‘Yine aynı sorun’ diyeceksiniz ama...
Fotoğraf: Envato
Son “torba yasa” ile “Kamu alanında eşit işe eşit ücret” demagojisi arkasında yapılan düzenlemeler arasında geçen altı aylık dönem, kamuda ve özel sektörde emeğe, emeğin haklarına karşı daha önceki dönemlere göre bile yoğun bir saldırı dönemi oldu.
Bir yanıyla bakıldığında son uygulamalar, 24 Ocak 1980’den beri sermayenin hayallerinin bir bir hayata geçirilmesinin son aşaması olarak yoğunlaşıyor. Esnek çalışmanın yaygınlaştırılması ve işçilerin emekçilerin 100-200 yıllık mücadelesinin eseri olan kazanımlarının ortadan kaldırılması olarak ilerleyen düzenlemelerin ardı arkası kesilmiyor.
Bu saldırı süreci; özel sektörde ve kamuda, işçilerin iş güvencesinin son dayanağı haline gelmiş olan “Kıdem tazminatının kaldırılması” (Ya da fona dönüştürülerek fiilen etkisiz hale getirilmesi) aşamasına gelmiştir. Kamu emekçileri alanında ise bu saldırı, 657 sayılı Devlet Personel Kanunu’nun kaldırılması ile kamuda (Her halde asker, polis ve bazı yüksek memur kategorileri dışında) sözleşmeli personel çalıştırılmasına dönüleceği bizzat Çalışma Bakanı tarafından açıkça ilan edildiği bir döneme girilmiştir.
Bütün bu süreci, Türkiye’nin büyümesi, emekçilerin çağdaş koşullarda çalışma imkanlarına kavuşturulması ya da “Çalışma yaşamında büyük reform” gibi sermaye basınının yürüttüğü gürültülü propagandadan kendinizi kurtarıp gelişmeleri Evrensel’den izlemişseniz bu saldırıyı pek çok yönüyle görmüşsünüzdür.
Dahası, son aylarda saldırının yoğunluğuna paralel olarak gazetemiz ve yazarları, ama özellikle de gazetemizin yazarlarından Erkan Aydoğanoğlu, hükümetin emeğe ve emekçilerin haklarına yönelttiği saldırıları sistematik olarak deşifre ederek teşhir ediyor; sendikal camiayı, emekçilerin ileri kesimlerini uyarmaya çalışıyorlar.
Sendikal camiadan da çeşitli vesilelerle bu gelişmelerden şikayet ettiklerini gösteren; bu düzenlemelerin emekçiler ve haklarına saldırı olduğu, bunların kabul edilemeyeceğine dair bazen “sert”, “çok sert” açıklamalar da yapılıyor. Ancak ne hükümet bu açıklamaları önemsiyor ne de açıklama yapanlar, bu açıklamaların gereği olan tutumu alabiliyor. Bu da hükümeti ve sermayenin her kesimdeki sözcülerini, savunucularını daha da cesaretlendiriyor; pervasızlaştırıyor.
Bu pervasızlık örneğin TÜFE’nin sadece ekim ayında 3.5’e çıktığının açıklandığı günlerde, yılbaşında asgari ücrete yüzde 3, emekli maaşlarına yüzde 4 zam yapılacağı açıklanabiliyor. Ya da Çalışma Bakanı, “657 yaşlandı artık tümüyle emekli edilecek” diyerek 2 milyon kamu emekçisinin iş güvencesinin tümüyle kaldırılacağını söylemekten çekinmiyor. Çünkü hükümet ve arkasındaki sermaye güçleri, sendikal camiadan yükselen şikayetlerin, bir mücadele stratejisine dayanmadığını; bunların bir kısmının, el altından hükümet ve sermaye ile iş birliği içinde olan sendikacıların rol icabı “tepkileri” olduğunu geri kalanın ise bir mücadele stratejisine sahip olmadığı için etkisiz olacağını biliyor.
Bu köşenin okurları, son aylarda bu köşede ne zaman emek mücadelesinin karşı karşıya olduğu saldırıdan söz edilse, sözün çok dönüp dolaşmadan; “Emek cephesinin bir mücadele stratejisine sahip olmasının aciliyetine” geldiğinin farkındadırlar. Saldırı bu kapsamda olunca ve konfederasyonların ve adı çok bilinen bazı sendikaların çoğunun hükümetle ilişkilerinin içli dışlılığı ile birleşince; emek cephesinin, dün olduğu biçimiyle “Emek platformu” gibi olmasının zorluğu da ortadadır. Bu yüzden de “Türk-İş’e bağlı 10 sendikanın” çıkışı örneğinde olduğu gibi; mücadeleden yana sendikaların konfederasyon, iş kolu farkı gözetmeden birleşmeleri (Emek örgütlerinin bunlara katılmaları), hayati önem kazanmıştır. Merkezde birleşemeyenin şubelerde, şubelerde de birleşemeyenin işyeri temsilcilikleri düzeyinde oluşacak yerel birlikler ve platformlar olarak birleşerek emek mücadelesinin bir dayanağı olarak harekete geçilmesi artık emek mücadelesi için ertelenemez bir görev haline gelmiştir.
Bu amaçla yerel ve merkezi düzeyde emek birliklerinin oluşmasının oluşturacağı güç, aynı zamanda sermayeye karşı mücadele stratejisinin üstüne oturacağı gücü de oluşturacaktır.
Tartışmayı buradan sürdürmek; “Nasıl mücadele edeceğiz?” sorusunun yanıtı etrafında birleşerek ilerlemek bugün her bakımdan önem kazanmıştır.
- Metal TİS'i ve bir kez daha sendika bürokrasisine karşı mücadele sorunu 08 Şubat 2020 00:08
- Şimdi gözler 5 Şubat’ta başlayacak metal grevinde! 31 Ocak 2020 00:12
- Grev komiteleri etrafında örgütlenme günleri 25 Ocak 2020 00:30
- Örgütsüzlük bir işçi sağlığı sorunudur! 22 Ocak 2020 00:21
- Şimdi zaman, gerçek bir grev için birleşme zamanıdır 18 Ocak 2020 00:00
- Din ve milliyetçilik istismarcılığı artık eskisi kadar etkili değil 15 Ocak 2020 00:40
- İşçiler siyasetle uğraşmadan kazanılmış haklarını bile savunamaz! 07 Ocak 2020 23:31
- İşçiler, iki 2020’den birini tercih edebilir! 03 Ocak 2020 00:29
- 2021 asgari ücretinde de aynı oyun sahnelenmesin diyorsak... 28 Aralık 2019 00:45
- "Asgari ücret"te bu yıl da aynı oyun sahnede! 21 Aralık 2019 00:36
- Ya işçiler devreye girerek kazanacak ya da hiçbir şey! 14 Aralık 2019 00:42
- MESS’in TİS’i YHK’ye götürmesi önlenmek isteniyorsa... 11 Aralık 2019 00:45