08 Kasım 2014 03:51

Sinema kitaplığı

Tüyap Kitap Fuarı’nın bu yılki ana teması; Türk Sinemasının 100. Yılı... Bu vesileyle, Evrensel olarak sinema ve kitabın birleştiği noktayı yakalamaya çalıştık. Sinemacılar, sinema kitaplarını evrensel Pazar için yazdı...

Paylaş

Tüyap Kitap Fuarı’nın bu yılki ana teması; Türk Sinemasının 100. Yılı... Bu vesileyle, Evrensel olarak sinema ve kitabın birleştiği noktayı yakalamaya çalıştık. Sinemacılar, sinema kitaplarını evrensel Pazar için yazdı...


SİNEMAMIZIN KARŞILAŞTIRILMALI BİR TARİHİ YOK

 

Erden KIRAL

Öncelikle bu 100. yıl kutlamalarını ciddi bulmadığımı söylemek istiyorum. Çok yüzeysel söylenenler, etkinlikler, törenler... . Birkaç starla geçiştirilemez. Çok etraflıca konulmalı. Bu yapılmıyor maalesef. Beni hiç ilgilendirmiyor bütün bunlar.
Türkiye Sinemasının tarihine önemli katkıları olan pek çok kitap var; Rekin Teksoy’un “Sinema Tarihi” çok kıymetli bir çalışmadır. Giovanni’nin “Türk Sinema Tarihi”, Atilla Dorsay’ın “100 Yılın 100 Türk Filmi” kitabı, Agora Kitaplığı’nın sinema kitapları çok ilham vericidir. Özellikle genç sinemacıların başucu kitabı olmalıdır bu kitaplar. Tarantino, Almadovar, Stanley Kubrick, Martin Scorsese kitapları, bu büyük sinemacılarla, sinemaya, filmlerine dair söyleşilerin olduğu kitaplar çok önemliler. Gönül Dönmez Colin’in sinemamızı batıya yansıtan kitapları var. Ortadoğu Sinemalarında Kişisel Bir Yolculuk alt başlığındaki “Ötekinin Sinemaları” var. Bu kitapta Colin, Ortadoğu’nun sinema anlayışlarını o ülkelerin yönetmenleriyle yaptığı röportajlarla anlatmış.
Ama bütün bunlara rağmen yine de Türkiye Sineması’nın tarihini anlatmamızda eksik kalıyor. Sinemamızın karşılaştırılmalı bir tarihi yok. Bir piramit gibi okunması gereken olgu bizde sinema. Atıf Yılmazlar, Metin Erksanlar... kim kimden etkilendi. Hangi yönetmen nasıl sinema dili geliştirdi? Bizim kuşak ne yapmak istedi? Bunlara dair bir sinema tarihçisinin araştırması yok. Sinema tarihi denince akla sinema dili gelmeli. Filmin dilinin nasıl geliştiğini görmek lazım. Yeşilçam’ın tiyatral yapısını görmek lazım. Bizim kuşağımız sinemamızın dilini değiştirdi. Sinemada doğal bir dili geliştirdik. Bu acılı bir dönemdi de, ama becerebildik. “Hakkari’de Bir Mevsim” filmini görenler “bu ne ya” diyordu ama bugün bu doğallık güzel de kullanılıyor.


SON NEFESİM
Zeki DEMİRKUBUZ

Sinema en kısa ve öz olarak, hayatımız ve yaşadıklarımıza dair bir duygu yaratma fırsatı ve sanatıdır. Luis Bunuel’in “Son Nefesim” kitabını okuduğumda sinema ve sinema yapan insan arasında bu açıdan olması gereken ilişkinin en ideal, en insani halini hissetmiş ve sezmiştim. Özellikle trampet sesleri ve çocukluğunu anlattığı bölümde...


KURBAĞA YAĞI SATICISI
Özcan ALPER

Sinema ya da sanatın diğer alanlarındaki, kuramsal incelemeler kadar, bazen bu alandaki yaratıcıların özyaşamöyküleri ile harmanlanmış deneyimlerini anlattıkları otobiyografileri çok değerli çalışmalara dönüşebiliyor. Akira Kurosowa’nın  “Kurbağa Yağı Satıcısı” adlı çalışması buna en iyi örnek olabilecek kitaplardan biri sanırım. Tüm dünyadaki yansımalardan farklı olarak  kitabın Türkiye’deki genç sinemacılar için farklı bir etkisi olduğunu ya da olabileceğini düşünüyorum. En azından benim ve benim kuşağım için 90’lı yıllar Türkiyesi’nde böyle olmuştu. Özellikle 30’lu yıllar Japonyası’ndaki genç Akira ile 90’lı yıllar Türkiyesi arasındaki 60 yıllık zaman farkına rağmen benzerlik dikkat çekiciydi.


