İlaç evler
Artık birçok evde geçen yüzyılın bir eczanesi kadar ilaç var dersek sanırım abartmış olmayız. Özellikle de kalabalık evlerde bu durum daha da belirginleşmekte. Yakında “çöp ev” haberlerinin yerini “ilaç ev” haberleri alırsa sakın şaşırmayalım.
Peki, ne yapmalı?
Zaman zaman kimi kurumlar kullanılmayan ilaçları toplama kampanyası düzenliyor. Kullanılmayan ilaçlar sosyal güvenlik kurumları için bir yük olmanın yanı sıra çevre için de ciddi riskler içermekte. Unutmayalım ki çöp veya kanalizasyona atılmış ilaçlar sağlığımız için risk kaynağıdır. Özellikle son kullanma tarihi geçmiş ilaçlara yönelik toplama kampanyaları bu bağlamda önemli. Ama sahte ilaç haberlerinin yoğunlaştığı günümüzde ciddi kontrol mekanizmalarını gerekli kılıyor. Oysa tüm sağlık kurumlarında miadı geçmiş ilaç toplama kutularının sürekli varlığı bu riski azaltabilir.
İlaç tüketiminin uygulanmakta olan sağlık politikalarına koşut bu kadar kışkırtıldığı süreçte kampanyalar yetersiz kalmakta. Hele miadını doldurmamış ve kullanılmamış ilaç konusu var ki her yönü ile sıkıntılı. Bu tür ilaçları toplayıp sosyal güvencesi olmayanlara ücretsiz dağıtmak bir olumluluk olarak algılansa da riskli bir yöntem. En azından ilgili ilaçların yılar boyu uygun ortamlarda saklandığına dair veriden yoksun bir usul bu.
Belki de yeni yolları denemek gerekiyor. Mevcut sistemde eczaneler hastaların geçmiş reçetelerini de bilgisayar ekranından görebildiği halde hekimler göremiyor. Bu sağlanabildiği takdirde mükerrer ilaç yazımı ortadan kalkabilir.
Belki de hep eleştirdiğimiz sağlıktaki performansa dayalı ücretlendirme bu noktada işe yarayabilir. Hekim yan etki veya başka bir nedenle hastasının ilacını kestiğinde bunu kaydetmek koşulu ile “ek performans puanı” alabilir; yine hasta artan ilaçları eczaneye götürmek kaydı ile eczanede ödediği katkı payı başlıklı ücretten muaf tutulabilir.
Nereden nereye! Yıllarca sağlıkta performans sistemini eleştirip sonunda gel de ondan medet um; değil mi? Ama söz konusu insan yaşamı olunca turnusolü sunmak ancak bu kadar olabiliyor.
Sağlıcakla kalın.
SUYUN GASPI
Barajlar, elektrik santralleri, sağlık kurumları, eğitim özelleştirme kıskacında. Diyelim ki bir bölgede barajlar özelleştirildi. Peki, baraj ne ile dolar? Doğası gereği kar ve yağmur suyudur asıl kaynağı.
Şimdi gelelim yanıtını bizim ülkede de araması gerekebilecek soruya: “Yağmur suyu biriktirmek suç mudur?” Hatırlayacaksınızdır yağmur suyu biriktirdiği için ceza alan bir başka ülke insanını. Her ne kadar hakkında film yapılmış olsa da geniş kitlelerce henüz tam kavranamadı.
Evet, özellikle de özelleştirmeden bana ne diyenler; yağmurun dahi zimmetlendirildiği bir dünyada yaşayabileceğinize inanıyor musunuz? Geçen haftanın adliye haberlerini hatırlıyor musunuz? Hani tüm odalarından hatta baroya ait mekândan dahi suların, soğutucuların ilgili savcılık kararı ile toplatılmasına ne diyorsunuz?
İhale ile adliye binasının çay ocağını işletme hakkını satın alan müteşebbisin kârlılığını gözetmek adına dışarıdan su getirilmesini ve odalarda su soğutucu sebillerin bulundurulmasını yasaklayan bir sistemde gelecekte yağmur suyu biriktirmenin suç kabul edilebileceği kararlarını şimdiden görmek zor olmasa gerek.
Öyle ya; ihale alan adliye çay ocağı sahibi ile baraj sahibi kâr hanesinde buluşmayacak ta ne olacak?
Oysa yapılacak ne de çok işimiz var. Sağlığın, eğitim hakkının gaspına eklenmiş suyun gaspı mücadele ile engellenebilir. Yeter ki umudumuz emeğin teri ile buluşabilsin.
Evrensel'i Takip Et