07 Mart 2011 12:38

İliştirilmiş gazetecilik bitsin artık

İliştirilmiş gazetecilik bitsin artık

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Embedded journalism” deyimi, 2003 yılında Irak işgalinden sonra türeyen bir deyim… “ilişkilendirilmiş”, “içine yatırılmış”, “yüklenmiş”, “içine gömülmüş” diye de çevrilebilir. Bu tür gazetecilik, gerçek gazetecilik sayılmıyor, basın etiğine göre. Silahlı çatışmalarda, askeri birliklerle koordine muhabirlerin çalışmasını tanımlamak için kullanılıyor. Irak savaşı başladığında tam 775 muhabir ve fotoğrafçı, ordu ile sözleşme imzalayıp, onların koyduğu tahditleri kabul ederek, savaş bölgesine ulaştı ve Amerikan ordusunun istediği gibi gazetecilik yaptı.

Ama Türkiye’de bu tür gazeteciliği niteleyen bir deyim, daha ‘90’larda adaşım Duran tarafından türetilmişti. “İletişim” deyiminin babası nasıl Murat Belge ise, “Apoletli Medya” deyiminin babası da Ragıp Duran’dır. Bunun bedelini de zindana atılarak ödemiştir.

Onun aynı isimli kitabının kapağını hazırlarken, Genelkurmay tarafından bölgeye götürülen “genel yayın yönetmenlerinin”, “köşe yazarlarının” resimlerinin arabanı kullanmıştım, bir kabartma havası vererek. Bir utanç anıtı olsun diye.

Her “Türk” gibi, onlar da analarından asker doğmuş gibiydiler, hevesle giydikleri parkaları ile.

Zaten her darbede, her darbe girişiminde “hazırola” geçmemiş, gereğini yapmamışlar mıydı?

Zaten 1925 Takrir-i Sükun kanunundan, o tarihte yayın yönetmenleri Diyarbakır İstiklal Mahkemesine gönderile beri, her kritik anda, medyamız hazıroldaydı. Ama şimdi işler biraz karıştı, kafalar da…

Şimdi, “apoletli” yanında, “apoletsiz” medyamız da var Allah’a şükür!

Ama “embedded” olma durumu, yani servis edilenleri “haber” yapma olayı devam ediyor, her iki erk odağı arasında. Ama arada olan gazeteciliğe oluyor.

Basın nasıl bir yandan büyük sermaye tarafından kirletildi ise, öte yandan da erk odakları tarafından kirletildi.
Artık kökü basından gelen Simaviler gibi, Karacanlar gibi, Bilginler gibi, Nadiler gibi basın sermayesi de kalmadı medyada.

12 Eylül aynı zamanda basında tekelleşmenin simgesidir. Bir devlet müteahhitine en büyük iki gazetenin teslim edilmesi operasyonudur. Abdi İpekçi suikasti, aslında basın sermayesinin, “kuğunun son dansı ” gibi silinmesinin öyküsüdür. Kara Kuğu her şeye egemen olmuştur. [Natalie Portman’ın harika performansını hatırlayarak.] Militarizm, Adliye, Medya ve YÖK “Kutsal İttifakının” 12 Eylül sürecinin en kalıcı ürünü olmuştur, 30 yıl devam ediyor. Şimdi böylesi rahat iktidar olanağını kim istemez?

Peki, “apoletli” medyanın alternatifi “apoletsiz” medya mı? Hayır. Doğrudan medyanın ortadan kalkmasıdır bence.

Apoletinin sökülmesi, onu ancak sistemin “milisi” olmak olacaksa, sorun yine devam edecektir.

Ne askere, ne polise, ne sermayeye “iliştirilmiş” bir basın istiyoruz.

Artık bıktık karşılıklı komplo teorileri dinlemekten.

Artık bıktık, insanların soy izini süren ırkçılıktan, anti-semitizmden, örtülü-örtüsüz Kürt düşmanlığından, soykırım inkarcılığından.

Artık bıktık, devletin bu ya da şu servisi ile bağlantılı döktürmeleri, gazetecilik saymaktan.

Artık bıktık, “araştırmacı-gazetecilerden”, karşılıklı bel altı vurmalardan, insan onuruna yönelik linç kampanyalarından, özel hayatlara tecavüz edilmesinden.

Bazen eski günahkarlar gibi itiraflarda bulunuyorlar, erkin dışında kalınca, aman diliyorlar yeni erk sahiplerinden.
Medyanın her yanından kirlilik akıyor.

Yıllardır gazeteci sayılmayan, yüzlerce yıl hapsi istenen sosyalist ve Kürt basın mensuplarının gazeteci kabul edilmeleri için, illa bazı “iliştirilmiş” gazetecilere dokunulması mı gerekecekti?

Medya aristokrasisi, Welat editörü Vedat Kurşun yüz yıllık cezalar alırken neredeydiniz?

Bandrol verilmeyen, sonra bandol almadı diye hapsedilen Aram Yayınları editörü Bedri Adanır ile acaba hanginiz ilgilendi?

Onlar “Kürt” olduğu için onlara yapılan, “olağan”dı değil mi?

Peşinize takılmış İP’lilerden kurtulmak için, İstiklal Caddesinde koşturmanız sadece trajikti.

Fatih Çekirge, dün köşesinde “adını bilmediğim bir çevirmen de içerdeymiş 10 aydır”, diyor. Bay Çekirge, zahmet edip google’a baksan, onun adının Suzan Zengin olduğunu ve 1,5 yıldır haksız yere hapiste tutulduğunu iki saniyede öğrenirdin!

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...