkı için imza kampanyaları, referandum, mitingler, grevler de dahil yerel ve merkezi
eylemler yapılmasına, 14 Mart Sağlık Haftası’nda illerde sağlık müdürlükleri, Ankara’da Sağlık Bakanlığı önüne yürünerek taleplerin dile getirilmesine karar vermiş.”
Hepimizin katılımı önemli.
Evrensel'i Takip Et