03 Kasım 2014 01:00

Kürtler, bu kez Nuh’un gemisine bindi

Türkiye’nin ÖSO ısrarı, IŞİD, Kobanê ve çözüm süreci başlıklarını konuştuğumuz Gazeteci Yazar Faik Bulut, “IŞİD hezimete uğradığında, ilk gireceği yer Türkiye’dir. Bunu, bu işi başımıza bela eden yöneticilerin çok iyi düşünmesi lazım” diyor. Bulut’a göre, Kürtler bu kez Nuh’un gemisine bindi ve sürpriz olmazsa kendi devletlerini kuracak.

Paylaş

Serpil İLGÜN

Günlerce “gelecek, gelmeyecek, kaç kişi gelecek, nasıl geçecek” gibi sorular eşliğinde konuşulan Peşmergenin Türkiye üzerinden Kobanê’ye geçişi, cuma akşamı gerçekleşti.

Peşmergenin Kürt halkı tarafından coşkuyla karşılanan bu desteğinin ne anlama geldiğini ve bugün 50. gününe giren Kobanê merkezli gelişmeleri değerlendirmek üzere Ortadoğu uzmanı gazeteci-yazar Faik Bulut’la bir araya geldik. Bulut, IŞİD’le PYD’yi eşitlemeyi sürdüren AKP’nin Suriye politikası, “Kürtlerin birliği gerçekleşti” şeklinde lanse edilen Duhok anlaşması ve çözüm süreciyle ilgili sorularımızı da yanıtladı. Faik Bulut’a göre Kürtler bu kez Nuh tufanındaki gemiye bindiler ve sürprizler olmazsa parça parça kendi devletlerini kuracaklar.

Tartışması çok yapıldı. Erdoğan önce “evet demeyiz”, sonra da “Obama’ya ben teklif ettim” dedi ve neticede Peşmerge Kobanê’ye geçti. Bu nasıl oldu?
Dış politika iflası başladığından bu tarafa, AKP bunu kendi kazanç hanesine yazdırabilmek için, daha doğrusu dünya kamuoyuna, müttefiklerinin iradesine rağmen kendi planını uygulamak üzere bir fırsatçılık yaparak, birkaç noktada istismar yoluna gitti. Tampon bölge, Kürtlerin Türkiye ile birlikte hareket etmesi ve esas hedef olarak da Suriye yönetimini devirmek; istismar noktaları kabataslak bu. Ancak Kürtler bunu reddetti. ABD de en azından şu an gündeminde Suriye rejiminin düşmesinin olmadığını beyan etti.

Gelişmelerin AKP’yi Suriye politikasında radikal bir dönüşüme sevk ettiği yönünde yorumlar var. Katılıyor musunuz?
ABD ve koalisyon güçleri Türkiye’yi dolaylı ya da dolaysız uyardılar. Kobanê meselesinin IŞİD’in gelişmemesi açısından çok hayati olduğunda, dolayısıyla buraya yardım kapılarının açılması gerektiğinde ısrar ettiler ve Türkiye’yi bunu kabul etmeye mecbur ettiler. İkinci tarafı; malum AKP’nin, Kürtlerin gerek çözüm sürecine ilişkin, gerek Kobanê’ye ilişkin baskıcı, oyalayıcı, aldatıcı manevraları, ölümle yaşam arasındaki mesafeyi Kürtler açından çok daralttı. Kürt halkı gerekirse ölümü tercih eder. Bu da 6-8 Ekim olaylarında ortaya çıktı. Nerdeyse iç savaşa dönüşüyordu ama bir o kadar önemli olan bir diğer şey, AKP’ye oy veren Kürt kitlesinin de sokağa dökülmesiydi. Yani belki AKP’ye çok angaje olmuş taraftarları için demesek de, Kürt açılımı için oy vermiş Kürtler de sokağa çıktı. Bu AKP’yi çok korkuttu.

Yani Erdoğan’ın Peşmerge desteğine “evet” demesini esas olarak 6–8 Ekim olayları mı sağladı?
Buna mecbur etti. IŞİD’in Erbil, Şengal ve Kobanê’ye saldırması, Türkmenlere saldırması, Kürtlerin Türkmenlere, Hıristiyanlara sahip çıkması, bütün bu gelişmeler, iç ve dış dinamikler Kürtleri birleşmeye değilse de güç birliği yapmaya mecbur etti.

Dolayısıyla Kürtler cephesinden süreç, anlaşmayla sonuçlanan Duhok toplantısını yapmayı kolaylaştırdı?
Evet. Bir de tabii, Iraklı Kürtler -parti ayrımı yapmadan söylüyorum- IŞİD’in Şengal ve Erbil’e saldırısı sırasında Türkiye’nin “ne yaparsanız yapın arkanızdayız” türündeki eski vaatlerini yerine getirmemesinden dolayı kandırıldıklarını hissettiler.  Gerçi sonradan silah yardımı yapıldığı yönünde bir şeyler çıktı ama bu artık bir anlamda hamamın namusunu kurtarmaya yönelikti. Bir de tabii Kobanê, deyim yerindeyse AKP’nin istediği Kürtleri değil, AKP’nin “terörist” dediği Kürtleri dünya çapında kamuoyuna açtı ve meşrulaştırdı. Siyasetin kuralıdır; gönüllü yapmadığınız zaman “yerim dar” diye bir bahaneye sığınırsınız. İşte “Peşmerge gelecek, yok şu kadar gelecek, yok karanlıkta gelecek” vs... Bunlar aslında hükümetin taktiği. O taktik de pazarlık hikâyesi. “ÖSO da gitsin” falan dedikleri de biraz buydu.

AKP’nin pazarlık konusunda elini güçlendirme durumu hala var mı?
Aslında öyle bir mecali  yok. Türkiye’nin jeopolitik gücünü çok abartıyorlar. Hala kendilerini Osmanlı yerine koyuyorlar. Son bir ayda kaç defa, “biz bundan aşağısını kabul etmeyiz” deyip, tavır değiştirmek zorunda kaldıklarını gördük.

Tayyip Erdoğan bunu  “bu işleri çekip çeviren bir üst akıl var” diye açıkladı...
Bunu kahvehane diline çevirmesi “Amerika yukardan bastırdı, ben de mecbur kaldım kabul ettim”dir. Ya da Avrupa…  Ben Türkiye’nin hala kendi planında ayak dirediğini düşünüyorum. Kürtleri de yanına alarak, Esad yönetimine, Suriye’ye müdahale etme planı olduğunu düşünüyorum. Belki askeri olarak şu anda girmez. Daha doğrusu Batıdan siyasi, askeri destek almadıkları müddetçe oralara giremedikleri çok açıktır. Ama müdahale kapısı hala açık mıdır, açıktır.

Nasıl?
Eğit-donat programıyla. Türkiye’nin batıya kabul ettirdiği tek şey eğit-donat.

O da karışık tabii. Hangi muhalifler eğitilip donatılacak?
Görünen o ki şimdiye kadar en azından Batı açısından kabul görmeyen, gizliden gizliye yapılan şeylerin görünür olması ve Batı, Amerika açısından meşruluk kazanmasıdır bu eğit donat. Çünkü Konya’da, Adana’da şurada burada falan üs veriyorsunuz. Basın yazardı, “Antep’te şöyle bir kamp var, Adana’da şöyle bir kamp var, Hatay’da şöyle bir kamp var, şurada IŞİD eğitiliyor, şurada Nusra eğitiliyor” diye. Hükümet de hep inkâr ediyordu ama şimdi eğit-donat, müdahalenin Türkiye’den başlayan -Alevilikte vananın baş noktası.

