23 Temmuz 2011 08:30

Büyük resmi görebilmek

Büyük resmi  görebilmek

Fotoğraf: Envato

Paylaş

ABD’nin Chavez’i devirmeyi iyice kafasına koyduğu, başarısız darbe girişimine giden süreçte Amerikan gazetelerinde de geniş yer bulan bir fotoğraf vardı. Fotoğrafta Chavez yandaşı olduğu iddia edilen birkaç kişinin, üzerinde bulundukları köprüden aşağıdaki Chavez karşıtlarına tabancalarla ateş açtığı görülüyordu. Batı medyası bu resim üzerinden Chavez’in muhalefeti her türlü baskıya başvurarak susturmaya çalıştığını öne sürüyordu. Aynı fotoğrafı birkaç yıl sonra bir belgeselde gördüm. Ama bu kez daha geniş açıdan çekilmiş haliyle. Köprüden silah sıkan adamların hemen arkasında büyük bir kalabalık yere yatmış, kollarıyla başını kapatıyordu. Binaların üzerine konuşlanmış keskin nişancılar Chavez taraftarlarına ateş açmış, bazılarını öldürmüştü. Köprünün üzerinde sıkışıp kalan kalabalık yere yatmış, çaresizce beklerken, silahlı birkaçı ise ellerindeki tabancalarla nereden geldiğini kestirmedikleri ateşe cevap vermeye çalışıyordu. Büyük resmi gördüğümüzde katil ve kurban yer değiştirmiş, bambaşka bir tablo ile karşılaşmıştık.
Resmin bütününü görebilmek herhangi bir sosyal problemin çözümüne dönük bir iradenin ortaya konabilmesi açısından ilk ve en önemli aşamadır. Ama çoğu zaman problemin büyüğü de burada yatar.  Kimisi bilgi eksikliği ya da farklı bilgi kanallarına erişiminin olmaması nedeni ile resmin tümünü göremez. Kimisi ise her türlü bilgi kolayca erişilebilir olsa dahi farklı kaygılarla görmek istemez. Bunun temel nedenlerinden biri bireyin yerleşik inancıyla çelişen yeni bilgilere ulaşması durumunda ortaya çıkan psikolojik huzursuzluk. Psikoloji literatüründe “bilişsel uyumsuzluk” adı verilen bu durumla baş etmek adına bireylerin sıkça başvurduğu yöntemlerin başında meşrulaştırma, suçlama ve inkar geliyor.
En az bunun kadar önemli bir diğer neden ise bireyin sosyal çevresinden ayrışmaktan duyduğu kaygı ile ortaya çıkan konformizmdir. Solomon Asch’in 1950’lerde gerçekleştirdiği ünlü deneyi konformizmin bireysel davranışlar üzerindeki baskınlığını çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu deneyde deneklere bir çift kart gösterilmektedir. Kartların ilkinde tek bir çizgi, ikincisinde ise çıplak gözle kolaylıkla seçilebilen farklı uzunluklarda üç çizgi bulunmaktadır. Deneklerden istenen ise ikinci karttaki çizgilerden hangisinin ilk karttaki çizgiyle aynı boyda olduğunu belirtmeleridir. Deneyin yapıldığı odada deneğe katılımcı olarak tanıştırılan ama aslında deney ekibinin parçası olan 7 kişi daha bulunmaktadır. Denek en sona oturtularak,  tüm katılımcılardan sırayla cevapları alınır. İlk turlarda ekip elemanları doğru tercihleri yapar. Sonraki turlarda ise yine hep birlikte yanlış cevap vermeye başlarlar. Çarpıcı olan ise ekip elemanlarının yanlış cevapları ile birlikte deneklerin yüzde 37’sinin de yanlış olduğu son derece aşikar olan tercihe yönelmesidir.
Çocukluk yıllarında kardeşim Almanya’da eşi Alman olan bir tanıdığımızı ziyarete gitmişti. Evde eski fotoğrafları karıştırırken adamın küçüklüğünde Nazilerin gençlik teşkilatına ait bir üniformayla çektirdiği resme denk gelir. Adam kardeşimin surat ifadesini görünce açıklama gereği duyar. O yıllarda herkes öyleydi der. Peki, tutuklanan, toplama kamplarında tutulan, fırınlarda yakılan milyonlarca insan? Duymuştuk ama inanmamıştık diye cevap verir adam. 1936 yılında 5 milyonun üzerinde çocuk ve genç o veya bu sebeple aynı teşkilatın üyesi olmuştu. Söylemleri ne kadar akla uzak gözükse de, Nazi olmak sadece devlet baskısının sonucu değil aynı zamanda sosyal bir zorunluluktu.
Irkçılığı insanlık tarihinin bir dönemine veya coğrafyaya hapsederek milyonlarca kişiyi öldürmekten keyif alan canavarlar, hastalıklı beyinler olarak resmettiğimizde en büyük hatayı yapıyoruz. Oysa ki, ırkçılık çok da uzağımızda durmuyor. Stereotipler yaratarak başlıyoruz işe; “Yahudiler cimridir”, “Siyahlar iyi koşar ama kafası çalışmaz” gibi (Ülkemize özgü farklı etnik versiyonları da mevcut elbet). Tüm ilkelliğine rağmen en çok başvurulan nedensellik ilişkilerinden biri olmasının nedeni ise hiçbir bilginin olmadığı durumda dahi (doğru ya da yanlış) çıkarsama, öngörü olanağı tanıması. Eğitim seviyesi düştükçe stereotiplerin kullanım alanı genişliyor ama pratikliği, kafa yormayı gerektirmemesi nedeniyle her kesim tarafından farklı düzeylerde kullanılıyor. Hele ki, konu karmaşıklaştıkça.
Son haftalarda ülkenin farklı köşelerinden Kürtlere ait işyerlerine, derneklere, BDP binalarına saldırı haberleri geliyor. Kürtçe şarkı söylemek için sahneye çıkan Aynur Doğan yuhalanıyor. Bu işi Silvan’da 13 askerin ölümüyle açıklamaya çalışmak meseleyi basitleştirmektir.
Bunca zaman, Bulgaristan’daki Türklere yönelik asimilasyon politikalarına, Filistin’deki zulme tepki verdik ama dönüp kendimizle yüzleşmek zor geldi. Oysa ki, Alevilere, Kürtlere, Ermenilere, Yahudilere, “biz”den olmayan her kesime ön yargı besledik. İşsizliğimizin, yoksulluğumuzun, cehaletimizin, kadın cinayetlerinin, uyuşturucunun nedenini “ötekinden” bildikçe arındık. Diğerinden nefret ettikçe “biz”liğimizle daha bir gurur duyar olduk. Çetesinden katiline, dolandırıcısından hırsızına her başı sıkışan milliyetçiliğe sığındı, göz ardı ettik. Eş dost çevresinde dile getirilen en absürd ırkçı söylemlere bile kulağımızı tıkadık, yok artık deme cesareti gösteremedik.
Bugün gelinen noktada büyük resmi görebilmek yetmiyor, bıkmadan usanmadan bu çizgi uzun diyebilmek de en az o kadar önem taşıyor.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...