6 Ocak 2012 10:20

Bir katliam, iki Genelkurmay Başkanı ve AKP

Daha birkaç gün önce 35 Kürt köylüsü, adına ‘sınır’ denilen parçalanmış yurtlarının ‘sıfır’ noktasında bombalanarak öldürüldü. Bazı ceset parçaları torbalara doldurularak teşhis için Adli Tıp Kurumuna çuvallarla taşındı.
‘Kaçakçı’ dedikleri 35 genç Kürt köylüsü AKP’nin taktiri ve desteğiyle Genelkurmay Başkanlığına getirilen Org. Necdet Özel’in komutasındaki savaş uçaklarıyla katledildi.
ABD desteği, TSK icraatı ve AKP taktiriyle kotarılmış bir katliamdır, Uludere.
Başbakan Erdoğan, yaptığı görüşmeden sonra Genelkurmay Başkanı Özel’e teşekkür etti.
Savaş uçaklarına bu yetkiyi veren ‘savaş tezkeresi’ne onay veren partiler ise, AKP, CHP ve MHP. MHP, Uludere Katliamı’nı; ‘Yerinde ve zamanında yapılmıştır’ anlamında sözlerle destekledi, taktir etti. TSK’ya övgüler dizdi. Kürt halkına, bir kez daha, kan, kin ve nefret dolu sözlerle saldırdı.
CHP’nin tutumuna gelince, daha bir ay önce Dersim Katliamı’ndan dolayı, Başbakan Erdoğan’ın hamlesine karşılık bir rövanş hesabı olduğu görülüyor. Değilse Kılıçdaroğlu’dan ‘Kürt sorununa barışçı ve demokratik çözüm’ konusunda bir söz duyardık. Yinelediği ‘Oslo’da PKK ile görüşenler onlardır’ sözleri durduğu yeri ısrarla koruduğunu gösteriyor. PKK ile görüşmenin yanlışlığını dayanak ederek politika yapmak, sorunu ‘terör’ ve ‘terörizm’ olarak aktararak, sınır boyunda 35 kişinin katledilmesine karşı çıkmak, Başbakan Erdoğan’ın, Dersim Katliamı’ndan dolayı özür dilemesindeki riyakarlığı anımsatıyor.
Sınır ötesine tezkereye TBMM’de onay verenlerin, bu katliam karşısında söyledikleri, hiç inandırıcı değil.
Katliamdan sonra Başbakan, halktan özür dilemedi, yapılanı katliam olarak tanımlamadı, “Bu katliamda suçu olan kim varsa hakkında soruşturma açılacak ve en büyük ceza ile cezalandırılacak” gibi sözler etmedi. Aksine saldırgan bir üslupla, BDP’ye yüklendi. Kürt sorunu karşısında ırkçı ve şoven güçlerin hazinesinde ne varsa onları kullandı.
Genelkurmay Başkanı Özel’e “Bu nasıl iş, bu ne katliam, bunun hesabını vereceksin” de demedi.
Aksine, yere göğe sığmayan çığlıklar, büyüyen tepki, sokağa taşan öfke karşısında ‘devleti koruyup, kollamak’ için ne gerekiyorsa onu yaptı. TSK’nın yıpratılmasına müsaade etmedi!
MİT hakkında yaratılmak istenen ‘spekülasyonlara aldırış etmeden’, bu alanda süren operasyonu devam ettirme kararlılığında olduğunu gösterdi.
Ancak, her zaman yaptığı gibi elinin altındaki dosyalardan önce birini ileri sürdü. Yıllardır bekletilen 12 Eylül askeri darbesinin başı Kenan Evren hakkında dava açılması konusu devreye sokuldu. Bakıldı, yoklandı ve sonra ikinci dosya ileri sürülerek, Eski Genelkurmay Başkanı, Emekli Orgeneral İlker Başbuğ üzerinden havayı dağıtma uygun görüldü.
Bu arada bazı gazetelerin ’28 Şubata son darbe’ dedikleri eğitimde yeni düzenlemeyle, ‘1+4+4+4’ formülüyle, İHL’nin kapatılan orta kesimi yeniden açılmış oldu. Bilindiği gibi daha önce YÖK tarafından İHL için uygulanan üniversiteye girişte farklı katsayı uygulaması kaldırılmıştı. Din eğitimini kolaylaştırmak, eğitimde bilim yerine, dogmayı egemen kılmak için devreye sokulan yeni bir uygulama.
Yeniden Uludere Katliamı karşısında ortaya çıkan gelişmeler ve AKP’nin sıkışıklığı gidermeye yönelik ataklarına, Eski Genelkurmay Başkanı ve Emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un tutuklanmasına dönelim. Zira yapılan iş eşine rastlanır türden değil! Dünyada çokça örnekleri var, ama Türkiye tarihinde ilk. Gazeteler de öyle manşet attı. Medya buradan ele aldı ve muhtemelen, birkaç günden bu yana Başbakan Erdoğan’ın ‘zehir zemberek yazılar’ olarak değerlendireceği, Ahmet Altan ve birkaç başka yazar da yazdıklarını yeniden gözden geçirip, övgüler dizecektir. Yeniden ‘yine en iyisi AKP’, ‘Her şeye rağmen en yiğidi Erdoğan’ diyecekleri bir durum yaratılmıştı.
AKP, kendi iktidarına teslim olmamış, tırnağına değen taş olmuş hiçbir gelişmeyi cezasız bırakmayacağını göstermişti. Bu operasyon da, bu kapsamda devam ettirildi. AKP, yarım kalan hesabı görmek için uygun koşulları yakaladı ve kendince ‘bir taşla iki kuş’ vurdu.
‘Andıç Davası’ kapsamında savcılığa çağrılan Başbuğ, ‘Hükümeti yıkmaya teşebbüs’ ve ‘örgüt yöneticiliği’ gerekçesiyle yani darbeden tutuklandı.
12 Eylül darbecileri ve darbeden nasiplenenler, darbe Anayasası ile iktidar olanlar, kendileri için dikensiz gül bahçesi yaratma girişimlerini, demokrasi için atılmış tarihi adımlar olarak alkışlamamızı istiyorlar.
Ancak Türkiye’nin karanlık tarihinin aydınlatılmasına yönelik bir gelişme yok. Biz buradan bakmaya ve gerçeklerde ısrar etmeye devam edeceğiz.
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) bugün Türkiye’nin dört bir yanında, bunun için, bu gerçekleri gündeme taşımak için alanlara çıkıyor.
‘Uludere Katliamı’ demekten vazgeçmeyeceğiz. ‘Katliamlar, bu defa AKP iktidarında sürüyor’ gerçeğinin karartılmasına müsaade etmeyeceğiz. Onca katliam, onca cinayet, süren operasyonlar, süren davalar var. Engizisyon mahkemelerine göz yummayacağız.
Uluslararası ve iş birlikçi sermayenin hükümeti AKP’nin saldırıları karşısında, iş, barış ve özgürlük cephesini büyütmek, demokratik halk iktidarını kurmak ve oradan ilerlemek tek çıkış yoludur.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et