21 Ekim 2014 06:00

Bir savaş kahramanı: Halilhodzic

O sniperlardan birisinin tek gözünün ucunda da Vahid Halilhodzic vardı. 1952 yılında yemyeşil bir Bosna kenti olan Jablanica’da doğan Vahid henüz 16 yaşında evinden ayrıldı ve Mostar’ın yolunu tuttu. Çünkü ona göre ‘Futboldan başka hiçbir şey yapamaz’ haldeydi. 19 yaşına geldiğinde Velez Mostar’ın futbolcusuydu...

Bir savaş kahramanı: Halilhodzic
Paylaş

Serkan AKKOYUN*

“Bir gün içinde üzerimize ateş açmaya başladılar. Neden? Adım Leyla olduğu için mi? Bunu kimse anlayamıyordu!”

Alexandra Cavelius’un yazdığı Leyla romanında, Bosna savaşının başladığı günleri henüz 16 yaşındaki Leyla işte bu sözlerle özetliyordu. Leyla daha sonra Sırpların eline geçip, kampa götürülüp tecavüze uğrayacaktı. Ve tüm bunlar roman olmasına karşın; yaşanmış olaylardan derlenmişti. Bosna, 1992 ve 1995 yılları arasını gürültülü bir sessizlik içinde acı çekerek geçirmişti.

BİR FUTBOLCU DOĞUYOR

Leyla, Krayina’da bu düşünceler içindeyken Fransa’da Nantes ve Paris Saint-Germain formaları ile kupalar kazanan, Şampiyonlar Ligi’nde forma giyen ve 1982 Dünya Kupası’nda Yugoslavya ile dikkatleri üzerine çeken Vahid Halilhodzic de Mostar’da bir mücadeleye başlamıştı. Futbolu bırakmasının üzerinden 4 yıl geçmişti. İlk takımı Velez Mostar’ın başına bu sefer teknik direktör olarak geldi ve ilk deneyimini yaşamak için ‘bismillah’ dedi. Ülkesinde çok ünlüydü. Uzun boyu, ince bacakları ve sert şutları ile Fransa’da harikalar yaratmış 200’e yakın gol atmıştı. Şimdi Bosna topraklarında bir futbol efsanesi vardı. Ama topraklar bir süre sonra kirlenmeye başladı.

“Savaş bir para israfıdır. Hayatın kazançlarını silip süpürür” der Amerikalı Yazar Eugene O’Neill. Bosna’da savaş başlamış, Sırplar hiçbir insanlık değerini gözetmeksizin özellikle Müslümanları yok etmeye koyulmuştu. Buldukları tüm kadınları önce tecavüz edip sonra öldürüyor, erkekleri direkt öldürüyor, evlerini yakıyor, dükkanlarını yağmalıyorlardı. O dönemde orada Müslüman olmak ölmek için tek ve yeterli sebepti. Cem Yılmaz’ın dediği gibi sniperla gerçekten Müslüman avlanıyordu.

BİR SAVAŞÇI DOĞUYOR

O sniperlardan birisinin tek gözünün ucunda da Vahid Halilhodzic vardı. 1952 yılında yemyeşil bir Bosna kenti olan Jablanica’da doğan Vahid henüz 16 yaşında evinden ayrıldı ve Mostar’ın yolunu tuttu. Çünkü ona göre ‘Futboldan başka hiçbir şey yapamaz’ haldeydi. 19 yaşına geldiğinde Velez Mostar’ın futbolcusuydu ve 10 yıl, 200’den fazla maç, 100’den fazla golle sürecek hikayeye ‘merhaba’ demişti. Sniper’ın kırmızı sinyalinin üzerinde gezdiği şehirde yaklaşık 10 yıl önce futbol kralıydı. Bu başarıları onun Fransa’nın o dönem ünlü kulüplerinden birisi olan Nantes’a transfer olmasını sağlamıştı. Biraz değişiklikten kimseye zarar gelmezdi. Hem Fransa’ya giderse daha fazla para kazanır ve ülkesine döndüğünde yeni bir ev alabilir, belki şehrindeki fakir insanlara yardım edebilirdi. Onun için iki önemli şey vardı çünkü ailesi ve onuru. Sniper tam da onurundan hedef aldı. Tetiği çektiğinde ise ufak bir hata sonucu onurundan değil, korkusundan vurmuştu. Vahid Halilhodzic, Bosna savaşı sırasında bir Sırp sniper tarafından vuruldu. Bedeni hayattaydı ama artık korkusu ölüydü.