Türkiye’nin “ÖSO da gitsin” talebinin altında ne var peki? ÖSO’nun geçen yıl itibariyle parçalanmış, etkisini yitirmiş bir yapı olduğunu biliyoruz…
İlk çıktığı zaman Batılı güçler tarafından fazlaca destek gören ÖSO bir bütün değil. Onlarca yerel, mahalli, örgüt, oluşum katıldı. Sonradan ciddi biçimde çeteleştiği için halktan destek görmedi. Bence IŞİD, İslami Cephe gibi örgütlerin halk arasında destek bulmasının yegâne sebebi ÖSO’dur. Çeteleştiler, mafyatik şeylerle uğraştılar. Batıdan ya da Arap ülkelerden aldıkları yardımlarla han hamam kurdular. Türkiye’de de otelleri motelleri var. Deyim yerindeyse tamamen bir rantiye şebekesinden bahsediyoruz. Bu haliyle dağıldılar, birbirlerine girdiler, rant kavgası vs. oldu. İslamcılar, Kaideciler, Nusra, IŞİD vs. çıkınca, yeniden “ılımlı muhalif” diye bir şey tutturdular. ÖSO’yu yeniden canlandırma projesidir bu. Türkiye’nin ÖSO’yu biraz daha fazla desteklemesinin nedeni belkemiğini Müslüman Kardeşler’in oluşturmasıydı.
ÖSO’nun içinde Müslüman Kardeşler hala var. Müslüman Kardeşler’in bir kısmı da İslami Cephe denen radikal İslamcı gruplar içinde. Bir de, ÖSO’nun çatısı altında olan dört örgüt, IŞİD karşısında Türkiye olmadan zaten PYD ile güç birliği anlaşmasına vardılar.

Ne zaman?
IŞİD Kobanê’ye ilk saldırdığında. Dolayısıyla onlar zaten çatışıyorlar. Türkiye’nin ÖSO diye başımıza yeniden sarmaya çalıştığı, Amerikan-Türkiye projesidir. Şu nedenle; Türkiye istedi ki, IŞİD Kürtleri yensin, ondan sonra da Kürtler Türkiye’nin istediği muhalefetin içinde yer alsın -ki bunlar İslami Cephe ve ÖSO- ve Kürt meselesini ya da Suriye’nin demokratikleşmesi meselesini bıraksınlar. Bu tutmayınca özellikle de Kobanê direnince, bu sefer Amerika’nın ve Türkiye’nin desteklediği, tabii Katar’ın da, Suudi Arabistan’ın da uzaktan desteklediği mevta, bize yeniden ÖSO diye getirildi. Bu, Duhok’taki Kürtler arasındaki anlaşmaya dayatılan yan bir maddedir. Onun da şartı, “biz Peşmergeye müsaade edeceğiz, 150 kişi gelecek, sonra zaman içinde 6 bin kişi gelecek.” Belki Amerika, “bunları da koyun, Türkiye’nin de dediği olsun. Bu size de yarar” demiştir. Ama esas Türkiye’nin dayatması… Türkiye, kendisine yakın gördüğü Kürt oluşumu vasıtasıyla bunu gündeme sokmayı başardı. Bu bizim için kurtarıcı olarak gözüküyorsa da problemli.

Neden problemli?
Çünkü yarın öbür gün, IŞİD bitirildi diyelim, hâkimiyet meselesi çıkacak. Kim burayı yönetecek? Türkiye deyim yerindeyse, kendi vekilini oradaki siyasi dengeyi ve demografik dengeyi değiştirmek için kullanmak isteyecek. Oradaki Kürtlere, “burada birlikte çatıştık, hadi Esad’ı da birlikte devirelim” diyebilir. Bu en az kötü olan senaryo. Diğeri ise, iktidar savaşı…

Bunu esas olarak ÖSO için mi söylüyorsunuz?
Evet, ÖSO ve çevresindeki gruplar.

