07 Aralık 2014 05:35

Papa ve Bartholomeos

810 yıl önce, 1204 yılının Nisan ayında Konstantiniye, Katolik haçlı ordusunun istilasına uğramış, tarihi boyunca görüp göreceği en büyük yıkım, yağma ve kıyımın cehennemine yuvarlanmıştı. Zamanın Papa’sı III. Innocentius’un, Kudüs’ü Müslümanların elinden kurtarma amacıyla kurdurduğu söylenen Haçlı Ordusu, “geçerken” yol üzerindeki Ortodoks Hıristiyanların başkentine uğradı! Kiliseler ve manastırlar dâhil olmak üzere, bütün kent öylesine yağmalanıp talan edildi ki, değerli yüklerin ağırlığından kimi katırlar ve eşekler yıkılıp yere serildi.

Paylaş

Aydın ÇUBUKÇU

810 yıl önce, 1204 yılının Nisan ayında Konstantiniye, Katolik haçlı ordusunun istilasına uğramış, tarihi boyunca görüp göreceği en büyük yıkım, yağma ve kıyımın cehennemine yuvarlanmıştı. Zamanın Papa’sı III. Innocentius’un, Kudüs’ü Müslümanların elinden kurtarma amacıyla kurdurduğu söylenen Haçlı Ordusu, “geçerken” yol üzerindeki Ortodoks Hıristiyanların başkentine uğradı! Kiliseler ve manastırlar dâhil olmak üzere, bütün kent öylesine yağmalanıp talan edildi ki, değerli yüklerin ağırlığından kimi katırlar ve eşekler yıkılıp yere serildi.

Etkileri günümüze kadar uzanan bir ayrıntıyı, Hayri Fehmi Yılmaz’ın # Tarih dergisinin Aralık 2014 sayısında yer alan “Konstantiniye’de katliam ve tecavüz” başlıklı yazısında tanıklığına başvurulan Bizanslı tarihçi Niketas Koniates’den dinleyelim: “Kutsal ikonaları kırıp şehitlerin kutsal emanetlerini ağzıma alamayacağım yerlere attılar. İsa Mesih’in kanını ve etini her yere saçtılar. ... İsa’ya hakaret için fahişenin birini patriğin koltuğuna oturttular. Bu kadın müstehcen şarkılar söyleyerek kutsal mekânda terbiyesizce dans etti. İffetli annelere, masum kızlara, kendini Tanrı’ya adamış rahibelere bile merhamet etmediler... Sokaklarda, evlerde ve kiliselerde sadece çığlıklar ve yakarmalar duyuluyordu.”

***
Papa Francis’in Türkiye’yi ziyareti, Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan’ın daveti üzerine gerçekleşmiş olarak duyurulsa da, işin aslını Patrikhane’nin basın sorumlusu Dr. John Chryssavgis, şöyle açıklamıştı: “Papa’nın Türkiye ziyareti ve özellikle de İstanbul ziyareti direkt olarak Patrik Barthelomous’un özel olarak yapmış olduğu davet üzerine gerçekleşmiştir. Ekümenik Patrik, Papa Hazretleri’nin tahta çıktığı tarihte Roma’ya yaptığı ziyaret sırasında Papa’ya bu daveti iletmişti. Bu ziyaret o davete icabet olarak yapılıyor.” Peki, ama Erdoğan davet etmemiş miydi? Patrikhane sözcüsü, bunun bir protokol kuralını yerine getirmekten öte bir anlamı olmadığını söylüyor:  “Papa’nın aynı zamanda devlet başkanı statüsü var. Bu statüden dolayı bir ülkeyi ziyaret edeceği zaman devlet başkanı tarafından da davet edilmesi gerekiyor. Dolayısıyla Erdoğan’ın davet etmesi gerekiyor. Bu, gerçek ve ilk davetin bir sene evvel Batholomeos tarafından yapıldığı gerçeğini değiştirmiyor.”

Konstantiniye felaketinden 810 yıl sonra gerçekleşen bu ziyarette Katolik Papa, Ortodoks Patrik tarafından bir kez kafasından, birkaç kez de yanağından öpülmüş, bu tarihi öpücükler kalabalıklar önünde tekrarlanmıştır. Birbirlerini birçok defa aforoz etmiş olmaları gerçeği, demek ki artık tarihin unutulması gereken hatıralar mahzenine gömülecekti. Çünkü şimdi iki kutsal adam birlikte iki kilisenin birleşmesi çağrısı yapıyorlardı. Papa, “Katolik Kilisesi’nin arzu ettiği tek şey, Ortodoks kiliseleri ile birleşmesidir” dedi. Patrik de “Artık ayrı ayrı hareket etme lüksüne sahip değiliz” diye konuştu. “Her iki kilisenin kendi geçmişlerine karşı olduğu kadar bugüne ve geleceğe karşı da sorumlulukları var. Eğer gelecek için bir anlam ifade etmeyecekse geçmişlerimize sadakatin ne anlamı var?” İki kutsal adam, daha sonra birlik vurgusu kuvvetli bir ortak deklarasyon imzaladılar. Elbette, bölge barışı için Müslümanlarla yapıcı bir diyalogun sürdürülmesine işaret etmekten de geri durmadılar. Papa, gelmişken, resmi programda olmamasına rağmen, Türkiye Ermenileri ruhanî lideri Mesrob Mutafyan’ı da tedavi gördüğü Surp Pirgiç Ermeni Hastanesi’nde ziyaret etti.

