S&P’nin not indirimleri ve ötesi
Fotoğraf: Envato
Avrupa ülkelerinin kredi notunun düşürülmesi uzunca bir süredir beklenmekteydi. Bu beklentiler geçtiğimiz günlerde cevap buldu. Standard and Poors (S&P) aralarında Fransa, İtalya, İspanya, Portekiz ve Avusturya’nın da bulunduğu 9 Avrupa ülkesinin notlarını bir ya da iki basamak düşürdü. Almanya’nın kredi notunu ise AAA olarak korudu.
S&P’nin kredi derecelendirme sisteminde ülkelerin uzun vadeli kredi notları en yüksek not olan AAA’dan D’ye kadar sıralanıyor. D borç ödemelerini gerçekleştiremeyen ülkeler için kullanılırken, C borç ödemesini gerçekleştirememesine rağmen ufak da olsa toparlanma ihtimali olan ülkeleri belirtiyor. CCC ise ülkenin ödeme güçlüğüne düşme ihtimalinin yüksek olduğunu ve aşırı spekülatif bir ekonomiye sahip olduğunu belirtiyor.
Dolayısıyla şu an için Almanya’nın notu Avro bölgesinde yer almayan İngiltere ile birlikte mümkün olan en üst seviyede korunuyor. Fransa’nın kredi notu ise geçen yılın Ağustos ayında notu indirilen ABD gibi bir alt seviyeye (AA+) çekilmiş durumda. Avrupa’nın diğer problemli ekonomilerine gelince… İspanya’nın, İtalya’nın ve İrlanda’nın kredi notları BBB+. 2008 yılında üç büyük bankasının iflasıyla derin bir krize sürüklenen İzlanda’nın notu BBB-. Portekiz’in notu son gözden geçirmeyle BB olarak belirlenirken, artık Avrupa borç krizinin simge ülkesi haline gelen Yunanistan’ın notu ise CC.
Türkiye’nin kredi notu ise hatırlayacağınız gibi geçen Eylül ayında revize edilmişti. Piyasalarda ilk başta yanlış yorumlanarak heyecan yaratan bu karar sonrasında kredi notunun yerli para cinsinden yatırım yapılabilecek seviyeye (BBB-) yükseltildiği ama yabancı para cinsinden notunun yatırım yapılabilecek düzeyin altında görülen BB seviyesinde korunduğu anlaşılmıştı. Bunun nedeni Türkiye’nin dünya ortalamasının çok üzerinde seyreden cari açık oranı ve bunun getirdiği kur riski idi. Hükümet yanlısı yazarlar tarafından o dönem çok eleştirilen bu kararın haklılığı sonraki aylarda dolar başta olmak üzere yabancı para birimleri karşısında sert bir şekilde değer yitiren Türk Lirasının performansı ile de doğrulandı. Bugün bakıldığında Türkiye’nin kredi notu Avrupa borç krizinin ana aktörleri sayılan pek çok ülkenin gerisinde ve yabancılar açısından yatırım yapılabilecek seviyenin halen altında.
S&P tarafından ABD’nin notunun düşürülmesi üzerine kredi derecelendirme kuruluşlarının günümüzdeki temel fonksiyonunu, işin hem yatırım hem de denetim tarafında işlev gösteren bu şirketlerin güvenilirliğini bu köşede ayrıntılı olarak tartışmıştık. Son olarak Avrupa ülkelerine dair yapılan not indirimlerinde de gördük ki, piyasa oyuncuları bu şirketlerin verdiği notlara artık eskisi kadar aldırmıyor. ABD’nin notu düşürüldüğünde dolar diğer yabancı para birimleri karşısında nasıl hızla değer kazandıysa bu kez de notu düşürülen Fransa ve İspanya’nın tahvil ihraçlarında borçlanma maliyetlerinin belirgin bir şekilde gerilediğine şahit olduk. Buradan piyasaların çok daha kötüsünü hali hazırda fiyatladığını ve açıklanan not indirimlerinin yatırımcılar açısından bir rahatlama yarattığı sonucunu çıkarmak da mümkün.
Finansal piyasalardaki gündelik gelişmeler elbette önemli ama buraya fazlaca yoğunlaştığımızda işin can alıcı yönünü gözden kaçırıyoruz. Kredi derecelendirme kuruluşları da sonuçta finans sermayesi ile iç içe geçmiş kurumlar. Ters düştükleri, sermaye üzerindeki regülasyonları artırmak isteyen hükümetleri not tehdidi ile terbiye edebiliyorlar, uluslararası sermayenin genel çıkarlarına uygun düzenlemeleri, özelleştirmeleri dayatabiliyorlar. Bunun yanı sıra Kanada örneğinde olduğu gibi eğitim sisteminde özelleştirmeyi gerçekleştirebilmek için bizim kredi notumuzu düşür diye kredi derecelendirme kuruluşlarına baskı yapan hükümetler de var. Böylece kredi değerlendirme kuruluşları piyasaların uluslararası sermayenin ihtiyaçlarına dönük yapılandırılmasında başlıca araçlardan biri olarak karşımızda beliriyor.
Bütçe açıklarının ekonomi gündeminin merkezine oturduğu bu süreçte sosyal harcamaların kısılacağı, memur ücretlerin baskılanacağı görülüyor. ABD’den Avrupa’ya dünyanın dört bir yanında finans kesimine aktarılan trilyonlarca doların faturasının geniş halk kesimlerine çıkarılmak istenmesine dönük tepki büyüyor. Küresel kapitalizmin vaatleri bir kez daha sorgulanıyor. Ama bu tepkinin henüz sistemde kırılma yaratacak denli güçlü ve örgütlü olmadığı da bir gerçek. Kapitalizme dair bireysel hayal kırıklıklarını sokaklarda ifade etmeye yönelen kitlelerin önüne alternatif bir ekonomik model koyamadıkça sermaye kesimi bu krizden de güçlenerek çıkacaktır. Böylesi bir dönemde kapitalist sistemin yapısal bozukluklarını işaret etmek, eleştirmek kadar yerine ne koyulması gerektiğini söylemek de önem taşımaktadır. Aksi takdirde Churchill’in demokrasi tanımını anımsatırcasına kapitalizmin berbat olmakla birlikte mevcutlar arasında “en az kötü” olduğuna dair söylem ve bu söylemin etrafında yaratılan “korku imparatorluğu” kitleleri sisteme bağlamaya devam edecektir.
- Kurtarıcı mı, yoksa yeni günah keçisi mi? 09 Haziran 2023 04:18
- Seçim senaryoları ve ekonomiye dönük beklentiler 12 Mayıs 2023 04:19
- Kurda istikrar illüzyonu 28 Nisan 2023 04:21
- SVB krizinin arka planı ve düşündürdükleri 17 Mart 2023 04:52
- Para politikasındaki ayrışma belirginleşiyor 24 Eylül 2022 04:50
- Şimdi solun tam zamanı 12 Ağustos 2022 04:26
- Enflasyon gelir dağılımını bozuyor 08 Temmuz 2022 04:47
- Merkez Bankası şaşırtmadı 27 Mayıs 2022 01:12
- Kehanet çöktüğünde 22 Nisan 2022 00:37
- Enflasyon doludizgin 08 Nisan 2022 00:40
- Faiz politikasının bilançosu 10 Mart 2022 23:31
- Enflasyon geriler mi? 10 Şubat 2022 23:18