09 Mart 2011 11:54

Almanya seferlerini nasıl anlamak gerekiyor?

Almanya seferlerini nasıl anlamak  gerekiyor?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçen hafta bu köşede başbakan Erdoğan’ın Düsseldorf konuşması üzerine yer alan makalede CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun da hafta sonunda Bochum’a geleceğine dikkat çekilerek, “Muhtemel o dur ki; bu kalıp sözler (Erdoğan’ın sözleri) Kılıçdaroğlu tarafından da  aynı egemenlik anlayışı bağlamında tekrarlanacak” denilmişti.
Kılıçdaroğlu bizi yanıltmadı.

O da Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenlere “Bizi AB’ye taşıyacak lokomotifler” misyonunu biçti, 50 yıl önce göç ettikleri ülkenin parçası oldukları gerçeğini görmezden geldi.

Belirtmek gerekiyor ki; Almanya’daki Türkiye kökenlileri yedekleme, onların hassas sorunlarında temas ederek Alman siyasetçilerle girilen gerilim üzerinden siyasi rant elde etmeyi kendisine iş edinen Erdoğan, bu konuda Kılıçdaroğlu’dan epey önde görünüyor.

Bu yüzdendir ki; Erdoğan’ın son yıllarda Almanya’ya yaptığı her ziyaret adeta olay oluyor. Uyum, asimilasyon, ana dil gibi konularda söylediği sözler Alman politikacılar ve basını tarafından günlerce tartışılıyor, eleştiriliyor.

Sadece onlar tarafından değil aynı zamanda yıllardır Almanya’da yerli ve göçmenlerin birlikte yaşamı için mücadele eden aklı selim Türkiye kökenliler tarafından da eleştiriliyor.

Buna rağmen seçim kampanyası mahiyetindeki Düsseldorf konuşmasını değerlendiren Der Spiegel’in Erdoğan için kullandığı “Almanya’nın sultanı” tanımlaması pek de yabana atılmaması gerekiyor.

Bir hafta arka arkaya hükümet ve ana muhalefet liderlerinin Almanya’ya yaptığı seferlerde söylenenleri üst üste koyduğumuzda, Türkiye kökenli göçmenler konusunda her iki parti arasında temelde bir görüş farkı bulunmuyor.
Özünde yaklaşım farklı bulunmamakla birlikte, biz Avrupa’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenleri asıl ilgilendiren, iki büyük partinin 12 Haziranda yapılacak genel seçimlerin kampanyasını neden Almanya’dan başlatma ihtiyacı duyduğudur.

Hem de konsolosluklarla, büyükelçiliklerde, mektupla, İnternet’le oy kullanma mümkün hale getirilmediği halde...

Seçimin kaderini belirleyecek bir oy potansiyeli Avrupa’da olmadığına göre, geriye partilerin seçimden hayırlı bir sonucun çıkmasını Almanya’ya bağlaması, buradan alacakları psikolojik destekle seçimleri kazanacaklarına dair temenni kalıyor.

Yani, Almanya seferlerinin psikolojik yönü daha ağır basıyor.

Bu yönteme son yıllarda daha çok film şirketleri başvuruyor.

Türkiye’de çekilen bir filmin galasını önce Almanya’da yapmak ayrı bir üstünlük havası katıyor. Bu da filmin tutulması için ayrı bir propaganda unsuru olarak kullanıyor.

Şimdi aynı yönteme partiler de başvurmuş, “seçim galasını”na Almanya’dan başlamış bulunuyorlar.

Hal böyle olunca; yapaylık, yüzeysellik, şekilcilik öne çıkıyor, öz kendisini daha kolay bir şekilde dışa vuruyor.

CHP’nin Bochum’da DİSK ile birlikte “Göçün 50. yılında Emek Şenliği” düzenlemesi tam da bunun ifadesi.

Almanya’da az çok Türkiye kökenli göçmenlerin sorunlarıyla ilgilenen herkes, bu iki kurumun göçmenlere yönelik ciddi bir politikasının, çalışmasının ve burada yaşanan güncel sorunlar konusunda bir tavrının olmadığını biliyor.

Yani; her iki örgütün Almanya’da devamı, uzantısı sayılabilecek, elle tutulabilecek örgütlülükleri ve faaliyetleri yok.
Bu nedenle, söz konusu iki örgütün “gönülleri”nin seçim kampanyası mahiyetinde “Göçün 50. yılında Emeğin Şenliği” düzenlemeleri pek samimi bir durum değildir.

Kaldı ki; Emeğin Şenliği adı altında yapılan etkinlikle Kılıçdaroğlu, “Almanya’daki Türkler, 74 bin işletme ile 38 milyar avro ciro yapıyor. 45 bin üniversiteli öğrenci 950 bin Türkiye kökenli Alman vatandaşı. Bunlar bizi Almanlarla entegre ediyor” diyerek, Emek Şenliği’nde sermaye övgüsü yapmış, bunu öne çıkarmıştır.

Emek Şenliği’nde sermayeye övgü yapılırken, işsiz ve yoksul kalan Türkiye kökenlilerin sorunlarının görmezden gelinmesi elbette tesadüf değildir.

Çünkü, Kılıçdaroğlu’nun eline Türk işverenlerin sayısını ve ne kadar ciro yaptıklarını tutuşturanlar, bu ülkede Türkiye kökenli göçmenler arasında işsizliğin yüzde 30’a dayandığını, yoksulluğun da aynı düzeyde olduğunu, okulunu bitiremeyen gençlerin oranın yüzde 40’lara vardığını gayet iyi biliyorlar.

Dediğimiz gibi; Kılıçdaroğlu ve danışmanları, Emek Şenliği’nde fotoğrafın tümünü görme yerine sadece işverenlerle ilgili bölümünü görmeyi ve öne çıkarmayı tercih etmiştir.

Özetle belirtmek gerekiyor ki; Türkiye’nin iki büyük partisi AKP ve CHP’nin bir hafta arayla Almanya’da “seçim galaları” düzenlemesi ve kendilerine göre mesajlar vermesi, Almanya’ya göçün üzerinden yarım asır geçmesine rağmen, halen Almanyalı Türkiye kökenli göçmenler üzerinde güçlü siyasi emellerin, planların olduğu anlamına geliyor. Ve öyle görünüyor ki; göç sürecinin evrimine bağlı olarak gelinen ülke ile zayıflayan, göç edilen ülke ile güçlenen bağlar 50. yılda yeniden teraziye konulup ölçülmek isteniyor.

Ve ağırlığın gelinen ülkeden yana olması için çok boyutlu yoğun bir çaba harcanıyor.

Ama akıp giden zaman, yeni nesillerin ortaya çıkmasına bağlı olarak yeniden şekillenen hayat, yaşanılan ülke ile bağların giderek güçlenmesini zorunlu kılıyor.

Bunu değiştirmeye çalışmak akıntıya karşı kürek çekmekten başka bir şey değildir.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa