14 Kasım 2014 01:06

Acı çikolata

Ülker’in kurulduğu 1944 yılından bu güne, bir başarı hikayesi anlatılır. Sabri Ülker ve Yıldız Holding’in başkanı olan oğlu Murat Ülker’in 60 yılda şirketlerini nasıl bir dünya devi haline getirdikleri yazılır, çizilir, söylenir. Nasıl yazılmasın, dünyanın sayılı şirketleri arasına giren Ülker, dokuz ülkede yatırımlar yapmış, şirketler satın almış…

Paylaş

Kadir YALÇINKAYA

Ülker’in kurulduğu 1944 yılından bu güne, bir başarı hikayesi anlatılır. Sabri Ülker ve Yıldız Holding’in başkanı olan oğlu Murat Ülker’in 60 yılda şirketlerini nasıl bir dünya devi haline getirdikleri yazılır, çizilir, söylenir. Nasıl yazılmasın, dünyanın sayılı şirketleri arasına giren Ülker, dokuz ülkede yatırımlar yapmış, şirketler satın almış… Türkiye bisküvi ve çikolata piyasası zaten ona teslim. Bu da yetmiyor, iç piyasada değişik iş kollarında yatırımlar yapmaya devam ediyor. Son olarak İngiliz United Biscuits’i satın alarak bir günde dünyanın üçüncü bisküvi devi oldu. Murat Ülker geçen yıl 3,6 milyarlık kişisel servetiyle Türkiye’nin en zengin patronu unvanını aldı.

Bu servet nasıl edinildi, nasıl kazanıldı? Sabri ve Murat Ülker sırtında taş taşıyarak, kazma kürek sallayarak, makine başında çalışarak kazanmadığına göre…

Bu büyük ve haksız servetin arkasında her gün büyük bir sömürü çarkı işliyor; işçilerin alın teri ve emeği üzerine kurulu bir çark. “Dünya devi” Ülker fabrikasında günde 12 saat çalışıldığını, bunu karşılığında asgari ücret ödendiğini çoğu kişi bilmez. İşçilerin sabahın köründe çıktıkları evlerine ancak zifiri karanlıkta dönebildikleri, geçinmek için zorunlu mesailere kaldıkları, bayram demeden, seyran demeden çalıştıkları fark edilmez. Altı üstü çikolata yapılıyor denen işyerinde altı yüz işçinin bel ve boyun fıtığı olması sorun değildir! İşçilerin psikolojisinin bozuk olmasının, aile düzenlerinin dağılmasının, çoluğuna çocuğuna sarılamaz hale gelişinin ne önemi var! Üstüne bir de ürettikleri ürünlerin sağlamı değil, bisküvi kırıkları verilir, Ülker işçisine nasıl bir değer biçildiğinin göstergesi olarak...

Makineler işler, sömürü çarkı döner, Ülker büyür. İşçiler her gün biraz daha küçülen ekmekleri için gece gündüz çalışırken, Murat Ülker en zengin işadamı, Ülker dünyanın üçüncü bisküvi devi olur.

ÇARKIN DİŞLİLERİ

Yıllardır sendikalı bir işyeri olan Ülker’de işçiler patrondan korkuyor. Kimileri de patrondan çok Öz Gıda-İş Sendikası yöneticilerinden korkuyor. İşçiler fabrikadaki sendikacılık anlayışını “şirket sendikacılığı” olarak tarif ediyor. 30 yıldır bir kere olsun temsilcilerini seçemediklerini, şube kongrelerinde oy kullanacak delegelerin onlara sorulmadan belirlenip askıya çıkarıldığını, şikayet için temsilciye giden işçinin isminin amir ve memurlara verildiğini, bunu yapan işçinin uyarıldığını, eğer devam ederse kapının gösterildiğini anlatıyorlar. Yani fabrikadaki sömürü çarkını bir dişlisi de ne yazık ki Öz Gıda-İş Sendikası.
Ülker, hükümete yakın bir sermaye grubu, “yeşil sermaye” olarak biliniyor. En çokta bu hükümet döneminde büyüdü ve yatırımlarını katlayarak büyümeye devam ediyor. İşçiler için ise tam tersi oldu; ücretleri ve sosyal hakları en çok bu süreçte küçüldü. Çalışma koşulları bir kaç kat daha ağırlaştı.
Bu nedenledir ki Ülker işçileri 36 yıldır üyesi oldukları sendikaya ve patrona baş kaldırdı. Bu başkaldırı onurlu bir başkaldırıdır. “Artık bu böyle gitmez, sömürü devam etmez” diyorlar diğer sınıf kardeşleri gibi. Patron ve sendika şaşkın, ne yapacaklarını bilmiyor. Fabrikada tam bir sıkıyönetim uygulanıyor. Konuşmak, işaretleşmek, hatta bakışmak bile yasak... İçerideki sendika üyelerine “dışarıdakiler gidince sizi atacağız” tehditleri savruluyor. Patron ve şirket ortağı gibi davranan sendika korkmaya başladı. Bir işçi arkadaşımızın söylediği gibi; sekiz kişiden korkuyorlar! Evet, Ülker fabrikasının önünde direnen sekiz işçinin yarattığı etki bile Ülker patronunu ve sendika bürokratlarını telaşlandırmaya yetti. Bir de seksen, sekiz yüz, bekiz bin kişi olduklarını düşünün…

Görüldüğü gibi, kapitalistlerin hangi renkten, hangi dinden, hangi mezhepten olduklarının bir önemi yok. Onların tüm varlığı sömürü düzeni üzerine kurulmuştur. Ayrım yapmadan bütün işçileri sömürürler ve aynı baskıyı uygularlar. Soma’da, Torun Center’da, Ermenek ve Isparta da olduğu gibi toplu şekilde kıyarlar. Ülker şimdilik öldürmüyor ama işten atıyor, baskı kuruyor, açlığa mahkum ediyor, sakat bırakıyor, işçilerin sosyal hayatlarını ve aile düzenlerini alt üst ediyor… Ülker işçisi için hayat, ürettiği bisküvi ya da çikolata gibi “tatlı” değil. Onların hepimizin ilgilendiren direnişleri nedeniyle de Ülker artık tüm emekçiler ve çocukları için “acı” bir çikolatadır.

 

ÖNCEKİ HABER

‘Rant dönüşümünü imzalamıyoruz’

SONRAKİ HABER

BTS Ankara’ya yürüyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...