10 Kasım 2014 00:56

Mücadelemizi durduramayacaklar

Enerji kaynaklarının, emperyalist tekellere ve onun yerli işbirlikçisi olan özel şirketlere peşkeş çekilerek satılması sonucu; enerji dışa bağımlı hale gelmiş ve özel şirketler eliyle işçiler, emekçiler, yoksul halk katmanları bu şirketlere soydurulmuştur. Daha çok kâr hırsıyla yatırımlar azaltılmış, maden ocaklarında işçi güvenliği ile ilgili tedbirler alınmamış, çalışma saatleri uzatılmış, üretimi daha çok arttırmak amacıyla yüzlerce insan işçi cinayetlerine kurban edilmiştir.

Paylaş

İrfan TUNCER
Enerji Sanayi Maden Kamu Emekçileri Sendikası Genel Örtütlenme Sekreteri

Enerji kaynaklarının, emperyalist tekellere ve onun yerli işbirlikçisi olan özel şirketlere peşkeş çekilerek satılması sonucu; enerji dışa bağımlı hale gelmiş ve özel şirketler eliyle işçiler, emekçiler, yoksul halk katmanları bu şirketlere soydurulmuştur. Daha çok kâr hırsıyla yatırımlar azaltılmış, maden ocaklarında işçi güvenliği ile ilgili tedbirler alınmamış, çalışma saatleri uzatılmış, üretimi daha çok arttırmak amacıyla yüzlerce insan işçi cinayetlerine kurban edilmiştir.

Özelleştirme sürecine nasıl gelindi. Kamunun özelleştirilmesi hangi ihtiyaçtan doğdu. Tüm bunları anlamak için, Kamu İktisadi Teşebbüsünü tanımlamak ve neden o günlerde bu kuruluşlara ihtiyaç duyulduğunun irdelenmesi, bugünü anlamak açısından önemlidir.
Kamu İktisadi Teşebbüsü kavramı, genel olarak kamu kaynaklarını kullanmak suretiyle ekonomik alanda faaliyet gösteren devlet kuruluşlarını ifade etmektedir.

Avrupa’da KİT’ler üzerine en etkili örgüt olan Avrupa KİT Merkezi (CEEP) KİT’i; mal ve hizmet üretmek üzere kurulmuş olan mali imkânlarının yarıdan fazlası merkezi veya mahalli kamu idareleri tarafından sağlanan veya işletme sonuçlarından bu idarelerin sorumlu bulunduğu ve bunlar tarafından denetlenen girişimler olarak tanımlanmaktadır.

Bu benzer aynı zamanda farklı KİT tanımlamaları, uygulanan ülkelerin durumu ile yakından ilgilidir. Geri kalmış ülkelerde, sermaye birikiminin olmaması nedeniyle, bu görevi doğrudan devlet üstlenmiştir. Avrupa’da, Kamu İktisadi Teşebbüsleri yalnızca devlete bırakılmamış, hem mahalli idareler hem de özel teşebbüs bu kuruluşlara sermaye aktarmıştır. Geri kalmış ülkelerde ise halkın oluşturduğu hazineden bu kuruluşlara doğrudan kaynak aktarılmış gene işçi, emekçinin alın terinden oluşan kârlar bu kesimlere dönmemiş büyük bir kısmı yeniden sermaye olarak bu kuruluşlara verilmiştir. KİT kuruluşundan beklenen asıl amaç, özel teşebbüsü oluşturmak ve her alanda bu şirketlere sermaye aktarmaktı. Sosyal devlet düşüncesinde KİT’lerin varlığı ise, Sovyetlerde uygulanan sosyal-toplumsal anlayışa karşı, halka ucuz mal ve hizmet üretmekti. Bu yapılmazsa; geri kalmış ülke halkları, daha çok Sovyet kurabilirdi. Kısacası, KİT kuruluşları bir yandan sermaye birikimi sağlarken, diğer yandan, halka ucuz mal ve hizmet sunarak durumu dengelemeye çalışmıştır. Ta ki Sovyetler Birliği yıkılana dek…

