14 Temmuz 2011 08:39

Direniş direniş sonuna kadar direniş

Gündemde olan Arap bölgesindeki hareketleri ve değişimleri kavrayabilmek için sürece bir bütün olarak bakmak gerekiyor. Hemen başta belirteyim Tunus’ta ve Mısır’daki değişimler, Arap bölgesindeki değişimler tarihin halklar tarafından yapıldığının bir ifadesidir. Toplumlar her durumda diyalektik kanunlara tabidir. Ortaya çık

Direniş direniş sonuna kadar direniş
Paylaş
OMAR MURAD

Gündemde olan Arap bölgesindeki hareketleri ve değişimleri kavrayabilmek için sürece bir bütün olarak bakmak gerekiyor. Hemen başta belirteyim Tunus’ta ve Mısır’daki değişimler, Arap bölgesindeki değişimler tarihin halklar tarafından yapıldığının bir ifadesidir. Toplumlar her durumda diyalektik kanunlara tabidir. Ortaya çıkan durum; ezilenler, dıştalananlar ve baskı altına alınanlar ile ülkelerin yer altı ve yer üstü zenginliklerini sömüren bir avuç kitle arasındaki çelişkidir. Bu çelişkilerin çözümü ancak toplumsal bir devrimle mümkündür. Tunus’ta öldürülen ve isyanın başlamasına vesile olan Muhammed Buazizi, Mısır’da işçilerin öldürülmesi, Suriye Dara’da öldürülen çocuklar bu baskının ürünüdür. Dolayısıyla bu gelişmeler ekmek, demokrasi ve onurlu yaşam isteğinin bir ifadesi olarak ortaya çıkmıştır.

İSYAN COĞRAFYASININ ÖZELLİKLERİ

Tunus’taki yönetimin özelliği bir aile yönetimi, güvenlik yönetimi bir mali yönetim olmasıdır. Bu üç merkezin üzerinde yükselen bu yönetim, emperyalist ülkelerle ilişkili olup ülkenin bütün zenginliklerini kendilerine yönelten bir yapıya sahiptir. Buna karşılık yoksulların orta sınıfların bir cephe sorunu vardı. Uzun yılların birikimiyle bir hareket doğdu. Sınıfsal, işçilerin önderliğindeki bu hareket yönetimi hedef aldı.

Mısır’da da olan aslında buydu. Ancak Mısır’ın çok güçlü bir ülke olması Orta Doğu’da belirleyici bir öneme sahip olması başka bir durum ortaya çıkardı. Mısır’da aynı şekilde üniversite öğretim görevlilerinden tutun da gençlere, varoşlarda yaşayan yoksulları hepsini tahrir meydanında gördük. Bütün bir araya gelenlerin amacı onurlu bir yaşam elde edebilmekti. Ben devrimin nasıl olduğu kavramını tartışmaktan çok; bu hareketlerin devrimci hareketler olduğunu ifade etmek istiyorum.

Mısır ve Tunus’un ortak özelliği var olan iş birlikçi, sömürgeci yönetimlerden kurtulmak ve kendi ülkelerinde demokrasiyi kurmak temel talepleriyle ortaya çıkmışlardır ve demokrasi ve özgürlük isteyen halkların önünde bir umut olarak ortada durmaktadır. Bu hareketleri dışa bağımlı hareketler olarak tanımlamak doğru olmaz. Bu hareketler yoksulların hareketidir.

EMPERYALİSTLERİN MÜDAHALESİ

Gerek Libya’ya gerek Yemen’e bakacak olursak emperyalistler, tepkilerin Mısır ve Tunus’taki hareketler gibi “halk hareketi” olarak gelişmemesi için ciddi bir çaba içerisine girmişlerdir. Tunus ve Mısır’da bütün ezilenler bir avuç yöneticiye karşı birleşmiştir. Yemen ve Libya’da ise yönetimler yukardan aşağıya doğru bölündü. Libya’da bu vesileyle ülke de bölündü ve yapılan bombardımanlarla yerle bir edildi. Ne ABD’nin ne de Avrupa Birliğinin buradaki yönetimleri değiştirme gibi bir dertleri yoktu ama demokrasi ve değişim taleplerini saptırmak için ciddi bir çaba içerisine girdiler. Demokrasi ve değişim iklimden etkilenen ülkelerdeki hareketleri saptırmaya çalıştılar. Burada gördüğümüz böyle bir hareketinin ortaya çıkmaması için halk kitlelerinin yok edilmesi pahasına yapılan bir dış müdahaledir. Buradan çıkaracağımız en önemli sonuç sorunlarımızla ilgili dış müdahalelerin yapılmasına karşı durmaktır.

Bahreyn’de ortaya çıkan ayaklanmayı yönetimin Sünni, yaşayan nüfusun ağırlığını Şiilerin oluşturmasından hareketle mezhebi bir hareket olarak lanse ettiler ve Suudi Arabistan’ın gönderdiği askerler yardımıyla bastırdılar. Bahreyn bölgenin en küçük ülkesi gibi gözükmesine rağmen işçi ve sendika hareketi bakımından en ileri ülkesidir. Fakat gelinen noktada aslında sınıfsal bir temelde ortaya çıkan hareketi Şii ve Sünni olarak bölerek durdurmaya çalıştılar.  Emperyalistler tamamen sınıfsal karakterdeki bu hareketlerin karşısındadır ve bölgenin kaynaklarını gasbetmek için uğraşmaktalar.

Bu hareketleri saptırmak için Arap medyası ve en başta El Cezire önemli bir misyon üstlendi. Tunus ve Mısır’da süreç kısaydı onun için oradaki durumun halk hareketinin tam olarak farkına varamadılar ama sonrasında yaptıkları bütün yayınlar ABD politikalarının ihtiyaçları doğrultusunda oldu.  

SURİYE’DEKİ HAREKET

Hemen başta belirteyim Suriye’deki durumu tanımlarken farklı sonuçlar çıkarmanızı istemem. Ben Suriye’yi yakından tanıyorum. Suriye’de doğdum ailem Suriye’ye göç ettirilmiş bir Filistinli ailedir. Suriye için doğunun merkezi diyebilirim. Bunu daha çok tarihsel ve medeniyet yönünden diyorum. Suriye halkı aslında çok cefakar bir halktır. Halkın ekonomik, siyasi ve güvenlik baskılarıyla karşı karşıya yaşadığını biliyoruz. Bütün bu baskılara sömürüye dayanmasının sebebi İsrail’e karşı duruştur. Yönetimin İsrail’e karşı duruşu üzerindeki ağır yükü hafifletmiştir. Aslında yönetim İsrail’e karşı durduğu için bu güne geldi. Irak’ta, Lübnan ve Filistin’de sürdürülen mücadelede bu duruşun bir payı var.  Aslında bu halkın duruşudur.

Suriye’deki hareketin gerçekçi ve bilimsel bir yönü vardır. Mücadelede ortaya çıkan siyasal ve politik duruşlar yanında yer alıp almamak bir yana; halkın duruşu ve halkın kurtuluşu esastır. Bir toplumda halk hareketi göz ardı edilirse bir şekilde kendini ifade edecektir. Suriye’de birkaç muhalefetten bahsedebiliriz. Gerçekten demokrasi ve özgürlük isteyen muhalefet; dinci, bağnaz, gerici muhalefet ve dışa bağımlı muhalefet olarak tanımlayabiliriz. Bütün muhalefeti komplocu ve iş birlikçi olarak ifade etmek doğru olmaz. Suriye’de meşru, gerçekçi bir muhalefet hareketi var ama bunun yanı sıra iş birlikçi komplocu dışa bağımlı güçler de var. Fakat burada bir noktaya dikkat çekeyim bu güçlerin var olması ve Suriye üzerinde bazı hesapların yapılıyor olması, gerçekten var olan muhalefetin varlığını görmemizi engellememeli. Biz şuna güveniyoruz; Suriye muhalefetinde şerefli demokratik ve değişimden yana olan bir muhalefetin varlığına inanıyoruz. Bu değişimin karşısında duranlar gitmek durumundadır. Halktan yana bir yönetimden yana olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

