08 Temmuz 2011 13:49

Kadınların siyasette özne olma talebi yükselecek

“Kadınlar seçimlerden daha deneyimli ve daha özgüvenli çıktılar. Bu durum, kadın hareketinin güçlendirilmesi, kadın gücünün açığa çıkması ve kadınların siyasetin yardımcı unsuru değil, esas unsuru olması bakımından da önemli.”      

Kadınların siyasette özne olma talebi yükselecek
Paylaş
Serpil İlgün

“Kadınlar seçimlerden daha deneyimli ve daha özgüvenli çıktılar. Bu durum, kadın hareketinin güçlendirilmesi, kadın gücünün açığa çıkması ve kadınların siyasetin yardımcı unsuru değil, esas unsuru olması bakımından da önemli.”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kadınların yönetim/karar mekanizmalarında daha çok yer alması, kadın mücadelesinin hedeflerinden birini oluşturuyor. Konu, seçim sürecinin başlamasıyla meclisteki kadın vekil sayısı üzerinden bir kez daha gündeme gelmişti. İşte bu tartışmaların sürdüğü günlerde, Selma Gürkan Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanlığı’na seçildi. Bu seçim sadece EMEP açısından değil, genel olarak Türkiye kadın hareketi için de sevindirici bir haber oldu. Zira, kadınların yer aldıkları örgütlü yapılarda kadınların siyasetin esas unsuru olmasının önemli dayanaklarından biri de, daha çok kadının yönetimlerde, karar verici organlarda yer alması. EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan’la siyasetin en önemli öznelerinden olan kadınların durumunu ve seçim sürecini değerlendirdik.

Seçim değerlendirmeleri yerini tutuklu vekillerin serbest bırakılmaması, Hatip Dicle'nin vekilliğinin iptal edilmesi gibi tartışmalara bıraktı. Bunu konuşmak istiyoruz ama önce sizden genel bir değerlendirme alalım. 12 Haziran sonuçlarını özellikle kadınlar cephesinden nasıl değerlendirirsiniz? 

12 Haziran seçimlerini çalışmalar, izlenen taktikler ve sonuçları bakımından değerlendirmekte yarar var. Öncelikle, her siyasi parti için çalışmanın önemli oranda kadınlara dayandığını söylemek yanlış olmaz. Düzen partileri içerisinde MHP'yi dışında tutarsak, AKP kurulduğu günden beri kadınlara dayanan bir çalışmanın öneminin farkındaydı. CHP’de bu durum önceki dönemlerde kadınların seçim ve parti çalışmalarına katılımları daha elit bir kesimle sınırlı kalıyordu. Ancak bu dönem daha çok kadının görev aldığını görmekteyiz. Yani kadın gücünün ve enerjisinin düne göre daha çok farkındalar. 

Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku cephesinden değerlendirdiğimizde ise, Kürt kadın hareketinin dinamik gücü ve özgünlüğü çok açık. Yanı sıra, Blok bileşenleri içinde yer alan kadınların seçim çalışmalarına, düne göre hem daha yüksek sayıda, hem de daha yüksek bir heyecan ve inançla katıldıklarını söylemek abartı olmaz. Kadınlar seçimlerden daha deneyimli ve daha özgüvenli çıktı. Bu durum, kadın hareketinin güçlendirilmesi, kadın gücünün açığa çıkması ve kadınların siyasetin yardımcı unsuru değil, esas unsuru olması konusunda da önemli. Kadınların eleştirdiği hususlardan biri olan “seçim çalışmalarına yedeklenmiş bir kadın gücü olma” durumunun ters yüz edilmesinin sırrı da bizzat mücadelenin içinde, hatta önünde olmayı gerektiriyor. Bunu görmek durumundayız.

Erdoğan, 12 Haziran'a birkaç gün kala kadın bakanlığını da kaldırarak, kadınları mağdur edecek politikalara devam edeceğini ilan etmişti. Ancak AKP seçimlerde en fazla oyu kadınlardan aldı. Bu çelişik durumu nasıl yorumluyorsunuz?

Birincisi, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı öyle apar topar kaldırıldı ki, emekçi kadınlar bundan haberdar olamadılar ve konu sınırlı sayıda kadın ve politik örgütlerin tepkisiyle karşılaştı. Yerine konan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, hem kadın erkek eşitliğini sağlamakla görevli mekanizmayı ortadan kaldırıyor, hem de kadını birey olarak değil, ailenin bir unsuru olarak konumlandırıyor. Söz konusu bakanlık ayrıca, AKP iktidarının kadınlar üzerinden yoksulluğu yönetme politikasının bir aracı ve devamcısı olacak.

“AKP kadınlardan daha çok oy aldı, öyleyse kadınlar hallerinden memnun” söylemine karşı, şunların altını çizmeliyiz: AKP’nin kadına yönelik şiddetten eşitsizliğe, eğitimden sağlığa, birçok alanda izlediği politikalar, kadınları daha çok etkilemiş, kadın işsizliğini, yoksulluğunu, gündelik hayattaki konumlanışını daha da geriye itmiştir. Bu durumu yapılan bilimsel araştırmalar da kanıtlıyor zaten. Yani, AKP’nin en çok oyu kadınlardan alması “AKP’nin izlediği cinsiyetçi politikalar, kadınları daha fazla mağdur etmiştir” tespitimizi ortadan kaldırmaz. Ancak, AKP’nin bütün bunları yaparken, donanımlı parti kadın kollarıyla, sadece seçim zamanlarında değil, gündelik siyasi çalışmanın bir parçası olarak, kadınlarla her gün yüz yüze görüşerek, bu politikaların onların hayatını ne kadar kolaylaştırdığı propagandasını yürüttüğünü de görmemiz gerek. Makarna, kömür, kitap-defter gibi sadakalarla, mahalleye küçük bir park, yol yapmak gibi zorunlu olduğu hizmetleri halkı kendisine bağımlı kılmak için kullandı. Yoksullukla boğuşan, her şeyden mahrum emekçi kadınları “bana oy vermezsen, bunları da alamazsın” diyerek baskı altına aldı.

Bu nedenlerle AKP’nin emekçi halk kitlelerinden de, kadınlardan da aldığı oy yadırganmamalı. Hele “Stockholm Sendromu” ile hiç izah etmemek lazım. Tersine hem partimiz hem de emek ve demokrasi güçleri olarak çalışmalarımızı bu tehdidi ve yaratılan illüzyonu etkisizleştirmek için daha da güçlendirmeli ve gündelik çalışmanın içine daha fazla yerleştirmeliyiz.

Erdoğan, 12 Haziran akşamı yaptığı konuşmada helalleşmeden söz etti. Ancak bu helalleşme AKP politikalarına itiraz edenleri kapsamıyor. Özellikle de Kürt sorunu söz konusu olduğunda. Hatip Dicle'nin vekilliğinin iptali, demokratik eylemlere yönelik dozu yüksek saldırılar bize ne söylüyor? AKP'nin 3. döneminde halkı neler bekliyor? 

Helalleşme, öyle “hadi helalleşiyoruz” demekle olmuyor valla. Halkın ihtiyaçları nedir? Emek ve demokrasi güçleri ne istiyor? Bu halk en çok neden şikâyetçi? Tüm bu hususların dikkate alındığı politikalar belirlenirse helalleşmenin samimiyeti görünür. Ama bugün bakıyoruz, durum hiç de öyle değil. Tam tersine herkesle barışacağını söyleyen Erdoğan, toplumsal çatışma zeminini güçlendiriyor.

AKP'nin ve Tayyip Erdoğan'ın “ustalık” dönemi, emekçi halk kitleleri, emek ve demokrasi güçleri açısından zor bir dönem olacaktır. Demokrasi alanında, çalışma koşulları, ekonomik ve sosyal haklarda bugün yaşananlar yarın yaşanacakların adeta teminatı gibi. Blok'un genişletilmesini bunun için önemsiyoruz. Hak mücadelesi veren emek güçleri, din ve vicdan hürriyeti mücadelesinin dinamiği Aleviler, tarih, kültür ve doğal varlıklarımızın savunucusu çevre hareketi, gelecek mücadelesi veren gençlik ve kadın hareketi ile Blok güçlendirilirse saldırı politikalarına karşı set çekilebilir.     

Seçimler sonrası genel bir rehavet gözlenir genellikle. Ama çizdiğiniz tablo rehaveti değil, tam tersine daha çok çalışma ve mücadeleyi gerekli kılıyor…  

- Doğru söylüyorsunuz. Aslında konuşmamızın başında da söylemiştik. Bu seçimler sonuçları itibarı ile bize önemli görev ve sorumluluklar bıraktı.

Biraz önce değindiniz. Bir tarafta düzen partileri, bir tarafta EMEP'in de bileşenlerinden biri olduğu ve seçime giren tüm partilerden hem kadın aday sayısıyla, hem de bir kadın beyannamesiyle ayrılan Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku var. Blok'un başarısı için sadece bölgede değil, tüm Türkiye'de coşkuyla çalışma yürütmüş kadınlar var. Kürt kadınlarının temel dinamiğini oluşturduğu bu tablo hem Blok'un, hem de kadın mücadelesinin geleceği açısından nasıl mesajlar veriyor? 

Kadınların kendi gücünün farkına varmaya başladıklarını görüyoruz. Kadınlar bu gücün farkına vardıkça da, doğal olarak siyasette özne olmayı isteyecekler. Bu açıdan Kürt kadın hareketinin geçirdiği evreler, kadın mücadelesi bakımından da önemli bir deneyim. Geleceği kurma mücadelesinde kadınların önemli bir yerinin olacağını bugünden söyleyebiliriz. Bunun bir temenni boyutunu aşmasının yolu tabii ki kadın hareketinin ve mücadelesinin ilerletilmesinden geçiyor. Bu durum, Blok'un önümüzdeki dönem görev ve sorumluluklarına da işaret etmekte.

Heyecanlı, aynı zamanda gurur verici

Abdullah Levent Tüzel'in Emek, Barış ve Özgürlük Bloku İstanbul Bağımsız Milletvekili adaylığı nedeniyle, seçim sürecinde yapılan olağanüstü kongredeEMEP Genel Başkanlığı'na seçildiniz. Öncelikle Ekmek ve Gül olarak sizi kutluyoruz. Bu yalnızca EMEP açısından değil, genel olarak Türkiye kadın mücadelesi açısından da önemli. Neler hissediyorsunuz?

Öncelikle bir kadın olarak EMEP'e Genel Başkan olmak, hem çok heyecan verici, bir o kadar da gurur verici bir duygu. Bu görevi alırken tabi çok onurlandım ama sorumluluklar bakımından tereddütlerimin giderilmesinde hem kadın hem erkek arkadaşlarımın desteği ve teşviki belirleyici oldu. Bu aynı zamanda geçen kongre döneminde aldığımız kararları da hatırlatıyor. Kadın yoldaşlarımızın daha fazla cesaretlendirilmeye ihtiyaçları olduğu açık. Alınan kararların kâğıt üzerinde kalmaması için bu cesaretlendirilmeler önemli. Sorumluluk alan kadınların sayısı arttıkça ev, iş, çocuk kuşatmasından muaf olmayan partili kadın yoldaşlarımızın bu kuşatmayı daha kolay kıracaklarına ve yönetimlerde daha çok yer alacaklarına inanıyorum.

EMEP'in önünde yeni bir kongre süreci var. Bu süreçte izleyeceğiniz kadın politikası nasıl olacak?

Öncelikle kongre sürecimizi kadınların, partimizin her düzeydeki yönetim organlarındaki temsiliyetini ileriye taşımak üzere örgütlüyoruz. Kadın politikalarımızı belirlerken bir yandan bunu başarmalıyız ki, belirlediğimiz politikaları etkin bir şekilde uygulayabilelim.

Biraz önce değindiğimiz gibi, seçim sonuçları Blok açısından başarıyla sonuçlansa da, sonrasında takınılan yasakçı tavır, bize Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü başta olmak üzere, yeni anayasa, çalışma yaşamından çevre sorununa değin birçok konudaki mücadelemizi yükseltmeyi zorunlu kılıyor. Öte yandan, kadın sorununun çözümü, hem cinsiyetçi politikaların hem de yukarıda özetlediğimiz başlıkların en çok etkilediği kesim olarak, partimiz açısından da önemi tartışılmaz. Seçim çalışmalarının ortaya çıkardığı imkânları ve deneyimleri de arkamıza alarak, Anayasa’da kadın erkek eşitliği ilkesinin tanımlanmasından kadın cinayetlerinin son bulmasına; kadınların düşük ücretli, sigortasız, güvencesiz ve örgütsüz çalıştırılmalarından etkin sosyal yardım ve destek düzenlemelerine kadar bir dizi talebin hayata geçmesi mücadelesinde daha güçlü ve kararlı olacağız.  Yine kadın hareketinin ilerletilmesi için çaba sarf etme, kadın platformlarının güçlendirilmesi, kadın örgütleri ile ortak çalışma konularında hassasiyetimizi sürdüreceğiz. Partili kadınlar olarak bu mücadelede gerekli sorumluluğu almakta tereddüt etmiyoruz.

SELMA GÜRKAN KİMDİR?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ankara Çubuklu’da 4 çocuklu bir emekçi ailesinin ikinci çocuğu olarak doğdum. Ailemdeki yerleşik değer yargıları nedeniyle, ilkokul sonrası eğitim hakkımı elde etmek için epeyce çabaladım. Yani mücadeleye epey erken başlamışız! Politik atmosferin yüksek olduğu bir dönemde lise öğrencisi olarak politik mücadelede yer aldım. 12 Eylül nedeni ile kesintiye uğrayan eğitimimi, kızımın okula başladığı yıl yeniden başlatarak tamamladım. Kamu emekçisi olarak sendikal hareketin içerisinde yer aldım ve merkez yöneticiliği dâhil çeşitli kademelerde görev aldım. Kamudan emekli olduktan sonra fiili olarak yürüttüğüm politik mücadeleyi resmiye çevirerek, Emek Partisi'nde önce Ankara İl Başkanlığı'nı, şimdi de Genel Başkanlık görevini üstlendim. Tabii ki sendikal mücadelede ve parti görevlerimde işimi kolaylaştıran, destek olan kızımın ve eşimin katkılarından bahsetmemek olmaz.  

Tatilde de birlikte!

EMEP’in artık geleneksel hale gelen yaz kampları bu yıl da gerçekleştiriliyor. Kampların önemine ilişkin neler söylersiniz?

Tatil, ağır çalışma ve yaşam şartlarının hüküm sürdüğü koşullarda biraz olsun dinlenmek, zihinsel ve bedensel olarak güç toplamak açısından önemli. Ancak ülkemiz koşulları, tatil yapmayı da işçi ve emekçiler açısından lüks kılıyor. Partimizin kampları hem bütün pratik işleri birlikte omuzlayarak tatil yapmayı maddi açıdan kolaylaştırmak, ama daha da önemlisi ülke sorunlarını ve bu sorunlar karşısında izleyeceğimiz politik hattı tartıştığımız, yani her bakımdan verimli ve son derece keyifli etkinlikler. Bu yıl yine İzmir Selçuk Pamucak sahilinde önce 23-30 Temmuz tarihlerinde Emek Yaz Kampı, ardından 20-28 Ağustos’ta “İnsanlığa, Bilime, Doğaya Özgürlük” sloganıyla gençlik kampı gerçekleştireceğiz. Buradan her iki kampımızın da katılmak isteyen bütün dostlarımıza açık olduğunu belirterek, bu keyifli deneyimi birlikte yaşamaya çağırıyorum.

 

ÖNCEKİ HABER

Kadın değişirse; hiçbir şey eskisi gibi olmaz

SONRAKİ HABER

SUNU - Beni kategorize etme!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...