10 Mart 2012 10:10

Yedi kapılı Teb şehrinden geçerken!

Yedi kapılı Teb şehrinden geçerken!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

…Kitapların her sayfasında bir zafer yazılı.
Ama pişiren kim zafer aşını?
Her adımda fırt demiş fırlamış bir büyük adam.
ama ödeyen kimler harcanan paraları?

İşte bir sürü olay sana
Ve bir sürü soru…

Brecht


Avea’nın son günlerde dönen reklamlarından birinde, şirketin çaycısı namı diğer Oralet Ahmet, firmanın aldığı kupaların yanına demlik takımını bırakırken “Ben olmasam burada işler dönmez” diyor mealen. Temizlikçi “Cevriye abla”, şirketin temizlikçisi bekçi ve belki diğerleri… Büyük başarıların jeneriğinde adları sanları yazılmayan, göz önünde bulunmayan küçük emekçilerin hiç önemsenmeyen emekleri olmasa ne Avea var olabilir gerçekten ne de ünü dünyayı tutmuş kocaman tekeller. Yere attığınız çöpü süpüren, bir bardak çayınızı yetiştiren, koca koca binalar yükselirken sırtında kum taşıyan, barajlar kuran, santraller diken hep onlardır. Gazetenizi açıp imzalı bir haberi, yazıyı okurken onun sizin önünüze kadar gelmesini sağlayan binlerce kişinin karınca emeği o satırların arasında gezinir. Fakat ne hep beraber ne de tek tek vardır  onlar. Sessizce yaşar giderler, öldüklerinde “kardeşin duymaz.”
Brecht, “Yedi kapılı Teb şehrini kuran kim/ kitaplar yalnız kralların adını yazar/ yoksa kayaları taşıyan krallar mı?/ Kitapların her sayfasında bir zafer yazılı/ Ama pişiren kim zafer aşını” diye yazmıştı, Okumuş Bir İşçi Soruyor başlıklı şiirinde… Yedi Kapılı Teb şehrini kurmayı becerdikleri, Sezar adına Galyalıları yendikleri, altınlar içinde yüzen Lima’yı inşa ettikleri halde o adsız kahramanları kimse bilmez. Taş taşırken altında kaldıklarında da sessiz sedasız ölürler. Piramitlerin inşaatında 7 bin kişi öldü diye geçer farzı mahal, tarih kitaplarında… 7 binden biridir her biri. Fakat biri, bu ölümlerin nedenini araştırmaya kalksa Firavunun maaşlı memurları 7 bin kişiye ayrı bir hikaye yazacaktır; sırf tarihe, iş kazası kılığındaki toplu kıyımı münferit hadiseler toplamı olarak geçebilsin diye. Onları donlarının rengine kadar ayırarak her işçinin ölümünü özel ve biricik göstermeyi becerebilecektir.
Brecht kadar eskilere gitmeye gereği yok… Google’a Karadeniz İsyandadır yazıp çıkan siteye tıklayın. Orada bir döküm göreceksiniz. Kaç yıldır bölgelerinde HES’ler dikilmesin diye direnirken jandarma dipçiğiyle, hapisle, ölümle tanışan Karadenizlilerin bazı evlatları da bu inşaatlarda can verdi. Sadece Karadeniz’de değil diğer bölgelerde de santrallerin temel harcı işçi kanıyla karılıyor. Sitede 2006 yılından bu yana kaç kişinin öldüğü ayrıntısıyla yer alıyor. Birkaçı şöyle: Geçtiğimiz günlerde Ciner grubunun Kahramanmaraş’ta yaptığı Park Holding-Afşin Elbistan Termik Santralinde 10 işçi göçük altında kalmıştı. Sabancı Holdingin kurduğu Hacınınoğlu HES inşaatında da bir işçi boğularak öldü. Kasım ayında Menge Barajı’nda çalışan HES işçilerini taşıyan aracın devrilmesiyle bir işçi öldü 10 işçi yaralandı. Giresun’da yapımı süren, Doğuş Holding’in Arslancık HES şantiyesinde yaşanan bir kazada ise  5 işçi ciddi biçimde yaralandı. Doğuş Holding’in medyası NTV’de de bu cinayet ülke gündemi için kayda değer bulunmadı. Aydın’da Başbakanın ağustos ayında yaptığı açılışa yetişmesi için erken faaliyete sokulan İkizdere Barajı’nda bir işçinin öldüğü ortaya çıkmıştı. Limsan-Limak’ın ortak girişimi olan bu HES’te kazalar yaşanmaya devam etmiş, ekim ayında da 2 işçi ciddi şekilde yaralanmıştı. Limak Holding’in kazaları İkizdere Barajı’yla sınırlı kalmadı. Siirt’te yaptıkları Alkumru HES’te bugüne kadar yaşanan en az yedi farklı kazada 19’dan fazla işçi yaralandı, 3 işçi ise hayatını kaybetti.
