21 Ekim 2014 07:18

Hem sahtekarlık hem işkence

İstanbul Emniyeti Narkotik Şube Müdürlüğünde gördüğü işkence sonrası intihar eden Mimar Onur Yaser Can’ın intiharına neden olan iki polisin “resmi evrakta sahtecilik” suçlamasıyla yargılandığı dava, Yargıtayın bozma kararının ardından bugün yeniden görülüyor.

Hem sahtekarlık hem işkence
Paylaş

Eda YILDIRIM
İstanbul


İstanbul Emniyeti Narkotik Şube Müdürlüğünde gördüğü işkence sonrası intihar eden Mimar Onur Yaser Can’ın intiharına neden olan iki polisin “resmi evrakta sahtecilik” suçlamasıyla yargılandığı dava, Yargıtayın bozma kararının ardından bugün  yeniden görülüyor. Aile ve avukat, polislerin “İşkence ile intihara sürükleme” suçundan da yargılanmasını talep ediyor.  

2 Haziran 2010 tarihinde üzerinde uyuşturucu bulunduğu gerekçesiyle gözaltına alınan ve çıplak arama, cinsel istismar ve psikolojik işkenceye maruz kalan Can’ın, emniyete verdiği ifadenin polisler tarafından düzenlendiği ortaya çıkmıştı.

Bunun üzerine polisler S.G. ve S.B. hakkında “Resmi evrakta sahtecilik” suçlamasıyla açılan davada mahkeme polislerin 2 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılmasına karar vermiş, ancak karar Yargıtay tarafından dosyadaki mevcut bilirkişi raporunun yetersiz olduğu gerekçesiyle bozulmuştu.

Yargıtayın bozma kararının ardından yeniden görülmeye başlanan davanın ilk duruşması Çağlayan’da bulunan İstanbul Adalet Sarayı 6. Ağır Ceza Mahkemesinde yeniden görülüyor.

‘O TUTANAKLARLA ONUR’A DAVA AÇILDI’

Baba Mevlüt Can, mahkeme süreci boyunca pek çok talepte bulunduklarını ancak hiçbir taleplerinin kabul edilmediğini söyleyerek şöyle devam etti: “Başta basit bir sahtekarlık suçu olmadığını, evrakta sahtecilik yapmalarının nedeninin yaptıkları işkenceyi gizlemek olduğunu, bu resmi belgede sahteciliğe karışan polislerin sadece iki kişi olmadığını, amirlerle beraber 12 kişi olduğunu, bu anlamda mahkemenin dosyayı incelemeden iddianameyi kabul ettiğini söyledik. Mahkeme ise  sadece basit bir resmi belgede sahtecilik olarak alıp, bir de iyi hal indirimi uyguladı” dedi. Sahte ifade tutanaklarıyla Onur Yaser Can’a öldükten sonra dava açıldığını hatırlatan baba Can, “Bu belgeleri savcıya havale eden, imzalayan dönemin şube müdürleri, yardımcıları, bu belgeleri kullanmışlardır. Bu işin örgütlü şekilde yapıldığı ortaya çıkacaktır” dedi.  

Oğlu Can’ın hiçbir şekilde savcılığa sevk edilmediğini söyleyen baba Can, “Oğlumuz kayıt dışı yakalanmış ve kayıt dışı serbest bırakılmış ve kayıt dışı şekilde 22 gün boyunca takip edilmiştir” dedi.  Yargıtayın da polisleri koruyan bir karar verdiğini söyleyen baba Can, “Bu polisler ekip halinde, sanki ahtapotun kollarıymış gibi ikinci bir el gibi korunup kollandılar. Bu nedenle ancak örgütlü mücadeleyle, bu davada adalet elde edebiliriz” dedi. Baba son olarak intihar eden anne Hatice Can’ın “Bu dünya Onur Yaser’e yapılan haksızlığı bilecek” sözlerini hatırlatarak “Bu dünya hem Onur Yaser’e hem de Hatice Can’a yapılan haksızlığı bilecek” dedi.


‘İŞKENCEYE TAKİPSİZLİK VERİLMİŞTİ’

Yargıtay kararının polisleri koruyacak nitelikte olduğunu söyleyen ailenin avukatı Ercan Kanar da, mahkeme tarafından polislere indirim uygulandığını hatırlattı. Davanın işkence suçu yönünden genişletilmesi taleplerinin de sonuçsuz bırakıldığını hatırlatan Kanar, “İşkence ve intihara azmettirme suçlamasıyla hem sadece evrakta sahtecilik yapan polisler değil, onların tüm şefleri, Narkotik Şube Müdürü, İstanbul Emniyet Müdürü hakkında suç duyurusunda bulunduk. Ancak başvurumuza  takipsizlik kararı verildi. Bunun üzerine biz dosyayı AİHM’ye taşıdık. AİHM’deki yargılamada da neredeyse sona gelindi” dedi.


ADIM ADIM İŞKENCEDEN İNTİHARA

Mimar Onur Yaser Can, 2 Haziran 2010 tarihinde üzerinde uyuşturucu bulunduğu gerekçesiyle gözaltına alınmış ve Narkotik Şube Müdürlüğünde görevli polisler M.O. ve O.Ü. tarafından çıplak arama yapıldı. Daha sonra serbest bırakılan Can, yaşadığı korku nedeniyle cep telefonu numarasını değiştirdi ancak bu kez Narkotik Şubesinden polis S.G. iş yerini arayarak Can’ı ikinci kez emniyete çağırdı. 4 Haziran 2010 tarihinde yeniden emniyete ifade vermeye giden Can’ın önüne, “Hacı’nın referansıyla uyuşturucu aldığı” yönünde bir ifade konuldu ve imzalaması konusunda baskı yapıldı. İddiaya göre Can bu ifadeyi baskı sonucu imzalamak zorunda kaldı. Avukatı olmadan ifadesi alınan Can’a ifadesinin bir kopyası da verilmedi. 21 gün sonra üçüncü kez ifadeye çağrıldı. Sürekli olarak takip edilme ve evinin basılacağı korkusunu yaşayan Can, ölmeden önce arkadaşlarına yaşadıklarını şöyle anlattı: “Gözaltında çırılçıplak soyuldum. Duvara yaslanmamı söylediler… Bir süre çömeltilerek bekletildim. Bu süreçte ağlayan, polislere yalvaran bir kişinin sesi dinletildi, tokatlandım, sözlü olarak aşağılandım. Polislerden biri beni telefonla emniyete çağırdı ve önceki ifademden farklı bir ifade imzalattılar. Muhbirlik yapmam söylendi.” Daha sonra savcılık tarafından yapılan soruşturmada, Narkotik Şube Müdürlüğü  bilgisayarlarında yaptığı incelemede Can’ın serbest bırakılmasından 12 ila 15 saat sonra, yedi dokümanda değişiklik yapıldığı, ifadesinin de serbest bırakıldıktan sonra düzenlendiği belirlendi. Bunun üzerine evrakı hazırlayan polis S.G. ve S.B. hakkında ‘resmi belgede sahtecilik’ iddiasıyla İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldı. Davada iki polis ikişer yıl altışar ay hapse çarptırıldı. Ancak mahkeme, mevcut bilirkişi raporunun yetersiz olduğuna kanaat getirerek kararı bozdu. Oğlu Onur Yaser Can için adalet mücadelesi veren anne Hatice Can da süreci daha fazla kaldıramayarak intihar etti.

ÖNCEKİ HABER

\'Hırsızlar dururken dayanışma yargılanamaz\'

SONRAKİ HABER

Anaokulu öğrencilerinin camiye götürülmesi Meclis\'te

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...