ÇOK TUHAF ÇOK TANIDIK - VESİKALI YARİM ÜZERİNE
Aysim TÜRKMEN

Bir filmi çok tuhaf ve çok tanıdık yapan nedir? İçine çeken ama aynı zamanda sizi garip bırakan, yine de “hayat böyle işte” dedirten? “Çok Tuhaf Çok Tanıdık” kitabı bizi filmin tekrar tekrar içine sokarken o gariplik hissi ile yüzleştirerek buralarda yaşamanın yarattığı, bir yandan sevdiğimiz bir yandan da yaralandığımız haller üzerine kafamızı kurcalıyor. İmkansız aşkın temsili Vesikalı Yarimiz, hayal dünyalarımızın kraliçesi Türkan Şoray’ın oluşturduğu haz imgesinin ekseninde gezinen “Çok Tuhaf Çok Tanıdık” kitabı vesikalı yaralarımızı deşiyor ve tuhaf hayatlarımızın büyüsünü bozuyor.


SİNEMA SÖYLEŞİLERİ YILLIĞI
Belmin SÖYLEMEZ

Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi tarafından 2001’den beri çıkarılan Sinema Söyleşileri Yıllığı, Türkiye sinemasını bütün yönleri ile tanıyabilmek için en önemli kaynaklardan biri. Geçmişin ve günümüzün farklı kuşaklarından sinemacılar ile yapılan kapsamlı söyleşiler büyük bir bilgi paylaşımı sağlıyor. Sadece uzun metraj kurmaca değil, belgesel ve kısa film alanlarında da samimi yol hikayelerini ve ufuk açıcı fikir tartışmalarını okumak mümkün.


DUHULDEKİ DENEY - MUSTAFA IRGAT
Zeynep DADAK

“Kamerayı 180° çevirmek, ayna karşısında götünüzü döndürmeye benzemez” cümlesi şair-eleştirmen Mustafa Irgat’ın Duhuldeki Deney başlığında toplanan sinema yazılarının sonsözü... Irgat’ın erken ölümünün hemen ardından basılan kitabı ilk kez, henüz bir sinema öğrencisiyken okumuştum. Geçtiğimiz temmuzda YKY, kitabın yeni bir baskısını yaptı; böylece yazarın Özgür Gündem ve Defter’deki yazılarının bir derlemesi olan metinlerini bir kez daha okuma fırsatım oldu. Yukarıda sözünü ettiğim cümlenin, yıllarca aklıma yer etmesinin nedeni daha da netleşti benim için. Sinemanın en meşhur kuralını yerle bir etmenin hiç de sanıldığı kadar kolay olmayacağını, sinema eleştirisinin kurallarını güçlü bir şekilde yerle bir edebilen bir yazardan duymanın gücü üzerine düşündüm. Irgat’ın, Türkiye’de (ve dünyada) benzeri az olan bir radikal eleştiri dili aracılığıyla, bozarken kurmanın fiziksel ve duygusal çok boyutluluğunu müthiş bir şekilde aktarabildiğini düşünüyorum. Bence, üzerine yazdığı Kaçaklar (The Chase), Kiralık Katil (Le Samouraï), Umut gibi filmlerin ve özellikle ilgilendiği Pasolini sinemasıyla Irgat’ın yazınının en büyük ortak noktası da burada yatıyor.


