24 Kasım 2014 00:55

Zeytine değen hızar, şiire balta sayılır

Kaç gündür, gözlerimi saatlerce boş sayfaya dikerek ve tek satır yazmadan kalkıyorum bilgisayarın karşısından. Ne kadar kafamı toparlamaya çalışsam da olmuyor. Uzun süre düşündüm acaba yazıya ara vermenin kaçınılmaz sonucu muydu bu derin boşluk, bu anlamsız tutukluluk.

Paylaş

Suna ARAS

Kaç gündür, gözlerimi saatlerce boş sayfaya dikerek ve tek satır yazmadan kalkıyorum bilgisayarın karşısından. Ne kadar kafamı toparlamaya çalışsam da olmuyor.

Uzun süre düşündüm acaba yazıya ara vermenin kaçınılmaz sonucu muydu bu derin boşluk, bu anlamsız tutukluluk.

Öyle ya şiir müsaade ettikçe düzyazının satırları arasına dalarak, içinizi dökebilir ve yazıyla dertleşe bilirsiniz. Çünkü şiir hükmedicidir. Yazarının dikkatinin hep üzerinde olmasını ister. Ama sorun bu da değildi. Çünkü şiir dinlenmeye çekilirken, kıskançlık ateşinin üzerine hafiften su serpiştirerek,  kapıyı hafif aralı bırakır. Bu aralık kapı, hayatın başka alanlarına dokunabilirsin mesajıdır.Kapı aralık olduğuna göre sorunu başka bir yerde aramak gerekir. Zihnin yazılana odaklanamaması, çalı kuşu gibi oradan oraya zıplayıp durması, (Hrant’ı anarak) suyun bir türlü çatlağını bulamaması, şiirden izin alındığına göre, nedeni başka bir yerdeydi ve orada aramak gerektiriyordu.

Düşündükçe anlıyorsunuz ki, bir neden yoktur aslında. Bir çırpıda onlarca neden sıralayabilirsiniz. Bu ülkede, sürekli yüreğinize kızgın şişler sokulduğu için, hafızanız çığlıklar içinde oradan oraya zıplayıp durur. Dilimi ısırmak zorunda kalsam da, bu yazıda kesilen zeytin ağaçları ve Soma acısı dışına çıkmamaya çalışacağım.

Şiirlere anlamlı dizeler sunan, zeytinin hatırı için. Bunun böyle olmasını, şiir fısıldıyor kulağıma.

ZEYTİN DEMEK EKMEK DEMEKTİR

Âba Müslim Çelik’in “Zeytin” şiirinin iki dizesinde olduğu gibi.
“öylece bakıyor nefesi yaşlı,
bir zeytin tanesinin üflemesi yaprağı”.

Bu imgelem zeytin imgesinin şiire üflemesi olarak da algılanabilir. Çünkü zeytin, insanlık tarihinin sofrasına bir tat olarak girdiği günden bu güne şairlere ilham kaynağı olmuştur. Halka düşmanlık beslemeyen bir zihniyet, aynı zamanda barışı simgeleyen zeytin ağaçlarına dokunmaz, dokunamaz. Zeytin demek ekmek demektir, ekmek demek insanın doyması, sofranın yoksula gülümsemesi demektir. Yoksulun gülümsemesi şiir demektir. Ekmeğe el uzatan hiçbir devlet ve ya parti kim olursa olsun affedilemez. Yaşama hakkına el uzatmakla hiç farkı yoktur, zeytine el uzatmanın.

ZULÜM ŞİİRİN GÖZÜNDEN KAÇMAZ

Nâzım Hikmet “Yaşamaya Dair” şiirinin bir bölümünde şöyle der.
“Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,/yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,/ hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,/ ölmekten korktuğun hald/ ölüme inanmadığın için,/ yaşamak yanı ağır bastığından.”

Şiirin “yaşamak yanı ağır bastığından” çağrısı karşısında, gelin görün ki gözü dönmüş AKP zihniyeti, ruhunu kâr lobilerine sattığı için, bir gecede 6 bin zeytin ağacının hayatına son verebiliyor. AKP iktidarıyla birlikte semirilip büyüyen Kolin şirketler grubunun yıllık cirosu 1,5 milyar dolar. Hükümete yakınlığıyla bilinen bu şirket aynı zamanda 3. Havaalanı ihalesini alan ortaklardan biridir. Yani kuzey ormanlarını yok eden şirketler listesindedir. Yeşil ve zeytin düşmanıdır. Ülkeyi yeşilsiz, soluksuz, ekmeksiz bırakmak için, işbirliği içindeki hükümetle kol kola girerek, yok ediciler grubunun bir ayağını oluşturuyor.  

Aynı zamanda yok ederek, Soma’da olduğu gibi, yoksul ve çaresiz bıraktıkları halkı, insanı ölüme çağıran kömür madenlerine mahkûm ediyorlar. Bu AKP zengini yandaş yağmacıların gözünde insan hayatının zerrece değeri yoktur. Bunu Soma ve Ermenek kıyımında bir daha gördük ve yaşadık. AKP hükümetinin İsrail devletinden hiçbir farkı kalmamıştır. İsrail devleti de Filistinli çiftçilerin zeytin ağaçlarını keserek, çaresiz kalan halkı göçe zorlayarak, işgal ettiği alanları genişletmiştir. AKP hükümeti de zeytin alanlarını yok ederek, kâr alanlarını genişletiyor. AKP sözcülerinin söylediğine göre, daha sırada kesilecek 2 milyon zeytin ağacı olduğunu da unutmamak gerekir.

Peki, bu zulüm şiirin gözünden kaçar mı? Kaçmaz… Zeytine değen hızar, şiire balta sayılır. Yere düşen her zeytin ağacı kadar canı yanar.

Mustafa Köz’ün “Kalbin Senin Küçük Atın” şiirinde olduğu gibi, için için haykırır.
“Filistin, zeytinin ve çığlığın kız kardeşi/seni sallıyor hamaklardan kardeşlerin/senin tabutun gülden ve öfkeden/deve tüyünden ve namlulardan beşiğin/silah kundaklarından önce
parçalanıyor oğullarının kundakları/onların zıbınlarına dolan yağmurl/veriyorsun mezarlarına ilk suyu/bir yalnız gül açsın diye ülkenin yıkıntılarında/bir gülle baksın diye senin kara halkın/ki ölüm, iyi bir bahçıvandır/bilir iyi çiçekleri/gömlek diye giyiyor çocukların tutsaklığı,/ölümü gömlek diye”
Tutsaklığı ve ölümü gömlek gibi giymemek için, bu zulüm ve yıkım karşısında, susmayı kendimize yasaklamalıyız. Özgür olmayan insan tutsaktır.

Tutsak insan hayata dâhil değildir. Hayata özgürce dâhil olmak için, bir şey yapmalıyız.   

Cemal Süreya “Kısa Türkiye Tarihi” şiirinde bize bunu söylemiyor mu? Söylüyor… Hem de çok güzel söylüyor…
“Şelaleye
Düşmüştür
Zeytinin dali
Celaliyim
Celalisin
Celali”

ÖNCEKİ HABER

Direniş birleştiriyor

SONRAKİ HABER

Öteki denizlerde yüzmek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...