Batı sınırında ölü çocuk bedenlerinin sahile vurduğu, doğu sınırında ölü çocuk bedenlerinin analarının kucağını kana buladığı bir ülkenin karanlığını tarif edecek kelime yok…Bu karanlığın içinde yaşamanın gazabını da…
Bu seçimlerde de kadınlar, kadının emeği üzerindeki katmerli baskı ve sömürü koşullarının ortadan kaldırılmasını isteyecek. Kadınları tam bir var olma savaşının içine sürükleyen, kadına yönelik düşmanca söylemleri ve uygulamalarıyla giderek otoriterleşen AKP iktidarına “Dur” diyecek.
Sınırları aşıp köprüler kurduk önce, sonra var olana isyanla yetinmeyip hayaller kurduk. Sınırsız ve sömürüsüz bir dünyayı hayal ederken, emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin savaş tamtamları arasında korumamız gereken en önemli şeyin ‘barış’ olduğunu gördük.
21 Ağustos’ta Varto’dan memleketimden maalesef ailemi yakınlarımı, arkadaşlarımı, kardeşlerimi bütün Varto halkını yaşadıkları bu kirli savaşın içinde bırakarak, benden sonra onlara ne olabileceği, neler yaşanabileceği endişelerimle beraber gözü yaşlı annemi içim kanayarak bırakıp İstanbul’a döndüm.
Seçime beş kala iktidarın “dondurduğunu” ilan etmesiyle çözüm süreci ortadan kalktı. Savaş dili eskisinden de beter biçimde geri döndü. Kanı yerde kalmayacak dedikleriniz, bizim çocuklarımız. Feda edebileceğinizi söyledikleriniz, bizim çocuklarımız, bizim yakınlarımız. Öldürdükleriniz, bizim çocuklarımız.
Savaşın sürdürücüleri, halklar nezdinde savaşı meşru kılmak için milliyetçiliği körükler, ölen emekçi çocuklarına ise şehitlik mertebesi bahşederek tepkiler bastırılmaya çalışılır. Yüzlerce koruma ile gezenler pervasızca çıkıp, şehit olmak istediğini; bir diğeri, devasa bayraklar altında ailelere mutlu olmaları gerektiğini söyler.
Ülkemizde 7 Haziran’dan sonra başlatılan bir savaş hali var. Çok matematiksel hesaplar yapmaya gerek yok, tek başına iktidar olamayan AKP barışa karşı savaş ilan etti. İşe bombalamalarla, gözaltı operasyonlarla başladı ülkemizin her yerini kan gölüne çevirdi.
Biz barış dedikçe doldurulmuş halk “Sen Kürtsün, teröristsin” deyip bizimle konuşmayan bizimle konuşmayan kişilerle karşılaştık.
Her yeni güne ölüm, çatışma, şiddet haberleriyle uyandığımız günlerden geçiyoruz. Hepimizin boğazında bir yumru duruyor her an. “Bir şey yapmalı, ama ben ne yapabilirim?” sorusu, yaşananlara tepki duyanların ortak sorusu belki de. Ülkeyi savaşa sokan kocaman politikalar karşısında bu savaşı durdurmak için nasıl bir katkıda bulunabiliriz?
Geçmişte ne olduğuna bakmak, “bir daha asla” demezsek yarın ne olacağını görmenin bir yolu.90’lar, bugün o günlere dönmenin provasını yapanlar için esin kaynağı gibi. Aynı keyfi ve hukuksuz uygulamalar, halka dönük korkunç saldırılar, kadınların ve çocukların hayatlarını öldürerek, sürerek, işkence ederek, bedenlerini işgal ederek, yoksulluklarını artırarak, evlerini yakıp yıkarak bozguna uğratmalar...
90’larda çocuk olmak da kadın olmak da çok zordu bizim oralarda. Hayat şartları, devletin baskısı… Devlet bizim oralarda ölüm demek, zulüm demek, genç-yaşlı-kadın demeden zindanlarda çürümek demek.
Diyarbakır’da Aram Tigran Konservatuarı’nın bahçesinde oturuyoruz. Hava çok sıcak, üstümüzden geçen jetler az biraz esinti, çokça ses yapıp sohbetimizi bölüyor. Çocuklar konservatuarın bahçesinde oyun oynuyorlar. Bir yandan da gözleri bizim üstümüzde; 'Kim bunlar?'
Bugün kiminle konuşsak, nasılsın diye sorsak mevzu dönüp dolaşıp memleketin ahvali konusuna geliyor ve yukarda yazdığımız sözler hemen herkesin ortaklaştığı bir duygu biçimini almış durumda. Güzel günlere yaklaştığımızı düşündüğümüz zamanları yaşarken her yerin savaş alanına çevrilmesi herkesi etkilediği gibi biz kadınları daha da derinden etkiledi.