Peki, gerek HDP gerek KCK tarafından olumlu değerlendirilen Duhok anlaşmasının, bu dediğiniz riskleri berhava edecek maddeleri yok mu?
Yok. Biz tabi kulislerde ne döndüğünü bilemiyoruz. Aldıkları gizli kararlar varsa, saygı duymak lazım. Ama Duhok anlaşmasını birkaç şekliyle değerlendirmek gerek. Şengal olayı, Güney Kürdistan’daki Kürt yönetimini ama özel olarak KDP’yi epeyce yıprattı. Aynı zamanda Güney Kürdistan’da KDP dışındaki partiler çok bastırdılar. Hem parlamentoda bastırdılar, hem halk bastırdı. Hükümete “hayat bizi birleştiriyor, niye uzak duruyoruz” şeklinde baskıları oldu. Dolayısıyla yeniden güç ve prestij kazanmanın yolu, Duhok anlaşması ile oldu.
Duhok anlaşması, kolay geçmedi, uzun tartışmalar oldu ve nihayetinde bugünkü durum çıktı. Yani Kürtlerin şu an için güç birliği yapması ve Rojava’da olan yönetime deyim yerindeyse Güney Kürdistan’dan, daha çok da KDP’ye yakın güçlerin fiilen katılması.

Kobanê düşseydi Duhok anlaşması, güç birliği gerçekleşmeyecek miydi?
Emin değilim. Kobanê düşseydi sıra belki Cizire kantonuna, belki Afrin’e gelecekti. Afrin pek Güney Kürdistan’ı etkilemeyecekti ama Cizire Kantonu’na sıra gelseydi bu sefer tehlikenin esas ucu Güney Kürdistan’a yani KDP’nin hâkim olduğu bölgeye dokunacaktı. Dolayısıyla emin değilim ama her halükarda bu konudaki son cümle şudur; hayat biraz mecbur etti. Biraz da ders aldılar… Yani, ucuz bir takım sol söylemlerle değerlendirenler var ya, işte “bunu dışardan birileri (Amerika ile Türkiye) organize etti” şeklindeki indirgemeci, komplocu yorumlar bana çok makul gelmiyor.


KÜRTLER KESİN BAĞIMSIZLIĞA DOĞRU GİDİYOR

Kobanê direnişi, Duhok toplantısı, Türkiye’de çözüm sürecinin gidişatı ve 6-8 Ekim olayları gibi gelişmelere bakılarak, “Kürtler bağımsızlığını ilan edecek” şeklinde projeksiyonlar yapılıyor. Siz buna katılıyor musunuz?
Şu anda Kürtlerin bağımsızlığını ilan etme durumu her ne kadar Barzani tarafından gündeme getiriliyorsa da, fiili olarak askıya alınmış durumda. Çünkü orada Maliki hükümeti için “eğer Irak hükümeti dediklerimizi yapmazsa” şartı vardı. Ama şimdi Haydar el Abadi hükümeti var ve ufak tefek pürüzlere rağmen Kürtler memnun görünüyor. Belli ki bu bir müddet daha devam edecek. Ama stratejik açıdan düşündüğümüzde, (bu 15-20 yılı hatta 30 yılı alır) Kürtler kesin bağımsızlığa gidiyor. Ama tabii eğer kızılca kıyamet kopmazsa, sürprizler olmazsa, bütün bölge birbirine girmezse… Bu ihtiyat payını bir kenara not ederek söylüyorum; Kürtler parça parça kendi yönetimlerini, devletlerini kuracaklar diye düşünüyorum. Şu anda zaten İran dahil -bütün sınırların kısa zamanda kalkacağı yoktur ama- Kürtler Nuh tufanındaki gemiye bindiler. Eskiden binememişlerdi ama şu anda siyasi tufanda Kürtler artık gemiye bindiler. Artık nereye çıkarlarsa, onlar da kendilerine bir yer yurt edinecek.