İNEĞİ DE İSTEDİLER

Halkın birikimlerinin büyük bir kısmını sermaye olarak kendine aktaran egemen sınıflar, bununla yetinmediler. Dünyadaki gelişmeleri de göz önüne alarak KİT kuruluşlarının tamamını istediler. Sermayedarlar, bugüne dek ineği sağarak sütünden yararlanmayı yeğlerken, bir anda ineği satın almak istediler. Özelleştirmelerin yapılabilmesi için kanun gerekti. 1938 yılında yapılan ilk yasal düzenleme ile kurulan KİT’lerin, 1986 yılında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname ile satışı ve devri kabul edilmiştir. Bu satışların kolaylaşabilmesi için ideolojik ve siyasi boyutunun güçlendirilmesi gerekiyordu. KİT’lerin halkın sırtında kambur olduğu, derhal bu kamburun alınması ve KİT’lerin hür teşebbüse sunulması gerekiyordu. Önce, KİT kuruluşları çalışamaz duruma getirildi. Arkasından “zarar ediyor” denildi. “Buralar ‘arpalık’ hale getirilmiştir” denilerek süreç hızlandırılmış, ancak; kamu işçi ve emekçilerinin direnci karşısında özelleştirme adı altında şirketlere peşkeş çekilmek istenen bu kuruluşlar uzun süre satılmakta zorlanmıştır. Direncin kırılmaya başlamasıyla birlikte, satışlar hız kazanmış, geldiğimiz şu günlerde geriye kalan kuruluşlarda verilmek üzere hazır bekletilmektedir.24 Kasım 2014 tarihinde Kütahya Tunçbilek ve Bursa Orhaneli, 1 Aralık 2014 tarihinde Soma santrali Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından satılmak üzere ihaleye çıkarılacaktır.

TAŞERON İŞÇİLER MÜCADELEDE

Kamu işçi ve emekçilerinin sömürüldüğü bir düzenden daha azgın, esnek, kuralsız, güvencesiz, sendikasız bir yeni yapılanmayla, daha çok kâr daha az ücret düzenine geçilmeliydi. Daha çok kâr için, köle işçi lazımdı. KİT’lerin elinde bulunan mal ve hizmetlerin; satış, rödavans, kiralama, hizmet alımı şeklinde devredilmesi gerekiyordu. Kamuya rahmet okutacak bu yeni sahip taşeron şirketler olacaktı.

Elbette, kamunun yok olması, yerine özel şirketlerin gelmesi, işçi ve emekçiler açısından bir yenilgidir. Ancak; işçi ve emekçileri ortadan kaldıran bir sonuç değildir. Enerji alanları, yani yer altı-yer üstü kaynakları var oldukça üretim olacaktır. Üretim, çalışanlarla olur. Önümüzdeki yıllarda kamu işçileri yerine, hak alma mücadelesine damga vuracak olanlar taşeron işçileri olacaktır. Sıfır hakla başlayan taşeron işçiler, bugünlerde örgütlenip sendikalarını kurdular ve mücadele bayrağını açtılar. İşten atmalara, sürgünlere, ücretli köleliğe karşı birleşerek ve güçlenerek örgütlendiler, örgütlenmeye devam ediyorlar. DİSK/Enerji-Sen enerji işkolunda taşeron işçiyi örgütleyen ve bugünlerde işten atmalara karşı direnen bir sendikadır.

“Üreten biz, yöneten de biz olacağız” şiarıyla yola çıkanlar, özerk bir yönetim ve toplumsal üretim özlemiyle bugünden yarına umut vermeye başlamıştır. Yeraltından kömür, yerüstünden enerji sağlayan santraller; işçi ve emekçilerin söz, yetki, karar sahibi olduğu bir düzende toplumsal servet anlayışına kavuşacaktır.

Bu yüzden; 100 yıllık, savaş ve özelleştirme bütçesine karşı mücadele aynı zamanda geleceğimizi kurtarma mücadelesi olacaktır. Önümüzdeki ayda bütçe çalışmaları başlayacaktır. Bu bütçe, savaşa ve sermaye sınıfına kaynak aktaracak içerikte olacaktır. Kamu mallarının talan edilerek özelleştirildiği ve geleceğimizin satıldığı bir bütçeye 2015 yılı bütçesi denebilir mi? Bu bütçe etkisi itibariyle 100 yıllık bir bütçedir. Doğusuyla-batısıyla, yer altı-yerüstü kaynaklarının emperyalist tekellere ve onun yerli işbirlikçisi şirketlere satışının yapıldığı ve bütçe hanesine girecek olan geleceğimiz, bizi şimdiden 100 yıllık borçlandıracaktır. Dışarıya bağımlı enerji politikası ülkeyi aydınlatma yerine karartacaktır.

ÖNCEKİ HABER

Proje durdurulmalı

SONRAKİ HABER

Artık Suriyeli kardeşlerimiz de bizimle aynı ücreti alıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...