Merhaba ekmek ve gül okurları,Bir anne olarak nereden başlamalıyım o kadar çok ölüm haberleri gelirken ben neresinden başlayayım ki... Asker, gerilla, mülteci çocuk haberleri görüntüleri… Dağılıyorum. Mutfakta yemek yapıyorum televizyonun sesi sonda, zılgıt sesleri geliyor önce seviniyorum zılgıt sesine, ne güzel bunca acının içinde duyabilmek zılgıt sesini, bir anda bütün sevincim dağıldı derin derin gelen zılgıta. Ne çabuk değişiyor gelenek göreneklerimizdeki yansımalar, zılgıt mutluluğun sevincin müjdeleyicisiydi şimdi ise duyulan acıya yüreğin, dilin isyanı oldu.
Maya kadınları acılarını, dirençlerini, yaşama isteklerini ilmek ilmek işleyerek hayatta kalmaya, hayat vermeye devam ediyor
Bazen harfler yan yana hızla gelir birden kelimeler oluşur. Dökülürken dilimizden cümleye, bir sevinci ne güzel anlatırız, baharın gelişini, bir çocuğun doğuşunu...
Her gün biraz daha iyiye gitmesi gereken bir ülkeyiz ama daha çok gerilediğimizi düşünüyorum. Malum Türkiye'de birçok güzel şehir görülmesi gereken, keşfedilmesi beklenen çok güzel şeyler var. Ama biz silahla, şehitlerle, gencecik masum insanların ölmesiyle haber saatimizi dolduruyoruz.
Çiçeği burnunda yeni Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımızın, yaptığı bir açıklama, gündeme bomba gibi düştü: “Eğer bir Müslüman kadın börek yapmasını bilmiyorsa, o aile dağılmaya mahkumdur.” Üç çocuk projesinin de mimarıymış sevgili bakanımız...
İyi insanlar
Hani IŞİD bitmişti?
İşçiler, emekçiler
Görünen köy
Yeter ki gereken dersler çıkarılsın
Haliç Tersanesinden Günnur Dikeç: Bir şey yapayım dedim, pervane dökeyim dedim
Hazırlayan: Fatih Polat
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bursa'da emeklilerin zam talebine ve asgari ücrete ara artış talebine yine "bütçe yok" dedi, ardından patronlara verdiği teşviği anlattı.
Yargıtay başkanlık seçiminin onuncu turunda da hiçbir aday salt çoğunluğu sağlayamadı. Seçime 1 Nisan Pazartesi günü 11. tur oylamayla devam edilecek.
AYM, hukuka aykırı çalışan Aliağa’daki İzdemir-II Termik Santrali davasında, “Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine” karar verdi. Avukat Arif Ali Cangı santralin kapatılması gerektiğini söyledi.
Almanya'nın Solingen kentinde geçtiğimiz pazar 4 katlı binada çıkan yangın sonucu 4 kişi yaşamını yitirdi. Savcılığın hazırladığı ön raporda, olayın kundaklama sonucu medyana geldiği belirtildi.
Okullara yeterli bütçe ve personel vermeyen MEB yine öğrencilerin hayatını riske attı. Diyarbakır'da 16 öğrenci temizlik için karıştırdıkları kimyasallar nedeniyle zehirlenerek hastaneye kaldırıldı.
OYKA Kağıt Ambalaj San. ve Tic. AŞ ile Selüloz-İş Sendikası arasında süren toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine 280 işçi greve çıktı.
AKP'li Çarşamba Belediyesi'nin ormanlık alanda genişletmek istediği taş ocağı için "ÇED gerekli değil" kararı verildi.
DİSK Emekli-Sen: "Emeklileri sefalete, açlığa, yoksulluğa mahkûm edenlere oy yok! Gençleri umutsuzluğa, işsizliğe mahkûm edenlere, emeklilerden oy yok."
Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...
Denizli’nin Honaz ilçesi Aşağıdağdere mahallesinde açılmak istenen ikinci taş ocağı için yürütmeyi durdurma kararı verildi. Taş ocağına karşı açılan davanın duruşması 24 Nisan'da görülecek.
Büyükşehir ve iki ilçe belediyesinin randevularına dönüş yapmadığını belirten Altı Nokta Körler Derneği Denizli Şube Başkanı Muzaffer Eskin, engelliler için yerellerde yapılması gerekenleri anlattı.
İzmir Kadın Platformunun düzenlediği basın açıklamasında, "AKP politikaları kadınların yaşamına mal oluyor. İktidara geldiği günden bu yana 8 bine yakın kadın katledildi" ifadeleri kullanıldı.
Foça Tarih ve Doğa Talanına Hayır Platformu kentin doğasını tarihsel ve kültürel dokusunu korumaya yönelik hazırladığı Kent Sözleşmesi’ni kamuoyuyla paylaştı.