05 Mart 2011 08:33

Gazeteciler birleşerek yanıt verdi!

Gazeteciler birleşerek yanıt verdi!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Gazeteci Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın da içinde olduğu ve çoğunluğu gazeteci 10 kişinin daha “Ergenekon soruşturması” kapsamında gözaltına alınması, basın camiasında bardağı taşıran son damla oldu. Ve dün gazeteci örgütleri yakın tarihlerindeki en geniş birliği sağlayarak, basına yönelik savcı terörüne karşı alanlara çıktılar; gazetecilere yönelik ev iş yeri baskınlarını,  gözaltı ve tutuklamaları protesto ettiler.

Ergenekon davasının savcılarının, her vesileyle her çevreden insanı “Ergenekoncu” suçlamasıyla pervasız biçimde gözaltına almaları, bu gözaltıları bir operasyon olarak yürütmelerine tepkiler son aylarda hayli artmıştı.

“Odatv baskınıyla” soruşturma ve tutuklamaların sadece bu insanların tutuklanmasının “Bilgisayarında şu vardı bu vardı”ya indirgenmesi, bu soruşturmayı yöneten emniyet-savcı ekibinin artık, “Ergenekonculuk” suçlamasını nerelere kadar vardırdıklarını herkesin gözü önüne sermiştir. Odatv yöneticilerinin “TV satın alacak” olması bile “Ergenekonculuk kanıtı” olarak gösterilirken, Nedim Şener, Ahmet Şık, Doğan Yurdakul gibi gazetecilerin yazdıkları kitaplar, hatta daha yayınlanmamış “kitap kopyaları” nedeniyle “Ergenekon terör örgütü üyesi” ilan edilmeleri bu güne kadar AKP’nin arkasında yer alan gazeteciler içinde bile bir “yarılmaya” yol açmıştır.

Ergenekon savcılarının, girdikleri yolla, belli gazetecileri gözaltına almakta, “Şundan dolayı alındı” diye bahaneler gösterseler de asıl hedeflerinin basın camiası olduğu, bu girişimleriyle basın üstünde terör estirmek, herkesin kendinden şüphelenmesini, kendi canının kaygısına düşmesini istedikleri anlaşılmaktadır. Başka bir söyleyişle savcılar; “Yahu Nedim Şener’i, Ahmet Şık’ı, Doğan Yurdakul’u gözaltına alıyorlarsa beni de alabilirler”, “Acaba ben de savcıların hoşuna gitmeyen bir şey yapmış olabilir miyim?” korkusunu yaymayı amaçlamakta, böylece de “ortalama” gazeteciyi, sadece gerçeği yazmak isteyen gazeteciyi baskı altına almayı amaçlamaktadırlar.

Hükümet ise, “Bu yargının işi bizde yargı bağımsızıdır; müdahale edemeyiz” diyerek sorumluluğu üstünden atmaktadır. Ancak, Başbakan Erdoğan’ın gazete patronlarına, “Bizden isteklerinizin karşılanmasını istiyorsanız şu köşe yazarlarına yazdırmayın” diyecek kadar basına müdahale etmiştir. Ya da yine Başbakan Erdoğan, Yüksek Seçim Kurulunun yurt dışına sandık konmaması için karar almasına karşı; ‘Ben Merkel’le bu konuyu konuşurken, YSK karar alıyor. Sen bizi sabote mi ediyorsun’ diyor ama bunu yargıya müdahale saymıyor. Ama bu hükümet ve onun Başbakanı, basında terör estiren, basın ve ifade özgürlüğünü ayaklar altına alan savcılara; “Bunu yapmayın!” diyemiyor! Ve hükümetin bunu “basın özgürlüğü” uğruna yaptığına inanılması bekleniyor. Peh, peh!

Herkesin kanısı da savcıların hükümetle iş birliği içinde, en azından hükümetin zımni desteği ile basını baskı altına alamaya yöneldiği biçimindedir. Ve AKP Hükümetinin giderek kendisine karşı çıkan, gerçeğin hükümetin dediğinden farklı olduğunda ısrar eden siyasi odaklara (*), çevrelere, kişilere karşı çok sert, uzlaşmaz bir tutuma yönelmesi; basını da bu çerçevede zapturapt altına almaya yönelmesi bu yönelişin ifadesidir.

Seçimin eşiğine gelinen bir dönemde, AKP’nin despotik bir rejimin tepkileriyle hareket ediyor olması bir yandan özgürlükler öte yandan da Kürt sorununun demokratik çözümü konusunda süreci son derece handikaplı hale getirmektedir. Ama aynı zamanda süreç, AKP’yi bugüne kadar destekleyen, onu “eski statükonun seçeneği” olarak görenlerin de gerçekleri görmesini kolaylaştıracak etkenleri de yükseltecek görünmektedir. Ve AKP Hükümeti bugün girdiği çizgiyi izlediği ölçüde de; “Ülke sorunlarını ancak AKP çözer” diye ona oy verenlerin “AKP bu işi yapacak parti değilmiş” demelerinin yolunu açacaktır. Bu tepkinin ilk olarak gazeteci camiasından gelmesi de elbette hem “normal”, hem de çok “önemli”dir.

(*) Başbakan Erdoğan’ın KCK’nin “tek taraflı ateşkesi” sona erdirmesinden sonra BDP’yi gençlerin kanı üstünden milletvekili seçilmek istemekle suçlaması ve BDP’yi KCK ile aynileştirmesi, seçim öncesinde bunu yapması; her halde düşünmemiş, sadece öfkeyle söylenmiş sözler değildir. 

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...