Lucianus, Büyük İskender’in fetihlerini “Önüne çıkan tepelerde ne varsa yıkarak, geçtiği her yerin altını üstünü getirerek” sözleri ile anlatır. Bosna’da kentler üflenmeden küllüğe konmuş kibrit çöpleri gibiydi. Bir kısmı yanmış ve kararmış, bir kısmı sağlam ama yalnız ve eksik. Halilhodzic, yanmış ve kararmış kısımda bıraktı, Fransa’dan döndüğünde yanında getirdiği hayallerini. Nantes’ın ardından 1 sezon Paris Saint-Germain forması giyen Vahid, Velez Mostar teknik direktörü olarak sonunda kentine hizmet etme fırsatı bulmuştu. Ama fırsatlarını tam alnından vurup yaşamsal faaliyetlerini sonlandıran savaş onu da içine çekti. Tek varlıkları olan evini korumak için silah aldı. Fırın ve lokanta olarak da kullanılan evlerinin çevresini temizledi. Kendilerine yönelik gelen saldırılara karşı aynı şiddetle yanıt verdi. Bir sniper tarafından vurulduktan sonra herkes ona ülkeden ayrılması için baskı yaptı. Çünkü önemli bir futbol figürü, ünlü bir isimdi. Ama o bir süre daha kalmayı tercih etti. 1-2 ay boyunca hastanede tedavi oldu. Daha sonra Milijov Petkovic’in başında bulunduğu Hırvat Savunma Konseyi’nin tehditleri altında 1993 yılında ülkeden ayrılmak zorunda kaldı. Ayrılmasının hemen ardından içinde ölümde yüzleştiği, PSG’de oynadığı sırada ölen annesi ile en güzel çocukluk hatıralarının bulunduğu ev; yağmalandı ve yakıldı. Halilhodzic ailesinden geriye, Vahid’in yanmış kan kurusu kaldı.

BİR TEKNİK DİREKTÖR DOĞUYOR

“Bir gün önce zengin bir adamdım. Ertesi gün bir pantolon ve gömlekle kaldım” diyor Halilhodzic. Mostar’dan ayrılıp Beauvais’e gittiğinde ona kucak açan ülke yine Fransa oldu. Ama bu sefer bir futbol efsanesi değil yanında savaş mağduru apoletini de taşıyordu. Vücudunda mermi yarası, kalbinde korkusuzluk; Halilhodzic o gün nasıl bir adam olacağına karar verdi; “Hayatım iniş ve çıkışlarla dolu. Tek yapmam gereken başarılı olmak.”

18. yüzyılda Avrupa’da başlayan ‘Aydınlanma Akımı’nın kurucularından Almanyalı Filozof Immanuel Kant, felsefenin temelini; insanın kendi düştüğü olumsuz durumdan kurtulmak için yine çareyi kendi aklında bulabileceği şeklinde ilkel bir şekilde özetleyebileceğimiz mantığa oturtur. Halilhodzic, Bosna’da kül olan evinden bir Anka Kuşu çıkmayacağını biliyordu. Futbola ileri gitmeli ve bu işin en iyilerinden birisi olmalıydı. Kapı kapı kulüpleri dolaştı. Arabasında yattığı geceler oldu. Beauvais’te geçen bir senenin ardından 1997 yılında Afrika’da yaşayacağı tecrübeye kadar Leyla’sını arayan Mecnun gibi gezdi. 

Halilhodzic, Marcelo Lippi ve Fabio Capello gibi isimleri takip etti. Onları izledi. Futbolun gelişimini ve gidebileceği noktayı hep tahmin etmeye çalıştı. Sonunda kapılar ona yıllar sonra en büyük hocalık başarısını sergileyeceği topraklarda, Afrika’da açıldı. Fas’ın Raja Casablanca takımını Vahid’e emanet ettiler. Avrupa’nın zirvesindeyken geldiği ülkesinde ailesini ve evini bırakan Halilhodzic tüm hırsını rakiplerden çıkardı. Önce Lig şampiyonu ardından Afrika Şampiyonlar Ligi şampiyonu oldu. Trabzonluların “dede” lakabı taktıkları hocaları henüz yolun başında olaya çok sert dahil olmuştu. Protestanlar “Bugün çok çalış ve yarını düşün” mottosunu taşır. Halilhodzic ise, “Bugün çok çalış ve geçmişini düşün” mottosunu icat etti. Çünkü onu geleceğe ve hedeflerine taşıyacak yegane azim geçmişinde yaşadıklarında gizliydi.

BİR İNSAN DOĞUYOR

Halilhodzic, Raja Casablanca sonrasında Lille, Rennes, Paris Saint-Germain, Trabzonspor, Ittihad Jeddah, Fildişi Sahili, Dinamo Zagreb ve Cezayir’i çalıştırdı. Lille’de ligi 3. bitirdi. PSG ile Şampiyonlar Ligi’nde mücadele etti. Fildişi Sahili’ni Dünya Kupası’na götürdü. Cezayir’le Dünya Kupası’nda ikinci tura çıktı, uzatma dakikalarında turnuvanın şampiyonu Almanya’ya 2-1 yenildi. 2014/15 sezonunda da yarım kalan işini tamamlamak için Trabzonspor’a geri döndü. Fransızlar için ‘Coach Vahid’ Trabzonsporlular için ‘Dede’ Karadeniz kıyılarında yeni bir hikayenin kahramanı olmak üzere geri gelmişti. 16 yaşında ailesinden kopup Mostar’a gelen Vahid Halilhodzic bir savaş ganimeti mi yoksa esir miydi? Onu masum bir futbol adamından saldırgan bir çöl tilkisine dönüştüren şey kesinlikle kurşunlar, ölümler ya da yangınlar değildi. ‘Dede’ hep eksik yaşadı. Hayatı heyecan ve hayal kırıklarıyla dolu bir adamın sesinin gür çıkmasına saygı duymamız gerekiyor.

*Hayatım Futbol dergisi yazarı

ÖNCEKİ HABER

Diyarbakır\'da gençlerle polis arasında çatışma çıktı

SONRAKİ HABER

Hükümet adım atmazsa daha vahim olaylar kapıda!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...