07 Aralık 2014 00:50

Bu ülkede hüzün var (Kosova/Priştina)

Bu ülkeye girişimle beraber artık hissediyorum ki daha da sınırdayım. Sınır polisiyle ayaküstü sohbet edi-yoruz. Neden damga vurmadınız diyorum pasaporta. Sırbistan’da sorun yaşarsın diyor. Teşekkür edip yola koyuluyorum.

Paylaş

Can BEYDOĞAN

Bu ülkeye girişimle beraber artık hissediyorum ki daha da sınırdayım. Sınır polisiyle ayaküstü sohbet edi-yoruz. Neden damga vurmadınız diyorum pasaporta. Sırbistan’da sorun yaşarsın diyor. Teşekkür edip yola koyuluyorum.

Sınırdan hemen sonraki köyün girişinde nöbet tutan polislere yöneliyorum. Adamlar tam teçhizatlı yahu. Ağır silah, hafif silah, el bombası, gül, karanfil vs!.. çadır kuracak yer arıyorum. Vesselam tek derdim bu. Bu kenti geçmemi söylüyorlar. Güneş ha battı ha batacak. Ora olmaz bura olmaz, ayrılıyorum yanlarından teşekkür edip.

Henüz ayrılmışken polis amcaların yanından petrol istasyonuna doğru ilerliyorum, ileride sağda. Bir bakıyorum 16 plaka-Bursa- bir otobüs. Hemen şoförüne yaklaşıp hasbıhal ediyoruz. Karacabey Belediyesi özel olaraktan tahsis etmiş arkadaşlara. Öğrenciye burs ver desen ağız burun ederler! Her ne ise...

Meğer adamlar bir televizyon programı için geziyorlarmış taa Kosovalarda. Bunlar benden de çılgın yahu. Dört tekere atlayıp geziyorlar. Bir de bana çılgın derler. Hem de koca otobüs düşünse-nize, oturduğun yerde. E abi git evinde kanepende, koltuğunda otur belgeselini izlesene. Daha rahat. Şoför nereye sürse oradasın, sadece orayı görebilir, nerede dursa orayı soluyabilirsin. Vah vah...  Hemen yapımcı abi, kameramana ka-merasını almasını söylüyor. Ablanın biri de mikrofonu ağzıma dürtüyor. Başlıyoruz konuşmaya. Ben de verip veriştiriyorum fena mı? Hoş beş edip yola devam ediyoruz.

Dediğim gibi bu ülkede hüzün var. Haksız değiller. Çok çekmişler Sırplardan. İdeolojileri, inançları, amaçları beni bağlamaz. Zulmün, savaşın iyisi olmaz.  

ADAMIM FEYZULLAH  

Bir ileri bir geri yapıyorum çadır kurabilmek için. En son yol kenarında selam verip geçtiğim daha sonrada adının Feyzullah olduğunu öğrendiğim genç sahipleniyor beni.

Eliyle işaret yapıyor gel diye. Ben de garibim saf, çaresiz gidiyorum. Bu arada Feyzullah, yol kenarında domates satar. Buralarda çok yaygındır bu tarz gelir elde etme. Herkes yetiştirdiğini, tarlasındakini satar.

Velhasıl Feyzullah, iş icabı olsa gerek çatır çatırda İngilizce konuşu-yor. Sohbet ediyoruz elimizden geldiğince. Türkiye’den geldiğimi duyunca ilk sorduğu soru Müslüman olup olmadığım. Açıkçası yadırgadım ama en nihayetinde insanoğlusun ve hep ortak bir nokta arama niyetindesindir. Sanki ben gidip de köşe bucak ‘çay’ aramadım mı? Aynı ihtiyaç.

Feyzullah, hemen çadır kurabileceğim bir yer gösteriyor. Zaten yol yemyeşil dağların arasında. Hava buz gibi. Ciğerlerim bu kadar oksijene alışık değil. Güzel bir yer bulup hemen kuruyorum çadırımı. Sağolsun çadırımı kurmaya, malzemelerimi taşımaya bile yardımcı oluyor. Su getiriyor, közlenmiş mısır getiriyor. Babamın lafı çınlıyor kulağımda ‘ İyiler, iyidir oğlum. İyiler, iyidir. ‘ Bir ömür yeter bu söz bana.

Çadırıma giriyorum. Ayakkabımı, şortumu yastık yapıp uyuyorum. Kafayı koyduğum gibi uyuyorum. Zemin berbat olsa da uykusu tatlı geliyor. Havasındandır.

Sabah erkenden kalkıp hazırlanıyorum. Feyzullah yerinde yok. Haliyle uyuyor adamcağız. Domatesleri sattığı demire kalemimle küçük bir teşekkür notu bırakıyorum. Ben bu adamı unutamam yahu.  

NEWBORN (Kosova/Priştina)

O da nereden çıktı demeyin. Ha Türkçe bitti şimdi sıra İngilizce’de mi de demeyin. Priştina’nın göbeğinde görüyorum bu görseli, heykeli, maketi... Ne derseniz artık? Sırbistan ile yaşadıklarından olsa gerek, yeni devletlerini ‘newborn’ ile açığa vurmuşlar. Dışa vurum olarak yorumladım en azından.

Kosova için tamam ama ya ben? Kendi açımdan da yorumlamadan edemedim. İlk aklıma gelen de ne diye bu yolculuğa çıktığımdı.

Hemen her yola çıkışta bu soru sorulur. Kimi zaman çıkmak için çıkarsın, kimi zaman bunalırsın çıkarsın. Kiminde insanlara, kültürlere dokunmak için, kiminde bira tatmak için. Bu turda benim açımdan hepsinden bir parça var.  

UZUN YOLDAN DÖNEN ARTIK ESKİSİ GİBİ DEĞİLDİR  

Üzülmem gerekir mi bilmem. Gel gör ki durum bu. Artık eskisi gibi olamazsın. Törpülenirsin. Fazlalıklarını atar uzun uzadıya yollar. Eksiğini gediğini tamamlar. Artık hiçbir şey içinde öyle acele etmezsin. Sindirmek istersin. Bıraktığın hiçbir şey de yerinde değildir. Muhtemelen annen toz alırken başka bir yere kaldırmıştır.

İyi, güzel gez de sana ne kattı, ne katıyor bu gezmeler güzel kardeşim? Gittin kilometrelerce. E ne oldu yani? Oturup günlerce gezip gördüğüm yerleri, yediğim yemekleri, içtiğim biraları, tanıştığım insanları, edindiğim dostlukları, tanıdığım dokunduğum kültürleri anlatabilirim. Ya da neyse boşverin. Bence ahmaklıktı. Öyleydi değil mi? Yola çıkmadan önce daha fazlaydı ahmaklıklarım, şimdi daha kabul edilir daha insancıl boyutta. Sen de canım! Peh peh... Hadi sağlığınıza...  

Haftaya yola  Arnavutluk’tan devam edeceğiz...

ÖNCEKİ HABER

Galatasaray, Akhisar'ı Burak’ın golleriyle geçti

SONRAKİ HABER

Her şey reyting için

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...