Kalpleri huşu ile dolduran bir başka sahne de Sultanahmet Camisi’nde yaşandı. “Konuşulabilir” Sünni Müslümanları temsilen Diyanet İşleri Başkanı ve “herkesle konuşabilir” Papa Francis mihrabın önünde birlikte dua ettiler!

İtalya’ya uçarken de İslam adına gerçekleştirilen terör eylemlerinin İslam’la özdeşleştirilmemesi gerektiği yolunda icap eden sözleri söyledi. “Kur’an bir barış kitabıdır, barış mesajı veren bir kitaptır” dedi. Ziyaretinin her yönüyle ve sadece dinsel amaçlı olduğunun bir kanıtı da buydu!

***
Din ve mezhep boğazlaşmasının günümüzün en can yakıcı meselesi olduğuna, savaşın, terörün hep buradan kaynaklandığına inananlar açısından bu manzara, gece yatarken içilen bir bardak ılık süt etkisi yaptı. Rahat ve huzurlu bir uykuya geçmek için her şey uygun. Katoliklerle Ortodokslar birbirlerini öpüyor, Müslümanlarla Hıristiyanlar birlikte dua ediyor!

Bu arada uykusu iyice kaçanlar da var. Komplo teorisyenleri, bu ziyaretin ve mesajların “ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi”nin bir parçası olduğundan zerrece kuşku duymuyorlar. Kimi İslamcı siyasetçiler, Hıristiyanların kendi aralarında birleşmelerinin İslamiyet’e karşı yeni bir Haçlı Seferinin başlangıcı olduğundan eminler. Uçuk milliyetçiler, dünyayı ele geçirmeye yemin etmiş gizli örgütlerin bin yıllık planlarının yeni bir aşamasına geçildiğinin işaretlerini görüyorlar. AB’nin, Yahudi lobisinin ve Amerika’nın Rusya’yı da işin içine katarak (Putin de tam zamanında geldi ha!) hücuma geçtiklerini ve Tayyip-Gül ikilisinin Kutsal Roma İmparatorluğu’nu diriltmek isteyenlerin piyonu olarak bu planda yer aldıklarını açık seçik görüyorlar!
***
Kiliselerin eski husumetleri bir yana bırakıp birleşme yollarını açmaya çalışmaları yeni değil. Özellikle Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra din kanalının önemli bir işlev yüklenebileceği, emperyalist dünyanın bir “medeniyetler çatışması” ekseninde birliğinin önem kazandığı öteden beri yazılıp çiziliyor. Sorun medeniyetler çatışması olmasa bile, emperyalistler için elverişli bir yeni çatışma ortamının yaratılması fikri işin esasını oluşturuyor. Savaşın sürekliliği ve çatışma alanlarının merkezden öteye itilmesi fikri de buna eşlik ediyor.  

Ne var ki, her plan düşünüldüğü gibi ilerlemez. Tarihte politik amaçlarla nesnel koşullar arasındaki farklılık, yolları daima çatallandırır, seçenekleri eler ve yeni yollar aranmasını zorunlu kılar. Bazen belli bir amaç doğrultusunda atılan küçük adımlar, amacın kendisi haline gelebilir, ya da yolun tamamen değiştirilmesine başlangıç olur. Kuşkusuz emperyalizm yıllar sonrasını planlayarak ilerlemek ister; ama bu her zaman başka amaçları, başka hedefleri olan başka politikaların yollarıyla kesişir ve beklenmedik sonuçlar doğabilir.

Papa’nın ziyaretini incelemek, belki yalnızca din içinde tarihsel ayrışmaların siyasal biçimler altındaki evrimini anlamak bakımından ilginç olabilir.

Şurası tartışılmaz bir gerçektir ki, kapitalizmle dinin yan yana geldiği her yerde halkların başında kara bulutlar dolaşıyor demektir.

İyi niyetli barış dualarının, öpüşmelerin, yalan olduğunu bile bile birbirlerine aynı Tanrı adına yemin etmelerinin tek anlamı, soygunun ve talanın, yağmacılığın ve gaddarlığın devamı için karanlığın koyulaştırılmasıdır. Eski bir Latince bir özdeyiş, “obscurum per obscurius” kuralını koymuştur. Karanlık, karanlık içindir!

Bizim uykumuzu kaçıran da budur!

ÖNCEKİ HABER

Soğuk Savaş’tan Soğuk Savaş’a koşan adam: Putin

SONRAKİ HABER

IŞİD’in cazibesi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...