28 Ekim 2014 02:00

Tehlikeli sosyoloji

Esenyurt’taki öfke hali, Kürt sorunundaki çözümsüzlüğün, sürecin aleniyetten yoksun işletilmesinin ve iktidarın hiç bitmeyen milliyetçi söylemlerinin, halkları karşı karşıya getirecek boyutlara varabildiğinin göstergesi. Bu tehlikeli bir sosyoloji.

Paylaş

Esenyurt merkeze girdiğimizde, bizi küçük ölçekli bir savaş manzarası karşılıyor. Bankamatiklerin olduğu sıra tamamen parçalanmış durumda. Bazı binaların zemin katı yanmış; ancak is ve dumanın etkisiyle sanki bütün bina yanmış görüntüsü var. Bir çok dükkanın camları henüz onarılmamış. Meydanda yakılan at üstündeki Atatürk heykeli, 3. günde yenisiyle değiştirilmiş.
Büyük savaşlardan sonra taraflarda bir bıkkınlık duygusu hissedilir. ‘Dünya Savaşı’ romanlarında sıkça karşılaşılan bir duygudur bu. Tükenmişliğin, bitmişliğin, artık öfkelenemez olma halinin duygusu... Esenyurt sokaklarında ise büyük savaşlara özgü bıkkınlığın değil ‘küçük savaş’lara özgü öfke halinin izlerini sürmek mümkün.
Bu öfke, Kürt sorunundaki çözümsüzlüğün, aleniyetten yoksun halin ve iktidarın hiç bitmeyen milliyetçi söylemlerinin halkları karşı karşıya getirecek boyutlara varabildiğinin göstergesi... En gerilimli dönemlerde bile sokaklarda binlerce kişinin karşı karşıya gelmesi ya görülmeyen ya da istisnai bir durumdu. Esenyurt’ta Kobanê eylemleri başladığında, “Kürtler mahallemizi yakacak” çığlığı ve ‘mahalleyi koruma’ iddiasıyla toplanan yüzler, hatta bazı mahallelerde binler; polisin kontrol ve yönlendirme iddialarını göz önünde bulundursak bile, toplumsal/siyasal ortamın kırılganlığını da yansıtıyor. İşte bu ruh hali ve çözümsüzlükte ısrar, ırkçı-milliyetçi provokasyonlar için önemli bir zemin teşkil ediyor. Etkisi ise bu provokasyonlara katılanları aşan boyutlarda, toplumsal bir tabana da sahip.
HÜKÜMET GİBİ: GİTSİN ORADA SAVAŞSIN
Esenyurt Kıraç’ta, tam yakılan BDP binasının karşısında kahvehanenin sahibi Erdem Ecevit... CHP’li... HDP’lilerin eylemlerini, milliyetçilerin yürüyüşünü, HDP Kıraç İlçe Temsilciliğinin yakılışını an an izlemiş. “HDP’liler, bayramın 4. günü burada eylem yaptılar. Yukarı doğru yürüdüler. Cam, baca kıra kıra gittiler. Ama muhacir mahallesine, Ayazma’ya çıkamadılar. Yukarıda da halk toplanmıştı. MHP’liler de vardı. Çoğunu tanıyorum. BDP binası yaktılar. Arada lokanta da kaynadı. Bunlar vatandaşın yapacağı işler değil.”
Ecevit, Selahattin Demirtaş’ın o zamanki çağrısını doğru buluyor ve yine; “cam-çerçeve” vurgusunu bir kez daha yapıyor: “Adamlar hastanenin camını bile kırdı. Onun çocuğu da, kendisi de orada tedavi oluyor. MHP’ninkine de, HDP’ninkine de karşıyım. Vatandaşa zarar veren her işe karşıyım ben.” Ve hemen ardından hükümetin Kobanê’ye yaklaşımına benzer bir tutumla; “Kobanê’yi düşünüyorsa gitsin orada savaşsın.” diyor. Kobanê’deki katliam tehlikesini hatırlatınca arafta kalıyor: “Tamam IŞİD’i destekleyen hükümet. Dediğini yapmadı. Cemil Bayık haklı; ‘hükümet IŞİD’i desteklemezse; biz bitiririz’ diyor. Ben bile desteklerim eylemini ama... Benden ne istiyorsun; işimde gücümde esnafım. MHP’nin binayı yakması da doğru değil. Sonra o da sana saldırır. Aha da iç savaş. Mahallede gerginlik sürüyor.”
‘POLİSTE GÜÇ MÜ KALDI?’
Mahalledeki 60’lı yaşlardaki bir amca da, gerçekten ilginç bir tutum almış durumda. Tabi, “etrafa zarar veriliyorsa” eyleme karşı. Esas ilginci; bir yandan “Kürtlere hakları verilmeli” derken; diğer yandan “mahallede polis az” diye kızıyor. Türk ve Alevi... Eylemlerden genel bir bıkkınlık hali de dikkat çekiyor: “Hükümetin getirdiği bir durum. Gerginlik, gerginlik patladı sonunda... Kürt’e hakkını vereceğiz diyor. Niye dövüştürüyor? Herkes anadiliyle okusun, ne var? Adam inanmıyor senin inandığına. Yok, benim dediğim olacak diyor hükümet. Böyle bir şey yok ki? Bu Türkiye herkese yeter. Bizimki boş ne söylesek? Buraya olaylarda bir tane polis gelmedi. Poliste güç mü kaldı?”
MHP’Lİ, CHP’Lİ VE AKP’LİLER VARDI
5-6 kişilik bir gençlik grubu. Daha temkinli yaklaşanlar da var; abartıda doruk yapanlar da... Söylenti yayan da, söylentiyi çıkaran da... Mesela AKP’li birisi, “Kürtlere siyah BMW ile para dağıttıklarını gördüm. Eylemde Suriyeliler de vardı. 10 liraya eyleme geliyorlar.” diyor. Konuşma tarzından ve etrafındakilerin ciddiye almayışından söylediklerinin ‘doğru’ olmadığı belli. Çevresindekiler bile inanmıyor ama kulaktan kulağa bir mahallenin ‘doğru’su haline gelebiliyor. Başka birisi ise tedirgin: “Ben yarın çocuğumu okula göndermem. Ne olur ne olmaz.” Murat Demirhan “Kobanêlileri desteklemeleri doğruydu. Ama cam kırma, esnafa zarar verme... Tedirginlik var mahallede.” diyor. Başka birisi ise CHP’li ama hükümetin propagandasından oldukça etkilenmiş durumda: “Kobanê’yi savunan adam gider savaşır. Zaten Kobanê’de halk yok. PKK var.” Ve çokça yapılan bir gözlem ekleniyor: “Toplananlar arasında sadece MHP’liler değil, CHP’lisi de AKP’lisi de vardı.” Silah var mıydı sorusunun cevabı ise net: “Evet!”
Yarın: Mert Değirmenci...


‘BURASI JANDARMA BÖLGESİ OLSUN’ TALEBİ

İşte HDP’nin bulunduğu binayı yakmaya çalışan ve talan eden grupta ya da onun toparlanmasında yer alanlar. Kıraç’ın üst kısmında Ayazma denilen cadde çevresinde ikamet eden vatandaşlar... Daha çok Ordulu, Amasyalı, Tokatlı, Yozgatlı...
Müthiş bir Kürt düşmanlığı hissediliyor. İlk elden “Madem Kobanê; gitsinler orada savaşsınlar.” diyorlar. Kürtlerle aynı mahallede yaşamak istemediklerini hissettiriyorlar, bazıları açık açık söylüyor. İşin daha da kötüsü bu insanlar sadece MHP’li değil... Bu manzarada kolay genellemeler doğru değil, ancak Kürt sorununda çözümsüzlük devam ettiği sürece; olası bir tehlikeye işaret ediyor...
Kahvede oturanlar 7 Ekim gecesi 5 bine yakın mahallelinin ‘mahalleyi korumak için’ toplandığını söylüyorlar. Gerisini onlardan dinleyelim: “Kürtler aşağıda her yeri dağıttılar. En az 5 araba yaktılar. 4 saat sürdü. Burada arabamızı, evimizi niye kırdıralım? O gece 5 bin kişi toplandık. Sopalarla; çoğumuzda silah vardı. Karşı karşıya geldik ama yakın temas olmadı. Olaylar buraya gelmedi. Giremediler. Bizim insanımız zarar görmedi. Esenyurt’ta 8 trilyon zarar var diyorlar. Burada bir şey yok ama.” Ve ‘temel’ talepleri: “Burası eskiden jandarma bölgesiydi. Arnavutköy’e bağlıydı. Şimdi Esenyurt’a bağlandık, polis bölgesi oldu. Ama polis gelmiyor. Kendini savunsan, çocuk vurulsa; bakkala giderken vuruldu diyecekler. Şunu özellikle yazın: Polis yetmiyor, burası jandarma bölgesi olsun!”


KİBRİTİ ÇAKAN KÜRT GENCİNİN KENDİ AĞZINDAN SOSYOLOJİSİ:

Canımız yanıyor

IŞİD... Kürt genci için televizyon haberlerindeki vahşet değil... Bizzat o vahşetin muhatabı...
Türkiye bazen Ortadoğu ülkesi denir ya... “Ama o kadar da değil” diye eklenir... O yüzden IŞİD, içeriye yansıması ağır olsa da hep sınır dışı konusudur. Ama Kürt genci için, değil sınır dışı, hane içidir. Komşusunu öldürmüş, küçük kardeşini başka bir ülkede satmıştır. Babasının kafasını kesmiş, kendisine işkence etmiştir. Evinin içindedir.
Kobanê eylemlerindeki öfkeyi anlamak gibi bir dert varsa, Kürt’ün “evini savunduğunu” görmek lazım... İşte bu yüzden IŞİD ile YPG/YPJ arasındaki savaşa, “yesinler birbirini” taktiğiyle yaklaşan hükümet, bu savunudan nasibi alır. Açıkça söylemek gerekirse; hükümeti andıran, devleti hissettiren her bina, her simge hedefti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ilişkilendirilen her marka, ateşler içinde kaldı. Gerisini o kıvılcımı çakan Kürt gençleriyle konuşuyoruz. Tabi isimleri yansıtamıyoruz:
* “Kobanê için Türk medyası, ‘oradaki halk sizi ilgilendirmiyor’ diyor. Oysa, biz oradan kopup gelmişiz. Orası bizim bir parçamız. Nasıl bizi ilgilendirmez? Bizim canımızdan bir parça.”
* “Göz göre göre katliam geliyor. Hiçbir vicdan bunu kabul etmez. Hiçbir kitap, din, mezhep, felsefede olmaz.”
* “HDP çağırdı diyorlar. IŞİD saldırınca, zaten herkes sokağa çıktı. Zaten herkes teyakkuz halinde. Bizi birisinin çağırmasına gerek yok ki... Kimi beddua ediyor, kimi dua ediyor. Kimi sokağa çıkıyor.”
* “Bizi eleştirenler, ‘camımız, çerçevemiz kırıldı’ diyor. Kendileri bir muhasebe yapsınlar. Deseler ki; sizin köyde katliam var. Ne yaparsınız? Feryat edersiniz. Kimse durup dururken çıkmaz sebepsiz yere. Mutlaka bir sebebi vardır. Bir deliye her gün sokağa çık, şunları yap de; yapmaz. Bunları anlatırken bile tüylerim diken diken oluyor. Çeteler katliam yapmaya geliyor. Kimse bir şey demiyor. Dünya sessiz. Türkiye sessiz. Televizyondan izliyoruz. Bunlara tepki göstermek için Kürt olmaya da gerek yok. HDP’nin çağırmasına da gerek yok. Her şey ortada zaten.”
*  “Zaten amaç cam, çerçeve değil. Canımız yanıyor. Sağır değilsin, kör değilsin. Bağırıyorsun. Kürtlerin feryadı bu. Duy diye yapılıyor.”
* “ATM bir insandan daha mı değerli? Eyleme çıkan insanlar hiçbir insana zarar vermemişler. Hançer batırılmış gibiyiz. İğne vurulduğunda elini vurur ya, öyle bir durumdayız.”
* “Git, basın açıklamasını oku. Böyle kimse duymuyor. Bu eylemler sonuçta işe yaradı. Sesimiz duyuldu. Koalisyon güçleri, bu eylemlerden sonra Kobanê çevresindeki IŞİD çetelerini vurmaya başladı. Daha önce vurmuyordu.”


ERDOĞAN’IN AÇIKLAMASI TAHRİK ETTİ

HDP’li genç Mücahit İlhan’in söyledikleri hiçbir ara cümleye mahal vermeden şöyle:
* “Emperyalist güçlerin çizdiği sınırlar sunidir. Tren hattı sınır olmuş. Bir abi bir tarafta bir abi diğer tarafta. O suni sınırları kabul etmiyoruz.”
* “Kobanê ile ne alakası var diyor Erdoğan. Çok alakası var. Kardeşlerimiz, canımız katlediliyorsa; bizim canımız gidiyor. Gazze diyorsun. Aynı hassasiyeti neden Kürtlere göstermeniz lazım. Oradaki YPG/YPJ kanının son damlasına kadar savaşıyor ama tanka tüfek işlemiyor. Kimse ‘gel kurtar’ demiyor. ‘Silah ver, koridor aç’ diyoruz.”
* “Erdoğan’ın “Kobani düştü düşüyor” açıklaması tamamen tahrik etti. Kürtler artık politikleşti. Cahil değil. Biz partiden mahalleye gidene kadar 100 tane telefon geldi. İlçe binasına bir sürü genç geldi. Neden ilçe binası kapalı diye kızdılar. ‘Neden bir şeyler yapmıyoruz’ diyorlardı. ‘Durulur mu’ dediler. Yani, kimsenin bizi çağırmasına gerek yok. Her şey gözler önünde. Erdoğan’ın sözleri bizi zaten sokağa çağırıyor. Provoke ediyor. Kışkırtıyor. O sözleri duyan Kürtler, ‘Devlet, Kobanê’nin düşmesini istiyor, IŞİD’in saldırılarını destekliyor. Kürtlerin katledilmesini istiyor’ diye düşünüyor. O zaman da tabi gençleri tutamazsın. Sesini duyurmak istiyor.”
* “İçimizde provokatörler girmedi mi? Girdi. Bayrak indirmeye çalışıldı. Ben engel oldum. Sopa yedim. Ama indirtmedim.”
* “Her sokakta çatışma vardı. Kolluk güçleri de faşizan gruplara silahlar verdi. Hepsinin elinde satır, silah, pompalı vardı.”

ÖNCEKİ HABER

Ağırnaslı gülerken…

SONRAKİ HABER

Polis Mert’i infaz etmek için vurdu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...