İLK FİLMİM
Tunç ŞAHİN

İlk uzun metrajım olan “Karışık Kaset”in çekilmesi gündeme geldiği ilk günlerde yapımcılarımdan Kaan Ege bana bir kitap hediye etti, ismi “İlk Filmim.”
Bir röportajlar toplamı olan kitapta bugün her biri ünlü yönetmen olan 20 ismin, ilk filmlerini yapma serüvenleri anlatılıyor. Röportajları yapan Stephen Lowenstein bütün yönetmenlere hemen hemen aynı soruları sorarak başlıyor, daha sonra sohbet giderek derinleşiyor. Kitap yapım süreci boyunca hep yanımdaydı. Röportajların hepsini bir kerede bitirmek istemedim ve zamana yaydım, zira  “İlk Filmim” benim için eğlenceli bir okuma olmanın ötesinde epey de yol gösterici, cesaret verici bir kitap oldu. Yönetmenlerin ilk filmlerini yaparken karşılaştıkları zorlukların benzerliklerini, ancak bu zorluklarla başa çıkma metotlarının farklılığını çok heyecan verici buldum. “İlk Filmim” insanın içini film yapma heyecanıyla dolduran bir kitap, film çekme serüvenine atılacak yönetmen adayları için iyi bir film yapmanın mutlak ve tek bir yolu olmadığını göstermesi açısından da benzersiz bir kaynak.


DEVRİM SİNEMASI
Soner SERT

Lenin’in düşlerini kurduğu sosyalist devrimi okuma-yazma bilmeyen Sovyet halkına anlatmak için kurdurduğu dünyanın ilk güzel sanatlar akademisi V.G.İ.K. (kuruluş 1919) aynı dönemde birçok başarılı yönetmen, sinema kuramcısı yetiştirdi. Bu yönetmenler (Einstein, Vertov, Kuleşov, Pudovkin v.s.) devrimin ruhunu halka aktarmak için filmler çekti. Filmler önceki zamanlarda görüntülerin arasına, sessiz sinema olduğu için, yazılar konularak anlam kazandırılmaya çalışılan parçalardan oluşurdu. Sovyet yönetmenleri, Sovyet halkının okuma-yazma bilmemesinden dolayı görüntüleri yazı kullanmadan birbirlerine ekleyerek anlam yaratmanın peşine düştüler. Bu çalışma, sinema sanatında kurguyu doğurdu. Ve bu filmler, Lenin’in emrine sundukları trenlerle Sovyetler’in en ücra köşesine bile giderek seyirci ile buluştu. ‘Devrim Sineması’, bu mücadele ruhunu ve Sinema’da devrimi anlatır.
Yazarlar: Luda - Jean Schnitzer / Marcel Martin / Çeviri: Osman Akınhay / Agora Yayınları


MÜHÜRLENMİŞ ZAMAN - ANDREİ TARKOVSKY
Defne HALMAN

Sinema tarihinin en özgün ve önemli yönetmenlerinden Anrdei Tarkovksy’nin dünyasına yolculuk yapmak için kendi kaleme aldığı ‘Mühürlenmiş Zaman’, Füsun Ant tarafından Türkçeye özenle çevrilmiş, olmazsa olmaz eşsiz bir yapıt.
Usta yönetmen düşüncelerini, duygularını, anılarını şiirsel diliyle, güçlü edebi ve felsefi içeriğiyle sinemasında yaratım sürecini, sanat anlayışını okuyucularıyla paylaşıyor.
Filmlerinde kendi uslübü, biçimi, formuyla damga vuran Tarkovsky, incelikli, ayrıntılı, derinlikli ve kapsamlı olarak filmlerinin esin kaynağını, çekim sırasında ve sonrasında yaşadıklarını açıklıyor ve ‘Mühürlenmiş Zaman’ı yazma dürtüsünü şöyle anlatıyor: “Sinema denen bu gencecik ama harikulade sanatın sunduğu, henüz tam anlamıyla keşfedilememiş olanaklar karmaşası içinde kendime bir yol bulma zorunluluğu bu kitabın doğmasına yol açtı. Bu yüzden diyebilirim ki elinizdeki kitap benim gözümde bir tür benlik arayışıdır, kapsamlı, bağımsız bir benlik.”
Benlik arayışını sürdürürken sayısız soru yönelterek hem kendini, hem seyirciyi, hem okuyucuyu yanıt aramaya davet ediyor ve diyor ki “Ne olursa olsun, yalnızca bir meta olarak ‘tüketilmek’ istenmeyen her türlü sanatın amacı, hiç şüphesiz kendine ve çevresine, hayatın ve insan varlığının anlamını açıklamak, yani insanoğluna gezegenimizdeki varoluş sebebini ve amacını göstermek olmalıdır. Hatta belki de hiç açıklamaya bile kalkmadan onları bu soruyla karşı karşıya getirmelidir.”
Tarkovsky’nin ‘Mühürlenmiş Zaman’ı sinema, sanat ve hayat üzerine yazılmış başat eserlerden biri ve mutlaka okunması gerekir.
Mühürlenmiş Zaman / Andrey Tarkovski /Agora Kitaplığı / Türkçesi: Füsun Ant / 200 sayfa