Mayıs ayında Çoruh’ta baraj inşaatında çalışan iki işçi öldü. Deriner Barajı’nın inşaatı henüz birkaç hafta önce yine bir işçinin daha canını aldı...
Buradaki rakamlar santral inşaatında hayatına kaybeden işçilerin çok azını yansıtıyor. Dileyen, adı geçen siteden tamamını öğrenebilir.
Yaşarken yok hükmünde muamele görenlere öldüklerinde anlı şanlı bir cenaze töreni düzenlenecek değil elbette. Bu ölümlerin büyük çoğunluğu basına yansımadı bile. Geride kalan işçilere de şirket tarafından konuşma yasağı konuldu. Gidenler iş kazası zayiatı olarak bir envantere işlendi ve mezarları suskunluk toprağıyla örtüldü.
Tekellerin kârlarına kâr eklensin diye HES üstüne HES ihalesi dağıtan hükümet ve yerel yönetimler için ise inşaatlarda öğütülen işçi canlarının kıymeti harbiyesi yok. Onlar sadece dikkatsizliğe kurban gitmiş, münferit hadiselerin isimsiz aktörleri. Gerekirse ve hesabı sorulursa her işçiye ait sayısız ayrıntıya boğulmuş, ölümden öleni suçlu çıkaran veya topu takdiri ilahiye atan raporlar da yazılır. Böylece Siirt’teki olayla Afşin’deki göçüğe kaza süsü verilebilir…
Bu hükümet böyle davranmaya çok alıştı.
Geçtiğimiz hafta gündeme Anadolu Ajansında çalışan gazetecilerin sendikasızlaştırılması operasyonu damgasını vurmuştu. Bu süreçte gazetecilere yönelik baskılar kapsamında hapishanelerdeki gazetecilerin sayısı telaffuz edildiğinde Başbakan içerde sadece altı sarı basın kartlı gazetecinin olduğunu gerisinin de; ya örgüt üyesi ya da muhasebeci, ofis elemanı, gazete çalışanı kategorisinden olduğunu söylemişti. Sanki bir gazeteyi sadece sarı basın kartlı gazeteciler çıkarır ve bir gazete, ofis elamanı olmadan, muhasebesine bakılmadan, kartı martı olmayan muhabirler en belalı haberlere koşturmadan masa başında hazırlanır. Ve sanki bir gazeteyi yükselten sadece sarı basın kartlı ekiptir. Gerisi ise olağan suçlu… örgüt üyesi, terörist.
Teb şehrini kuran kim diye sorulduğunda, Mısır kralıdır yanıtını bir tek krallar verebilir. Kenti kuran, kaldırımlarına taş döşeyen, sarayları diken, evleri yapanlar içinse o şehri, inşaata akan kendi kanları yükseltmiştir. Yaşarken güruh olarak görülenler öldüklerinde ya da hapse düştüklerinde münferit bir haneye kaydedilsinler diye kişisel hikayelerine, mesleklerine, görevlerine ayrıştırırlar. Bir güruhun bir kazaya kurban gitmesi münferit, kişiye özel kazalardan daha az inandırıcıdır çünkü.
Ha gazeteci olmuş ha HES işçisi olmuş fark etmez. Gerektiğinde kişiyi öyle özelliklerine kadar ayırırlar ki bu kadar özgün, biricik ve münferit olduğuna o bile şaşar kalır. Yaşarken, kralların nezdinde yokturlar; göçük altında güruh olarak kalır, hapishanelere de kitlesel olarak tıkılırlar fakat beyanlara ve raporlara ise donlarının rengi geçer; icabında!
Bütün bu hadise Teb şehrini biz kurduk demesinler, krallar hep kral kalsın diye çıkarılmıştır.
O halde “işte bir sürü olay sana/ Bir sürü soru…”

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...