16 Ekim 2011 10:02

İslamcı çevrelerin Kürt Sorunuyla imtihanı!

İslamcı çevrelerin Kürt Sorunuyla imtihanı!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Radikal’den Ezgi Başaran’ın Gülenci Cemal Uşşak’la röportajı, İslamcı/dindar çevrelerin Kürt sorununa yaklaşımına dair bir tartışma başlattı. Yazarlar ve Gazeteciler Vakfı İkinci Başkanı olan Uşşak’ın “Biz dindarlar Kürtlerin ıstırabını hissetmedik” sözleri üzerinden çeşitli yorum ve değerlendirmeler yapıldı. Hasan Cemal gibi liberal yazarlar bu özeleştirinin önemine dikkat çekerken, eski Başbakanlık Sözcüsü ve TV 24 Yayın Yönetmeni Akif Beki ise, Uşşak’ın değerlendirmelerini “galat-ı meşhur”(yaygın/genellik kazanmış yanlış) olarak değerlendirerek bütün muhafazakâr çevrelerin Kürt sorununa ilgisiz kaldığı söylemine ve dolayısıyla çözümsüzlük politikalarında rolleri olduğuna itiraz ediyor.
Uşşak, bu tartışmaları başlatan röportajında şu belirlemeleri yapıyor: “Türkiye’de yaşayan dindarlar üzerinde de hegemonyasını sürdüren bir resmi söylem vardı.(…)Esasen Kürt sorunu yoktur, bu sorunu birtakım dış mihraklar, içimizden bazı ‘hain’leri manipüle etmek suretiyle suni olarak yaratıyor” gibi yanlış bir algı vardı.” Bu belirlemelerin ardından özeleştiri yapıyor: “Biz dindarlar, ‘Çin zulmü altında’ anadillerini konuşmaktan men edilen Türkistanlı ırkdaşlarımızın veya Bulgaristan’da Türkçe isim almalarına izin verilmeyen kardeşlerimizin derdine yandık. Onlar için ağıtlar düzdük, türküler besteledik. Ama burnumuzun dibindeki Kürtlerin anadillerini konuşamamasının ıstırabını hissetmedik.” Ve ardından sorunun çözümüne dair şunları söylüyor: “Kürt sorunu önemli ölçüde Kürt dilinin ve kimliğinin özgürlüğü sorunudur. Bazılarına göre TRT Şeş’in ve Kürtçe kurslarının açılması bu sorunu çözmek için yeterli (…)Anadilin eğitimi Kürtçe kurslarla telafi edilemez. Kürtlerin çoğunlukla yaşadığı ülkenin her yerinde eğitim sisteminin içerisinde olması gerekir Kürtçenin.” Cemal Uşşak’ın bağlı olduğu Gülen Cemaatinin Bölge’de dernek, vakıf, okul, dershane vb. kurumlarıyla özellikle AKP dönemiyle birlikte devletin/AKP’nin Bölge’deki en önemli dayanaklarından biri olduğunu ve faaliyetlerinin merkezine Kürt özgürlük mücadelesine karşıtlığı koyduğunu unutmadan bu değerlendirmelerin önemli olduğunu söylemek gerekiyor. Ve elbette bugün bu sözlerin kişisel bir değerlendirme olmanın ötesine geçmesinin yegâne yolunun başta anadilde eğitim olmak üzere Kürt halkının eşit haklar temelinde birlikte yaşama yönelik talep ve mücadelesinin desteklenmesi olduğunun altı çizilmelidir.  
Aslında Tîroj Dergisi, daha 2007’de (25. Sayı)  Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem’in ‘İslami Kesimin Kürt Sorununa Yaklaşımı’ başlıklı bir makalesini yayımlamış; biz de bu köşeden bu makalenin başta Erdem’in zaman zaman yazılarını yayımlayan Yeni Şafak ve Zaman gazeteleri başta olmak üzere, İslami/dindar kesimlerin Kürt sorununa yaklaşımı konusunda neden bir tartışma konusu haline gelmediğini sormuştuk. Uşşak’ın söyledikleri üzerinden başlayan tartışma, bu soruya gecikmeli olarak verilmiş bir yanıt olarak kabul edilebilir. Fazıl Hüsnü Erdem söz konusu makalesinde Uşşak’ın tekrarladığı gerçeklere dikkat çekiyor ve Kürt sorununun milliyetçi/ümmetçi yaklaşımlar nedeniyle İslami çevreler tarafından “İslam ümmetini bölme ve zayıflatma amacını taşıyan emperyalist odakların yapay bir şekilde yarattığı bir sorun” olarak algılandığının altını çiziyordu. Ve “Filistin, Bulgaristan, Yunanistan, Çeçenistan ve Bosna-Hersek’teki Müslüman topluluklarla dayanışma içine girilmiş; maddi ve manevi destek verilmiştir(…) Ancak benzeri duyarlılık Kürt halkı için gösterilmedi. Kürtlerin yaklaşık bin yıllık tarihi, coğrafi ve dini birliktelikten kaynaklanan haklı beklentileri hiçbir karşılık bulmadı.” Sözleriyle bu çevrelerin çifte standartlı tutum/yaklaşımlarını eleştiriyordu.
Akif Beki, Uşşak’ı bütün dindarların Kürt sorununa duyarsız kaldığını söylediği için eleştirirken MAZLUM-DER’in Kürt sorununa duyarlı davrandığını hatırlatıyor. Bu doğrudur, daha 1992’de MAZLUM-DER İslamcı Kürt aydınlarının öncülüğünde Kürt sorunu konusunda forum düzenlemişti. Ama Beki, bu çabayı genel olarak soruna duyarsızlığın ötesinde egemen zihniyete eklemlenmiş bir tutum takınan İslamcı/dindar çevreleri aklamak için kullanmaya kalkarak vicdanını rahatlatmaya çalışıyor. Oysa Erdem, Tîroj’daki yazısında 1992’de MAZLUM-DER tarafından düzenlenen forumda Kürt sorununun “ terör ve şiddetle değil, özgürlükçü ve barışçıl yöntemlerle çözülmesi” gerektiğinin belirtilmesine rağmen, “İslami kesim yeniden derin bir suskunluğa bürünmüş; adeta ‘bekle-gör’ politikasıyla, olayların gelişiminin dışarıdan izlenmesi yoluna gidilmiştir. 1990’lı yılların başlarında Bölgede düşük yoğunluklu savaşın dizginsizleşmesi ve malum vahim sonuçları karşısında sessizlik korunmuş, yaşanan insanlık dramı görmezlikten gelinmiştir” demektedir. Yani MAZLUM-DER’in çabası öncelikle İslamcı/dindar çevrelerce görmezden gelinmiş; rejime eklemlenmiş, çifte standartlı duruş devam etmiştir.
Bugün gecikmeli de olsa başlamış olan tartışma anlamlıdır. Çünkü AKP’nin ABD ve uluslara arası sermayeye yedeklenmiş “ılımlı İslam”ının dışında kalan Müslüman/dindar geniş halk kesimlerinin başta Kürt sorunu olmak üzere; Alevilik, emekçilerin hak mücadelesi gibi bugün sistemle sorunlu/kavgalı olan kesimlerin sorunlarına yaklaşımının değişmesi, sistemin halk güçlerini inançları/mezhepleri/milliyetleri üzerinden bölme politikalarını etkisizleştirmek bakımından büyük önem taşımaktadır.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...