SEVGİLİ HALİT - HALİT REFİĞ’E MEKTUPLAR
Elif REFİĞ

Müjde Ar’ın, yatağının baş ucunda dikilmiş hayali kötülerle baş etmeye çalışan büyük ve yarı nemli gözleri karanlıkta uyumakla arası pek iyi olmayan her çocuğun içine benimki kadar işlemiş midir bilemem. Ama eski bir halıda oturup televizyona bakarken Üftade için çok üzüldüğüm o anı net olarak hatırlıyorum. Teyzem filmi bitince kalakalmış olacağım ki, jeneriği beklemişim. Halit Refiğ adını gördüğümde birden heyecanlanmıştım. Çocukken soyadımdan rahatsızlık duyardım. Benimki dışında, sınıftaki neredeyse tüm soyadlarının bir anlamı vardı, olmayanlar da en azından yumuşak g ile bitmiyor ve bir söylenişte anlaşılıyordu.. Daha önce evdekiler dışında, kendimle aynı soyadı olan kimseyle tanışmamıştım. Uzaklarda benimle aynı kaderi paylaşan birisi vardı ve bu filmi yapmıştı.  Uzun yıllar sonra tanışma imkanım olan ve ne yazık ki arzu ettiğim kadar tanıyamadan aramızdan ayrılan Halit Bey’i daha iyi anlamak için, hakkında çıkan tüm kitapları okudum.  Oğuz Atay, Yıldız Kenter, Giovanni Scognamillo ve Adnan Saygun’un da içinde bulunduğu üstadlarla mektuplaşmalarından derlenen Sevgili Halit’i de bu sebeple okuma fırsatım oldu.  1972-80 yılları arasında Türkiye’nin siyasi ve toplumsal alacakaranlığı içinde, üretme aşkından ve inadından asla vazgeçmeden, meselelerine sarılarak yolunu arayan bu insanların her biri, bugün benzer koşullarda mücadele veren sanatçılar için ilham vericidir. Tanımlamakta güçlük çektikleri ve onları atıl kılmak için her yolu deneyen bu güçlü canavarla mücadele ederken, birbirleriyle fikirlerini paylaşıyor, ihtiyaç olduğunda ise birbirlerine cesaret, umut ve sükünet telkin ediyorlar. Dayanışmanın en güzel örneklerinden birisine ayna tutan bu yazışmaları okumak, genç sinemacıların devraldıkları görevi daha iyi kavramalarına yardımcı olacaktır.


TRANS-KÜLTÜREL SİNEMA
Melisa ÖNEL

Görsel antropolog, etnograf, aynı zamanda belgesel yönetmeni David Macdougall tarafından kaleme alınan Trans-Kültürel Sinema aklımda uzun süre yer eden kitaplardan olmuştur. Kitapta beni en çok etkileyen farklı şekillerde ama sürekli karşıma çıkan şu algıdır; filmin öznesi filmi yapanın bir parçası, film yapan ise filmin öznesinin bir parçasıdır. Bu yaklaşım hem düaliteyi ortadan kaldırır, objektifliği sorgular hem de temsiliyet meselesini çok daha az problemli hale getirir. Bu yaklaşım kameranın ve gözün dünyaya açılması için samimi bir yer gibi gelmiştir bana.


SİNEMADA ANLAMLANDIRMA
Aydın ORAK

Sinemada, perdede görünen her şeyin bir anlamı olmalı! Her nesnenin, rengin, hareketin, jestin bir nedeni, anlamı olmalı. Sinemadaki bu göstergelerin anlamını yönetmen-senarist tabii ki bilmeli, ona göre her seçtiği şeyi özenle kullanmalı. Bu nesneye, duruma, jeste de seyirci anlam yüklemeli. Perdede görünen her şeyin bir anlamının olduğunu, buna göre filmi okuması gerektiğini bilmeli. Nedensiz bir şey yoktur.
Sinemada Anlam ve Anlatım / Oğuz Adanır / Say Yayınları

ÖNCEKİ HABER

İstanbul Kitap Fuarı Etkinlik Programı

SONRAKİ HABER

Edebiyatçının başucu filmleri

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...