31 Ocak 2012 08:21

KESK harekete geçmezse...

KESK harekete geçmezse...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

4688 sayılı Yasa’da yapılacak değişiklikle, kamu emekçilerine toplusözleşme hakkı tanınması için hazırlanan tasarının meclisteki seyri sürüyor.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunun “alt komisyona” havale ettiği yasa tasarısının önümüzdeki günlerde Meclis Genel Kuruluna gelerek yasalaşması bekleniyor.
Ancak, söylemlerine bakılırsa, bu yasa tasarısına kamu emekçileri alanında örgütlü üç konfederasyon da karşı çıkıyor.
Çünkü tasarıyla hükümet, “toplu görüşme”den “toplusözleşme”ye geçtiğini ilan ederken, kamu emekçilerinin haklarını toplu görüşme dönemine göre daha da kısıtlıyor.
Şöyle ki;
1- Toplusözleşmenin gerçek bir toplusözleşme olmasının ilk ve belirleyici koşulu olan grev hakkının tanınmaması toplusözleşmeyi toplu görüşme derecesine düşürmektedir.
2- Hükümet, bütün iş kollarında “tek tip toplusözleşme” dayatarak, iş kollarının özgünlüğünü ortadan kaldırmakta, sendikaları işlevsiz duruma düşürmektedir.
3- Bugüne kadar belediyelerle iş kolu sendikalarının yaptığı toplusözleşmeler ve onların kazanımları yok sayılmaktadır.
4- Toplusözleşmenin uyuşmazlığa gitmesi durumunda başvurulacak son merci olan  “hakem kurulu” hükümet tarafından atanan 7, Memur-Sen’den 2, Kamu-Sen’den 1, KESK’ten 1 temsilcinin oluşturduğu bir bileşimle oluşturulacak ve kurul oy çokluğu ile karar verecek. Dolayısıyla hükümet ne istiyorsa o karar “hakemden” çıkacak.
Şu açık; hükümetin, “toplu görüşme”nin gerisinde bile bir “toplusözleşme düzeni”ni dayatması ve bunu Meclisten geçirmek için harekete geçmiş olmasına bütün sendikalar itiraz etmektedirler. Nitekim yasa tasarısının Meclis gündemine gelmesiyle yaygın basın açıklamaları yapmış, sendikalar böyle bir yasa istemediklerini ilan etmişlerdir, etmektedirler. Hatta “Yasanın böyle çıkarılması ısrarı bizi sokağa davet etmektir” filan gibi açıklamalar yapılmıştır. Ancak, yasak savma biçimindeki basın açıklamaları ve yazılı açıklamalarındaki söylem bir yana konduğunda, sendikaların hükümeti caydıracak tepkilerinin olduğu söylenemez. Dahası sendikaların, özellikle de Memur-Sen’in “Rakip sendikalara gol atmayı” daha öne aldığını ve sendikal rekabeti öne çıkaran açıklamalarla asıl gündemin dışında olması gereken konuları tartıştırmaya giriştiğini görüyoruz.
Kuşkusuz bu açıklamalar ve bugüne kadar ki emek mücadelesinin deneyimi, Memur-Sen ve Kamu-Sen’in sendikal anlayışının, bu tür sorunlarda hükümetle kapalı kapılar arkasında görüşerek sorunu çözmek olduğunu söylemek abartı olamaz. Ancak KESK için aynı şeyi söyleyemeyiz. Çünkü KESK’in geleneği, mücadele ederek haklarını alabilecekleri bilincinin belirlediği bir mücadele çizgisinde hareket etmek olmuştur. Ancak bugün, böyle kritik bir noktada KESK ve bağlı sendikalar, süreci yasak savma mahiyetindeki basın açıklamalarıyla geçirmekte, kamu emekçilerinin gücünü hükümetin ve onunla el altından iş birliği yapan sendika yönetimlerinin karşısına çıkarması mümkün olmamaktadır.
Dahası kamu emekçileri sendikalarının mücadelesinin deneyimleri göstermektedir ki, KESK ve bağlı sendikalar harekete geçmezse diğer konfederasyonların harekete geçmesi mümkün değildir! Bu nedenledir ki kamu emekçilerinin sendikal hareketi bakımından KESK’in harekete geçmesi sadece kendi üyeleri değil tüm kamu emekçileri açısından belirleyici olmuştur. Bu da KESK ve bağlı sendikaların ve bu sendikalarda önemli bir role sahip kamu emekçilerinin ileri kesimlerinin sorumluluğunu artırıcıdır.
Ne var ki bugüne kadar yapılan (Yapılmayan demek daha doğru) girişimlere bakıldığında KESK ve bağlı sendikaların böyle kritik bir zamanda bu sorumluluğa uygun bir mücadele hattına girdiğini söylemek ne yazık ki olanaksızıdır.
Oysa bir yandan hükümetin emeğin haklarına, emek mücadelesine karşı yürüttüğü saldırıların geldiği boyut (*) mühendis, hekim, bilim ve sanat alanındaki kesimlerin karşı karşıya olduğu sorunlarla birlikte düşünüldüğünde, KESK’in hükümetin emeğe karşı saldırılarını püskürtmek perspektifiyle bütün bu kesimlerin mücadeleye çekilmesinde belirleyici bir role sahip olarak hareket etmesi ertelenemez bir görevdir. Ancak duyuyoruz ki, böyle bir dönemde sendika yöneticileri, başka zamanda konuşulabilecek sorunları gündeme getirmeyi tercih eden bir anlayışla hareket etmektedir.
KESK’in ve sendikalarının ve elbette kamu emekçilerinin ileri kesimlerinin bu gidişata son vermesi ve görevlerini hatırlaması kamu emekçileri sendikal mücadelesi ve genel olarak emek mücadelesi için hayati bir önemdedir.

(*) Sağlık alanındaki büyük kaos, 5’i, 6’sı dışında işçi sendikalarının bugünden itibaren yasal bakımdan yetkisiz duruma düşürülmüş olması (Ki bu da yeni bir kaostur) gibi sorunlarda kamu emekçilerine yönelik hak gasplarıyla eş zamanlı olması da mücadelenin birleştirilmesi bakımından önemlidir ve KESK’in harekete geçmesi için son derece elverişli bir ortam oluşturmaktadır.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa