25 Ekim 2014 06:00

'Güvenlik reformu' iktidara yasa dışılık hakkı veriyor

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, hükümetin ‘İç Güvenlik Yasa Tasarısı’nın Anayasaya aykırı olduğunu belirtti.

\'Güvenlik reformu\' iktidara yasa dışılık hakkı veriyor
Paylaş

Rojda KORKMAZ

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, hükümetin ‘İç Güvenlik Yasa Tasarısı’nın Anayasaya aykırı olduğunu belirtti. Kaboğlu, “Siz toplanma hakkını, ifade özgürlüğünü bastırdığınız zaman zaten siyasal iktidar olarak istediğiniz yasa dışılığı yapabilirsiniz. Soma’da yaşanan toplu katliamı örtbas edebilirsiniz, bir derenin vadisini HES’le berbat edebilirsiniz” dedi.

AKP Hükümeti tarafından Kobanê’ye destek eylemleri gerekçe gösterilerek hazırlanan İç Güvenlik Yasa Tasarısı taslağı polisin yetkilerini arttırıyor. Ayrıca Anayasada yer alan ‘İfade Özgürlüğü’ ile ‘Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkı’nın kısıtlanmasına yönelik düzenlemeler içeriyor.

Demokrasi güçlerinin tepkisine neden olan tasarıyı, hukuki ve siyasal açıdan değerlendiren Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, son yıllarda “özgürlük” adına yapılan düzenlemelerde yer alan hükümlerin özgürlükleri daha da kısıtladığını belirtti. Son tasarıda da “özgürlük” ve “güvenlik” kavramlarının kullanıldığına dikkat çeken Kaboğlu, tasarının mevcut halinin hak ve özgürlüklerle ilgili ciddi anlamda geriye gidişi içerdiğini vurguladı.

İFADE VE TOPLANMA ÖZGÜRLÜĞÜ HEDEFTE

Tasarıyla polise verilmesi planlanan 24 saatlik gözaltı yetkisinin kötüye kullanıma açık olduğunu belirten İbrahim Kaboğlu, düzenlemenin Türkiye’yi 1980’li yıllara götürebileceğini, söyledi. Tasarının mevcut halinin kişi güvenliği ve dokunulmazlığını, ifade özgürlüğünü ve toplanma hakkını hedef aldığını dile getiren Kaboğlu, “Şiddete dönüştürülen her gösteri suç sayılacak” ve “Sanal ortamda şiddete çağrı anlamına gelecek paylaşımlar suç kapsamına alınacak” şeklindeki düzenlemeleri ise şöyle değerlendirdi: “Bununla polis bir toplantının düzenleyicilerini gözaltına alabilir ve o toplantıyı yaptırmayabilir. Ya da sosyal medyada paylaşılan bir haber suç olarak nitelenebilir. Oysa bir konuyla ilgili paylaşımda bulunmak suç değildir, suçla ilgisi yoktur. Tam tersine sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip çıkmak Anayasa’nın 56. maddesinin bize yüklediği ödevdir. Devletin de anayasal ödevidir ama o yapmıyor, ihlal ediyorsa o zaman yurttaş olarak ben duyarlılık çağrısı yapabilirim.”

HUKUKİ DEĞİL POLİTİK  

1961, 1971 ve 1981 Anayasalarında ön görülen hukuki sapmaların 2001 Anayasası’yla değiştirildiğini ve Anayasa’nın 19, 20, 21 ve 22. maddelerinin yargıç güvencesine bağlandığını hatırlatan Kaboğlu, şöyle devam etti: “Ama 2014’te siz bu anayasal güvenceler dururken, ‘hayır’ diyeceksiniz ve kolluk güçlerine, kaymakamlara ve valilere yetki tanıyacaksınız. Onlar dilediği zaman suç işleme potansiyeli olarak gördükleri kişileri gözaltına alabilecek. Kimdir suç potansiyeline elverişli olarak gördükleri bu kişiler; Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs toplantısına çağrı yapan kişilerdir. Siz, toplanma hakkı, ifade özgürlüğü hakkı, bunları bastırdığınız zaman zaten siyasal iktidar olarak istediğiniz yasa dışılığı yapabilirsiniz. Soma’da yaşanan toplu katliamı örtbas edebilirsiniz, bir derenin vadisini HES’le berbat edebilirsiniz. Bütün bunlar da hukuki olmakla birlikte arka planının politik olduğu, demokrasi adına bir başka anlayışın belirleyici olduğu düzenlemelerdir” dedi.

ANAYASA’YA DA AYKIRI

Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan “İnsan haklarına saygılı devlet” ilkesinin “değişmez” olduğunu hatırlatan Kaboğlu, “Bu düzenleme getirilirse Anayasanın 19, 20, 21, 22, 33 ve 34. maddelerinde sağlanan güvencelere ve Anayasa’nın 2. maddesine de aykırılık oluşturur. Bu bakımdan Anayasa’ya aykırı olacaktır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin tümünü olmasa bile bir kısmını ayıklaması beklenir” dedi.

ORTAK MEVZİLER...

İbrahim Kaboğlu, tasarının hukuki gerekçelerin yanı sıra politik gerekçelerle hazırlandığını, demokratik muhalefeti kontrol etme amacına yönelik olduğunu vurguladı. Kaboğlu, “Muhalif güçler ortaya çıkmasın diye, siyasal iktidarın elini güçlendirmek adına alınan yasal önlemlerdir. Fakat belki özgürlükler, insan hakları ve demokrasiyi savunan çevrelerin kendi aralarındaki etnik, mezhepsel, dinsel ve ideolojik ayrışmaları aşarak demokrasi ve özgürlük hedefinde ortak mevziler oluşturmaları açısından hayırlı sonuçlar doğurabilir” diye konuştu.

BARIŞ İNSAN HAKLARI VE DEMOKRASİ TEMELİNDE SAĞLANABİLİR

TASARININ demokratikleşme ve çözüm süreciyle ilgili izlenen politikaların tutarlılığını sorgulama olanağını verdiğini ifade eden İbrahim Kaboğlu, şöyle dedi: “Eğer siz gerçekten barışı istiyorsanız o zaman bütün Türkiye’yi insan hakları temelinde demokratikleştirebildiğiniz ölçüde barış sürecine katkıda bulunabilirsiniz. Daha çok kısıtlarsanız o zaman barışı kiminle ve nasıl yapacaksınız, hangi amaçla yapacaksınız? Türkiye’de Kürt sorununun çözümüne ilişkin barışa ihtiyaç var ama esasen Türkiye barışına ihtiyacımız var. Eğer Türkiye barışını sağlayamazsak Kürt barışı diye bir şey sağlanmaz. Barış insan hakları ve demokrasi temelinde, ortak ilkeler temelinde sağlanabilir. İşte hükümetin temel çıkmazı da budur.” (İstanbul/DİHA)

ÖNCEKİ HABER

Afrika’nın bitmeyen çilesi ve Batı’nın Ebola korkusu

SONRAKİ HABER

Kürt iş dünyası tedirgin

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...