06 Ağustos 2011 09:17

Yeni bir kriz dalgası mı?

Yeni bir kriz dalgası mı?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

KRİZDEN bu yana küresel ekonomide ikinci dip tartışmaları dönem dönem hız kesmekle birlikte gündemden hiç düşmüyor. Geçtiğimiz Mayıs ayından bu yana yeni bir kriz beklentisinin giderek güçlendiğini görüyoruz. Aslına bakılırsa yurt dışı piyasalarda yaşanan gelişmeler dünden bugüne ortaya çıkan sorunlar değil.
Krizin ilk aşamalarında kredi piyasalarında sert bir daralma yaşanmış, buna karşılık FED başta olmak üzere birçok ülkenin Merkez Bankası genişlemeci para politikalarıyla cevap vermişti. Bankaların kasasındaki sorunlu varlıklar karşılığında uzun vadeli krediler açılarak finans kesimi rahatlatılmış, gösterge faizleri hızla aşağı çekilirken, devlet harcamaları ekonomideki talep yetersizliğini gidermek üzere arttırılmıştı. Bu önlemlerin sürdürülebilirliğini önceki yazılarda da pek çok kez tartışmıştık. Faiz oranları hali hazırda mümkün olan en düşük seviyelere çekilmişti. Bir diğer önemli sorun ise oluşmakta olan dev bütçe açıkları idi. Bugün gelinen noktada gerek Avrupa’da gerekse de ABD’de bütçe açıklarına ve kamu borç yüküne dair artan endişelerin küresel piyasalardaki istikrarsızlığın ardındaki temel etken haline dönüştüğünü izliyoruz.
Avrupa’da Yunanistan ile başlayan borç krizi dalgasının İrlanda, Portekiz, İspanya ve İtalya’yı da içine alarak yayılabileceği endişesi daha krizin ilk aşamalarında çokça tartışılmıştı. Son aylarda ise kamuoyu büyük oranda Yunanistan’a odaklandığı için İspanya ve İtalya’ya dair endişeler arka planda kalmıştı. Geçtiğimiz hafta içerisinde özellikle İtalya’nın borcunu geri ödeyemeyeceğine dair iddiaların tekrar gündeme taşınmasıyla birlikte her iki ülkenin tahvilerinin faiz oranı hızla tırmanmaya başladı. İspanya’da alınan erken seçim kararı, İtalya’da ise Berlusconi kabinesinin skandalları güvensizliğin derinleşmesine yol açtı.
Özellikle İtalya hem büyüklüğü hem de GSYİH’nın yüzde 120’sini bulan 1.8 trilyon avro civarındaki toplam borcu ile daha önce EFSF (Avrupa Finansal İstikrar Fonu) ve IMF tarafından açılan kredilerle temmerrüde düşmesi engellenen Yunanistan, İrlanda ve Portekiz’den çok daha büyük bir tehdit arz ediyor. Çok değil iki hafta kadar önce toplam büyüklüğünün 250 milyar avro’dan  440 milyara çıkartılması karara bağlanan EFSF’nin daha şimdiden 1 trilyon avro gibi bir büyüklüğe kavuşmasının zorunluluğu tartışılıyor. Bu da Euro bölgesinin patronları Almanya ve Fransa üzerindeki mali yükün daha da artması anlamına geliyor ki, her iki ülke liderleri de bu konuda oldukça katı bir tutum sergiliyor.
ABD’de ise Cumhuriyetçilerin Obama iktidarı ile inatlaşmasından kaynaklanan borç tavanı krizinin çözülmesine rağmen piyasalarda güvensizlik tırmanıyor. Buradaki temel etkenlerden biri de yurtiçi talepteki zayıflamaya karşın kongrede varılan anlaşma gereği genişletilmiş işsizlik yardımı gibi kimi programların yıl sonunda bitirilecek olması. Krugman başta olmak üzere birçok Keynesçi iktisatçı toplam talebi destekleyecek kamu harcamalarının arttırılması gereken bir dönemde atılan ters yöndeki bu adımları ekonomik intihar olarak yorumluyor.
ABD ekonomisine ait 2011 yılı büyüme tahminleri ise şimdiden aşağı doğru revize edilerek yüzde 1.5 seviyesine çekildi. 2012 yılında ise yüzde 0.5 civarında bir büyüme öngörülüyor. Kısacası, ABD cephesinde de devlet harcamalarıyla ayakta tutulmaya çalışılan ekonominin yakın geleceği pek parlak gözükmüyor.
Türkiye’ye gelince, finansal istikrarın bozulduğu her dönemde olduğu gibi bir kez daha yabancı sermayeni güvenli limana isteği TL’nın avro, dolar gibi yabancı para birimleri karşısında hızla değer yitirmesine neden oluyor. Son olarak para politikası kurulunda alınan kararlar çerçevesinde politika faizinin yarım puan aşağı çekilmesi kararı içeride genişlemeci bir politika uygulanacağı mesajını vermekle birlikte doların yukarı yönlü hareketini de tetikledi. Bu kararın birkaç saat sonrasında Avrupa ve Amerikan piyasalarında yaşanan sert düşüş ise doları TL karşısında krizden bugüne görülen en yüksek seviyelere taşıdı.
Öte yandan Cuma gününden itibaren Merkez Bankasının döviz satış ihaleleri ile piyasaya müdahale edeceği açıklandı. Yine yazının yazıldığı saatlerde ise döviz munzam karşılık oranlarının düşürüleceği açıklandı. Faiz indirim kararı ile kurun daha da yukarı fırlamasına neden olan MB  elindeki diğer tüm araçları kullanarak, 24 saat içerisinde 6 ayrı karar açıklayarak, TL’nın aşırı değer kaybını engellemeye çalışıyor. Bu uygulamanın kuru aşağı çekmede ne denli etkin olacağını pek yakında göreceğiz elbet. Ama özel sektörün uzunca bir süredir cazip faiz oranları nedeniyle döviz kredilerine yönlendiğini de göz önünde bulundurursak kurdaki yukarı yönlü bu sert hareketin 2008 krizinde olduğu gibi oldukça yıkıcı sonuçlar doğurabileceğini şimdiden söyleyebiliriz.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...