11 Aralık 2014 00:57

Çocuklarımızın geleceği için...

Milli eğitim şûraları, 1933’te hazırlanan yönetmelikle her 3 yılda bir, 1995 yılında yapılan düzenleme ile 4 yılda bir yapılması planlanan ancak bu takvime pek bağlı kalmadan genelde iktidarın belirlediği eğitimin paydaşlarıyla danışma, tavsiye ve yapılmak istenen düzenlemelere kamuoyu oluşturma amacıyla bugüne kadar yapılagelmiştir.

Paylaş

Elif ÇUHADAR
Eğitim Sen Genel Eğitim Sekreteri

Milli eğitim şûraları, 1933’te hazırlanan yönetmelikle her 3 yılda bir, 1995 yılında yapılan düzenleme ile 4 yılda bir yapılması planlanan ancak bu takvime pek bağlı kalmadan genelde iktidarın belirlediği eğitimin paydaşlarıyla danışma, tavsiye ve yapılmak istenen düzenlemelere kamuoyu oluşturma amacıyla bugüne kadar yapılagelmiştir.
Şûraların Türkiye’de eğitim politikası geliştirme süreçlerindeki yerinin ne olduğu açık değildir. 2014 yılında yapılan yönetmelik değişikliği ile “Bakanlık, şûra kararlarına önemi ve önceliğine göre Şûra Kararlarını Uygulama Programı’nda yer verir” ifadesi “Şûra kararları tavsiye niteliğindedir. Genel sekreterlik, şûra kararlarını ilgili birimlere gönderir” olarak değiştirilmiştir.
2-6 Aralık 2014 tarihlerinde düzenlenen 19. Milli Eğitim Şûrası 4 konu başlığı ile öncesinde il hazırlık toplantıları yapılarak gerçekleştirilmiş, il hazırlık toplantılarında sendikamız Eğitim Sen’in katılımcıları bakanlıktan “onay” alamadığı gerekçesi ile engellenmiştir.
Eğitim politikalarının belirlendiği ve şûra kararlarına dayandırılan son dönemdeki uygulamalar örneğin eğitimde 4+4+4 dayatmasının yasalaşması iktidarın yaslandığı ve önem verdiği dikkate alındığında sendikamızın katılımı önemliydi. Genel merkez üzerinden yapılan girişimlerle şûraya katılım sağlanmıştır.
Şûrada; “Öğretim Programları ve Haftalık Ders Çizelgeleri”, “Öğretmen Niteliğinin Arttırılması”, “Eğitim Yöneticilerinin Niteliğinin Arttırılması” ve “Okul Güvenliği” başlıklarında ihtisas komisyonlarında iktidarın ve Eğitim-Bir-Sen’in söylemlerinin ve önerilerinin ağırlıklı olarak kabul edilmesi dikkat çekicidir.
Bir süredir eğitimde hiçbir iktidar döneminde olmadığı kadar ciddi bir kadrolaşma hareketi yürütülmekte, idari kadro; sözüm ona mülakatlar yapılarak yeterlilik, deneyim ve eğitim emekçilerinin tercihleri göz ardı edilerek, iktidarın kararlarını tartışmasız uygulayıcıları olarak belirlenmiştir. Yaklaşık 7 bin okul müdürü görevden alınmış, bu süreçte okullardaki iş barışının bozulması ve kadrolaşmanın yarattığı baskılanma görmezden gelinmiştir. Norm kadro belirlenmesindeki keyfilik, eğitim emekçilerine rotasyon ve yeni atanacak öğretmenlere mülakat getirilmesi kadrolaşmanın ve bunun bir sindirme hareketi olarak sürdürüleceği anlamındadır.
Eğitimin sağlıkta yaşandığı gibi piyasa koşularına açılması, özel okulların desteklenerek devlet okullarının ödenek yetersizliği ile eğitimin niteliğinin bozulması için her yolun denendiği bir sürecide yaşıyoruz. İktidar yapacakları özelleştirmeleri tepki görmeden yürüteceği bir ortam oluşturmaya çalışmaktadır.
Eğitimin içeriği, ders programları, kitapları ve kimi öğretmenlerin tutumları çocukları bilimden, bilimsellikten analitik düşünceden uzaklaştırıp dinsel kuşatma altına almaktadır. Elbette her iktidar kendi insan tipini yaratmak ister. Yürütülen politika “dindar” ve “kindar” nesiller yetiştirmenin araçlarını da oluşturacaktır. Bilimin karşısına dini değerlerin çıkarılması ile de sanki özgürlükmüş gibi bir algı oluşturulmaya çalışılmaktadır.
İnançlar elbette özgürce yaşanmalı hiçbir inanç ve mezhep diğeri önüne konulmadan, baskılanmadan yurttaşların inançlarına saygı duyulmalı. İnançları yönlendirerek devlet eliyle biçimlendirmeye çalışmak ve onun olanaklarını kullanmak doğrudan müdahale anlamındadır ki bu da farklı inanç ve mezhepler bakımından çeşitlilik gösteren ülkemizde tartışmalar ve kutuplaşmalar yaratarak toplumsal kardeşleşmeye zarar verecektir.
Dini değerler kişiseldir hiç kimsenin ve kurumun buraya çıkarları için inançları istismar etmesine inananlar da izin vermemelidir.
Mili Eğitim Şûrası ve arkasından düzenlenen Din Şûrası inançlara açık bir müdahale ve toplumu dini temelde biçimlendirmenin araçlarına dönüşmüştür. Mili Eğitim Şûrasında ilkokul 1. 2. ve 3. sınıflara din derslerinin getirilmesinin soyut düşünme becerisi henüz gelişmeyen çocuklarımızın üzerindeki etkisi hangi pedagojik değerlendirmeyle açıklanabilir? Saray dili olarak kalmış, halkın dili olamamış ölmüş bir dili canlandırma çabaları neyle açıklanabilir? “Neye hizmet edecektir eğitimin onca sorunu varken bir bu mu eksikti?” dedirtmektedir.
Okul güvenliği tartışmalarında konu asayişle sınırlı kalıp çocukların üzerine düşen demir kapılar, basketbol potaları, lavabolar görülmemiş adeta bir hapishane güvenliği sağlanmaya çalışılan kararlar alınmıştır.
Eğitimde yaşanan tüm bu gelişmelere karşı eğitimin tüm bileşenleri velilerimiz ve eğitim emekçileri başta olmak üzere neyle karşı karşı karşıya olunduğu iyi okunmalıdır. Önümüzdeki dönem tüm toplum olarak daha tartışmalı bir süreci yaşayacağımız açıktır. Buna karşı bilimsel eğitim ve çocuklarımızın aydınlık geleceği için daha örgütlü bir sorumlulukla hareket edilmelidir.

ÖNCEKİ HABER

İnsanlığın yüz karaları

SONRAKİ HABER

Yatalak hastayı zorla evden çıkaracaklar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...