ÖNEMLİ DÖNÜŞÜMLERİN ARİFESİNDE

Bugün gelinen noktada önemli dönüşümlerin arifesindeyiz. Önemli gelişmeler olacak. Ama burada desteklediğimiz nokta bütün taleplerin özgürce kırmızı çizgiler olmadan ifade edilebilmesidir. Şam’da yapılan toplantıya çok farklı muhalif kesimler katılıyor. Katılımcılar demokratik bir değişim istiyorlar. Katılımcıların yüzde 90 muhalif olmasına rağmen sıkıntı yaşanmıyor. Herkes nasıl bir değişim istediğini ifade ediyor. Bu toplantıya yeterli bir ılımlı iklim oluşmadığı gerekçesiyle katılmayan yazarlar var. Birde radikal silahlı İslamcı hareketler katılmadı.

Suriye’deki demokratik muhalefetin ana talepleri; Baas partisinin devletin yöneticisidir maddesinin değişmesi, demokratik bir anayasa, farklı partilerin kurulmasının önündeki engellerin kaldırılması ve aslında kısaca Tunus ve Mısır hareketlerinde halkın talep ettiği her şeydir.

Türkiye’deki hükümet Suriye’deki olaylarla ilgili olarak iki halkın çıkarına bir  konum belirlemek yerine; pastadan bir şey kapar mıyım mantığıyla hızlı bir tutum aldı. Suriye’nin birliği ve güvenliği Türkiye’nin güvenliğidir. Temennim Türkiye’nin siyasetini halkın çıkarı yönünden değiştirmesi.  

Burada devrim hareketinin başındaki gençleri zikretmek istiyorum. Bu gençler bütün toplumu peşlerinden sürüklemişlerdir. İzin verirseniz başta Türkiye’deki gençler olmak üzere bölgede ki tüm gençleri selamlıyorum. Filistin’de ortaya çıkan uzlaşma da gençlik hareketinin dinamizmiyle ortaya çıkmıştır. Hamas ve FKÖ uzlaştı ama bu uzlaşma daha hayata tercüme edilebilmiş değildir.

FİLİSTİN SORUNUN ÇÖZÜMÜ İÇİN

Bize göre Filistin sorununun çözümü anlaşmalarla olabilecek bir şey değildir. Yirmi yıldır yapılan anlaşmalar bunu gösterdi. Siyonizmle ilgili söyleyebileceğim siyonizmi; gericiliğiyle, ırkçılığıyla tanımlamaktan öte bir şey söylemek çok zor. Bunlarla kağıt üzerinde yapılacak anlaşmalarla sorun çözmek mümkün değil. Siyonizmin doğasından kaynaklı ve emperyalizmle ile üstlendiği misyondan nedeniyle böyledir. Buradan Filistin Halk Kurtuluş Cephesi olarak bütün güçlere çağrı yapmak istiyorum.  Silahla ve mücadelenin bütün yönleriyle ancak haklarımızı ve varlığımızı koruyabiliriz. Burada bütün dostlarımıza sözümüz direniş, direniş ve sonuna kadar direniş. Özgürlük için mücadele eden bütün halkların dayanışmasını selamlıyorum.

*FHKC Suriye Sorumlusu
 

Çevirmen: Bereket KAR

ÖNCEKİ HABER

Yeşil Yayla 6. kez ‘hayde’ diyecek

SONRAKİ HABER

Ücretli köle değil işçi olmak için; sendika!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...