08 Temmuz 2011 10:35

Baraj ve karayolları projeleri bölge halkını mağdur ediyor

Hükümetin her fırsatta Türkiye’nin var olan gelişimi için büyük önem taşıdığını öne sürdüğü, baraj ve karayolları projeleri, bir yandan bölge insanını göçe zorlarken, diğer yandan taşınmazlarına kamulaştırma yapılmaksızın el konularak ikinci bir mağduriyet yaşatılmaya çalışılıyor.

Baraj ve karayolları projeleri bölge halkını mağdur ediyor
Paylaş
Metin İnan

YENİ UYGULAMALAR

DSİ ve Karayolları Bölge Müdürlüğünün çalışmaları sonucu mağdur olan ve konuyu yargıya taşıyan vatandaşların bir kısmının müdahili olarak hukuki süreci takip eden Diyarbakır Barosu avukatlarından Mesut Beştaş, son dönemlerde bölgede kimi devlet kurumları tarafından başlatılan yeni bir uygulama ile karşı karşıya bulunduklarını söyledi. Beştaş, son dönemlerde bu tür projelerde kamulaştırma yapılmaksızın doğrudan doğruya müdahalede bulunularak vatandaşa ait taşınmazların kullanıldığını ifade etti.

Yaşanan söz konusu durumdan kaynaklı yurttaşın kamulaştırılmaksızın el atılan taşınmazları ile ilgili dava açmasının mümkün olduğunu, fakat müdahaleden önceki süreçte taşınmazı üzerindeki tesis veya bütünleyici parçalara ilişkin birçok kaygının da söz konusu olabileceğini kaydeden Beştaş, “Bu son süreçlerdeki uygulama ilgi çekici, özellikle bölgede yaygın olduğunu, özellikle kurum olarak Karayollarının benzer bir çok uygulaması ile karşı karşıya kaldığımızı söyleyebiliriz. Karayollarının yaşattığı bu mağduriyete benzer bölgenin birçok yerinde karşılaşmak mümkün. Özellikle yeni yapılan yollar bu noktada yurttaşın mağduriyetine sebep olabiliyor. Keza bölgede barajların yapımı son derece arttı. Neredeyse akarsular akmaz oldu. Nehirler adeta göl niteliğine bürünmüş durumda. Bu her iki kurumda özellikle barajlar ve karayolları yapımında bu tür sorunlarla sık sık karşılaşmak mümkündür diyebiliriz” dedi.

Kendisinin de müdahilliğini üstlendiği Siirt-Eruh karayolu yapımında yaşanan hukuksuzluğu dile getiren Beştaş, “Siirt-Eruh karayolu yapılıyor, aynı zamanda bu uluslararası bir yol olacak. Biliyorsunuz Ilısu Barajı yapımından dolayı şu an kullanılan Eruh yolu su altında kalacak. Köprüler su altında kalacak. Bu yol yapımı sırasında işgal edilen, el atılan kimi araziler-taşınmazlar oldu. Bunlar bize müracaat ettiler. Biz de ilgili yerlere konuyu bildirdik. Kamulaştırmayı düşünüp düşünmediklerini sorduk. İki yıl içerisinde bunların kamulaştırılmasının yapılmayacağı şifahen bildiriliyor. Tamam kamulaştırmasız el atılan taşınmazlarınız ile ilgili dava açıyorsunuz fakat gidiyorsunuz bakıyorsunuz, araziniz kazınmış yapılan yapılmış hatta ve hatta yolun da önemli bir kısmı tamamlanmış oluyor. Bu noktada ne yazık ki mağduriyetlerin önü alınamıyor” diye konuştu.

‘GELDİK, GÖRDÜK VE TUTANAĞIMIZI TUTTUK’ PEKİ GERİSİ?

Yaşanan söz konusu mağduriyete karşın ilgili kurumların “Biz daha önceden geldik, gördük, sizin taşınmazınız üzerinde bir şeyler varsa tutanağını tuttuk” diye kendilerini savunduklarını dile getiren Beştaş, “Tutanaklara da baktık; açıkçası böyle ilgililer tarafından imzalanmış bir tutanak veya usulüne uygun tutulmuş bir tutanaktan söz etmek mümkün değil. Ama kimi taşınmazlarla ilgili bazı notları varsa da üzerindeki yapı veya bütünleyici parçalar ile  ilgili notlar önemli oranda eksik veya değerlendirme dışında tutulmuştur. Bu konuda bilirkişi raporları çok önemlidir. Eğer taşınmazların üzerindeki tesis veya ağaçlarla ilgili daha önce her hangi bir tutanak tutulmamış ise aşağı yukarı yurttaşın iddiası veya daha doğrusu o anda tespit edilen neyse bu tespitler doğrultusunda bilirkişi raporlarını veriyor” diye kaydetti.

BARAJ MAĞDURU MÜVEKKİLLER DE VAR

Daha önce yer tescili, tapu tescili yapılmamış veya kadastro tespiti yapılırken tartışmalı bir arazinin baraj gölü altında kalması halinde arazinin değerini tespit etmenin oldukça güçleştiğini ifade eden Beştaş, buna benzer birçok vaka ile karşı karşıya kaldıklarını söyledi. Yargıtayın söz konusu arazinin tam olarak değerinin ortaya çıkarılabilmesi için “Balık adamlarla gerekirse geliriz” şeklinde kararlar dahi verdiğini anımsatan Beştaş, “Ama bölgedeki genel şartlara bakıldığında çok da balık adamlarımızın olmadığı veya balık adamlar yolu ile bir gerçeği ortaya çıkarma olanağına çok da sahip olmadığımız bir gerçek. Dolayısı ile tahmini bedel çıkıyor. Tahmini bedel nedir? İşte daha önce tespit edilmemişse ve su altında kaldıysa yapılacak pek bir şey kalmıyor. İşte ancak üzerinde ne vardı gibi bir tespit yapılabilir. Birçok kişinin bu şekilde mağdur olduğuna tanıklık da etmişiz. Zaman zaman bizim müvekkillerimiz dahi bu tip durumlarla karşı karşıya kalmıştır” dedi.

‘AİHM’YE GİTMEKTEN BAŞKA YOL KALMADI’

Yaşanan mağduriyete ilişkin açılan davalarda kısmen bir ödenek alındığını fakat bunun dışında hukuki yollara ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) gitmekten başka da bir yolun kalmadığını dile getiren Beştaş, nedeninin ise düzenlenen bilirkişi raporunun mahkemeler tarafından esas alındığını bu doğrultuda karar verildiğini vurguladı. Siirt-Eruh arası karayolu projesi nedeniyle karayollarının yüzlerce arazi içinden geçtiğini ve geçişleri sırasında arazi sahiplerini yüzlerce farklı uygulamaya tabi tuttuğunu anlatan Beştaş, “Bunlardan sadece birkaç tanesi benim müvekkilimdir. Şunu görüyorum avukat olarak her dosyada sorun yaşıyorsunuz. Hak sahibi olarak sorun yaşıyorsunuz. Önceden benim ağaçlarım vardı diyorsunuz, ama bunu kanıtlamakta zorlanabiliyorsunuz. Veya ağaçların yaşı değerde çok önemli bir rol oynuyor, fakat size ait ağacın yaşını kanıtlayamıyorsunuz. Çok daha düşük bir meblağ ile tazmin edilmesine artık razı oluyorsunuz” diye konuştu. (Diyarbakır/DİHA)

ÖNCEKİ HABER

Libya krizi silahla çözülmez

SONRAKİ HABER

Cumhurbaşkanlığı ölümü bekleyen tutuklunun raporlarını geri gönderdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...