Barzani’nin Ankara’nın bölgedeki tek müttefiki olduğuna işaret edilerek, KDP’nin Kobanê’de/Rojava’da bir dengeleme rolü üstleneceğine dair yorumlar var. Ne dersiniz bu “Truva atı” yorumlarına?
Kürtler yüz seneden beri, kendilerini dört parçaya ayırıp yöneten bölge devletlerinin ya da dış devletlerin siyasi taktiklerinde, stratejilerinde hep piyon olarak kullanılmaya çalışıldıklarını biliyorlar. Oradan kurtulmanın tek yolu, her devlete bir şekilde bir mavi boncuk dağıtmak idi. Kürtler bugün şunun ya da bunun jokeri, kozu olmaktan ziyade, bir aktör. Bu aktörlüğü kötü kullanırlarsa yine koz olurlar.
KDP’nin dünya görüşü, ekonomik programı açısından bir çeşit oranın AKP’si olduğu sır değil. Ama onlar da çok eleştiri aldı. AKP’ye bu kadar angaje olmanın bir âlemi yok demeye başlamışlardı. Gerçi KDP, Türkiye ile ilişkisini 70 yıldır hep sıcak tutmaya çalışır; Molla Mustafa zamanından beri. Ama Türkiye’nin verdiği sözleri yerine getirmemesi nedeniyle ilişkilerde yeni bir güvensizlik başladı.


AKP, ÇÖZÜM SÜRECİNİ UYKUYA YATIRACAK

Hükümetin tutumunu ve Kürt sorununun geleceğini siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çözüm sürecinde AKP’nin en önemli iki hatası var. Kürt meselesini sadece PKK ve dağdan indirme meselesi olarak lanse etti. Hâlbuki önemli olan Türkiye’de yaşayan Kürtlerin doğal haklarının verilmesiydi.  İkincisi, Kürt meselesini sınırların ötesindeki Kürtlerle birleşecek şekilde, Kürdistan meselesi olarak almadı. Erbil’deki, Kobanê’deki, Şengal’deki meselenin buradaki Kürt meselesinin çözümüyle yakından ilgili olduğunu ya maksatlı biçimde göz ardı etti ya da kavrayamadı.

Meydanlarda “Kobanê’nin Türkiye ile ne alakası var” denildi…
Evet. Daha önemlisi  klasik böl -yönet politikası izlediler. PKK ile KDP arasında, Türkiye’de de BDP, Kandil, İmralı çatışması yaratmaya çalıştılar. Çözüm sürecini sanki uykuya yatırıyorlar. Bir müddet belki buzdolabına koymayı düşünüyorlar. Bunların arkasından şantaj politikası çıkacak, göreceksiniz. Mümkün olduğunca Öcalan’a yüklenerek, Öcalan üzerinden bunu kurtarmaya çalışacaklar. Kürtlerin, Gezi’deki gibi taş atmayla falan kalmayacağını hükümet çok ciddi biçimde anladı. Kürtler de şunu anladı; bunlar üstümüze eskisi gibi değil, artık silahla külahla geliyorlar. Tüm bunlar çözüm sürecini çok yakından etkileyecek.

IŞİD HEZİMETE UĞRADIĞINDA İLK GİRECEĞİ YER TÜRKİYE

IŞİD’e karşı cephe genişliyor, bombardımanlar sürüyor ama gücü neden kırılamıyor?
Bir kere IŞİD’in silah, para konusunda çok desteğe ihtiyacı olduğunu zannetmiyorum. Petrol meselesi, bankaları ele geçirmeleri, Rakka gibi yerlerde milletten vergi adı altında kestikleri haraçları düşünürsek, önemli gelir kaynakları var. Musul’da bir oyunla ele geçirdikleri ya da onlara devredilen büyük tank, top gibi ağır silahları da var. Velev ki onların hepsi tükendi, karaborsadan silah almaları çok kolay.

IŞİD’i sosyal açıdan birden yok etmeleri mümkün değil. Orada mezhepçilik devam ettikçe, batıllılar, bölge ülkelerinin yönetenleri de bunu körükledikçe devam edecektir. Sadece mezhepçilik de değil, farklı rant bölüşüm olayları var. Ben kontrol altında tutulabilecek kadar asgariye indireceklerini düşünüyorum. IŞİD, taktik açıdan bir süre daha devam eder ama stratejik oyun içinde IŞİD’in çok fazla yeri olduğunu zannetmiyorum. Hele enerji kuyularının üstünde duran IŞİD’i çok fazla yaşatmazlar. Bu bakımdan ağabeyleri, işte Türkiye’dekilere, Katar’dakilere, Suudilere herhalde biraz tembihte bulanacaklar, kulaklarını çekecekler, bu problem değil. Problem, IŞİD gerilediği zaman veya ilerlediği zaman ve Türkiye bir şekilde Suriye’ye girdiği zaman, biz ne olacağız?

Biz derken?
Bizden kasıt; Türkler, Kürtler, Türkiye halkı ne olacağız? Çünkü IŞİD hezimete uğradığında, ilk gireceği yer Türkiye’dir. IŞİD burada faaliyet gösterdiğinde Türkiye Esad’dan beter duruma düşecek. Bunu hem insanların hem de bu işi başımıza bela eden yöneticilerin çok iyi düşünmesi lazım. Öyle Osmanlıcılık hülyaları görmek yerine bunu düşünmeliler.

TÜRKİYE ‘YEMEĞİ YEMEYECEĞİM’ DİYOR, AMA NETİCEDE YİYOR

Erdoğan ve Davutoğlu’nun “sınırlarımızda üç unsuru, IŞİD, PKK ve Suriye rejimini görmek istemiyoruz, üçü de bizim düşmanımız” sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Üçü de olmayacaksa kim olacak?
Bu, diplomasiyi yeterince kavramadıklarının ötesinde, hâlâ Ortadoğu’daki güçler dengesini yeterince kavramadıklarını göstermesi bakımından önemli. Bu eğer günü kurtarmaya, içeriye dönük bazı mesajlar verme (bunun içinde milliyetçi mesajlar da var) değilse, diplomasi ve yaşadığımız gerçekliklerden çok uzak bir şey. Batı ve Amerikan basınında gün geçmiyor ki Türkiye’nin bu uyumsuz tavrı dile getirilmesin. Ne kadar bağımsız olursa olsun Batıda basın- medya bir şey söylerse, oradaki iktidarların niyetini yansıtır. Diyelim ki “PKK terör listesinden çıkarılmalıdır” deniyorsa, bu, hükümetlerin bir müddet sonra bunu yapacaklarına dair önemli bir yol işaretidir.

Kaldı ki Türkiye, Batıya direnecek durumda değil. İran dersiniz, bir yere kadar bağımsız politikası var. Bir yere kadar restini çeker. Ama ben şimdiye kadar Türkiye’nin batıya 24 saatten fazla rest çektiğini görmedim. Dengeleri ya iyi okuyamıyor ya da evin yaramaz çocuğu gibi “yemeği yemeyeceğim, yemeyeceğim” der, ama neticede yer.

DİPLOMASİ SAVAŞIN MASADAKİ HALİDİR

ABD ve diğer emperyalist ülkelerin Kobanê’ye silah yardımı yapması, Türkiye’deki bazı sol çevrelerce, “emperyalistlerle işbirliği” olarak yorumlandı. Sizin yorumunuz ne?
Türkiye’de, Kobanê’deki durumu sadece Kürtlük ve bölücülük içinde anlayanlar var. “Amerika ile işbirliği yaptı, Amerika’nın şusu oldu” falan gibi. Bunları anlamıyorum. Sandinistalardan Latin Amerika’daki tüm o anlaşmalara kadar dünyadaki en sol devrimlere bakınız, bu olayların tabiatında olan bir şey bu. Önemli olan sizin hangi güç merkezinde olduğunuz, alet olup olmadığınızdır. Tabii ki savaştığın düşmanla barışacaksın. Herkes düşmanla bir şekilde temas kurmuştur. Diplomasi de zaten savaşın masadaki halidir. Onun için böyle ucuz şeyleri öne sürenlerin Kobanê’de olmasını şöyle isterdim; bakalım kiminle uzlaşacaklardı çok merak ediyorum! Bu ara bir polemik…

Ara polemik ama tartışılıyor. Örneğin peşmergelerin karşılanması sırasında “Biji Obama” sloganı atılması, “İşte gördünüz mü, Amerika ile yapılan işbirliğinin sokaktaki yansıması” şeklinde değerlendirildi…
Evet. Ama hatırlanıyorsa bundan üç sene önce ÖSO ile PYD bir ara anlaşma yapmıştı. Bir bölge vardı, “oraya siz de girmeyin, biz de girmeyelim” diye. Hemen PYD için “onlar da ÖSO’nun bir parçası oldu” vs. denildi ama dikkat edin, katılmadıkları gibi durdukları pozisyonu güçlendirdiler. Bir de şu var; bir halkın içinde sağcısı da olacak, solcusu da olacak, Obamacısı da olacak, dindarı da, ateisti de... Önemli olan bu işe öncülük edenin ne yaptığıdır. Kürt halkı içinden de Hizbullah çıkmadı mı? Korucular çıkmadı mı? Dolayısıyla, bu işlerde toptancı bir mantığın çok yanlış olduğunu düşünüyorum.

MUHALİFLERİN EĞİTİM ÜSSÜ OLMAK SURİYE’YE CİDDİ BİR MÜDAHALEDİR

Söyleşimiz boyunca Türkiye’nin Suriye’ye girmesinden söz ediyorsunuz. Gidişat oraya doğru mu gidiyor, bunu mu görüyorsunuz?
Yok. Amerika planında olmadığı müddetçe giremez ama bu eğit donat işi ciddi bir müdahaledir. Ve bunların eğitim üslerinin Türkiye olması ciddi bir müdahaledir. Onlar yol açar, fiili bir tampon bölge oluştururlar. Türkiye girmese bile, çok daha rahat faaliyette bulunur.

Tampon bölgeyi AKP içeriye doğru revize etti ama?
O güvenli bölge. İçeriye doğru revize etti çünkü uluslararası güçler bunu onaylamadılar. Bu sefer döndürdü güvenli bölgeye. Türkiye’de mülteci/misafir kampları adı altında aynı yerde hem sivil, hem asker, git orayı eğit, götür gibi oyunlar olmaz.

Son gelişmelerin Esad’ı güçlendirdiği, Batı açısından neredeyse müttefik pozisyonuna geldiği değerlendirmelerine ne diyorsunuz?
Evet, hem öyle hem Esad’ın bulunduğu direniş cephesi fire vermedi. Hizbullah taviz vermedi, İran, Rusya taviz vermedi. Çin uzaktan destekliyor, dolayısıyla burada bir bölünme yaşanmadı. Ama bu cephede Türkiye Katar’la, Katar Suudi Arabistan’la, o Kuveyt’le bozuştu. Mısır’la bozuştular. Amerika ile aralarında görüş farklılığı çıktı. Saldıran, müdahaleci cephede dağılmalar var ama diğer yerde tek fire yok. Kuşkusuz onların da zararı ziyanı vardır ama bu denklemde Esad’ın kısa zamanda düşeceğini göremiyoruz.

(Fotoğraf: Erdost Yıldırım)

ÖNCEKİ HABER

Burkina Faso’da iktidar mücadelesi

SONRAKİ HABER

Erdoğan: Yeni Türkiye, Necip Fazıl sayesinde

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...