19 Ekim 2014 06:00

2015 yılı Merkez Bütçe Tasarısı: Savaşa çok, çalışana yok

2015 Bütçe Kanunu Tasarısı’na göre önümüzdeki yılın merkezi yönetim bütçesi 472 milyar 943 milyon TL olarak öngörülüyor. Tıpkı geçmiş bütçelerde olduğu gibi, açık ve gizli zamların, dolaylı vergi (KDV ve ÖTV) artışlarının, harç ve cezaların otomatiğe bağlandığı bir içeriğe sahip.

2015 yılı Merkez Bütçe Tasarısı: Savaşa çok, çalışana yok
Paylaş

Dr. Erkan AYDOĞANOĞLU

2015 Bütçe Kanunu Tasarısı’na göre önümüzdeki yılın merkezi yönetim bütçesi 472 milyar 943 milyon TL olarak öngörülüyor. Tıpkı geçmiş bütçelerde olduğu gibi, açık ve gizli zamların, dolaylı vergi (KDV ve ÖTV) artışlarının, harç ve cezaların otomatiğe bağlandığı bir içeriğe sahip.

Açıkça, askeri ve güvenlik harcamalarının belirgin bir şekilde arttığı, asgari ücretlilerin, işçilerin ve kamu emekçilerinin en temel ekonomik, sosyal haklarının ve insanca yaşam taleplerinin göz ardı edildiği bir bütçe ile karşı karşıyayız.

BÜTÇENİN YÜKÜ EMEKÇİNİN SIRTINDA

2015 bütçe tasarısında, AKP hükümetinin yıllardır izlediği ve emekçileri sürekli ezen geleneksel vergi rejiminin değişmediğini gösteriyor. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 2015 yılında “Vergi artışı yok” açıklaması yapmasına rağmen, 2015 yılında vergi gelirlerinde yüzde 11’e yakın bir artış hedefleniyor. Tapu harçları ve trafik cezalarındaki artış ise yüzde 13. Toplamda ise bütçe gelirlerinin yüzde 12’nin üzerinde arttırılması öngörülüyor. 2015 bütçesinin özeti sayılabilecek bu durum, 2015 bütçesinde en ağır yükün yine emekçilerin sırtında olacağının kanıtı.  

Halkın geniş bir kesimi sürekli artan vergiler ve peş peşe gelen zamlar altında ezilirken, patronlara çeşitli teşvikler üzerinden yapılan kaynak transferleri, vergi afları ve indirimleri, faiz ödemelerinde sağlanan çeşitli avantajlar, özellikle iktidara yakın holdinglerin vergi borçlarının büyük bölümünün silinmesi gibi uygulamaların 2015’te de süreceği söylenebilir.
Türkiye’de ekonominin durgunluğa girmesi ile birlikte büyüme oranları, hedeflerin altında gerçekleşmeye başladı. Büyümenin azalması ekonominin durgunluğa girmesi ve işsizliğin belirgin bir şekilde artmasını beraberinde getirirken, gelir dağılımının zenginler lehine, yoksullar aleyhine bozulmasına neden oldu. 2014 yılı Küresel Refah Raporu’na göre Türkiye’de 2000 yılında refahın yüzde 67’sini elinde bulunduran en zengin yüzde 10’luk kesimin payı, 2014’te yüzde 78’e yükseldi. Tek başına bu veri bile Türkiye’de uygulanan ekonomik politikaların hangi sınıfın ihtiyaçlarına göre hayata geçirildiğini görmek açısından önemli.

2015 BÜYÜME VE ENFLASYON HEDEFLERİ HAYAL

Türkiye, 12 yıllık AKP iktidarı döneminde büyük ölçüde dış kaynak girişine, başka bir ifade ile “sıcak paraya” bağımlı, cari açığın (ihracat ithalat farkının) finansmanına ve faiz dışı fazlanın (Bütçeden yapılan harcamalardan faiz ödemeleri yok sayıldığında ortaya çıkan gelir gider farkı) artışına dayalı bir büyüme stratejisi izledi. Bu süreçte hedef olarak belirlediği hiçbir oranı tutturamadı.

Hükümetin 2015 yılı için büyüme hedefinin yüzde 4, enflasyon hedefinin yüzde 6.3 olarak tahmin edilmesi gerçeklikten son derece uzak. Türkiye’nin mevcut ekonomik performansı ve dünya ekonomisindeki durgunluk belirtileri, bu yıl dahil, önümüzdeki birkaç yıl içinde hedeflenen rakamların altında, düşük büyüme oranlarıyla karşı karşıya kalmasının kaçınılmaz olduğunu gösteriyor.

Hedeflenen enflasyonun yüzde 6.3 olarak belirlenmiş olması, özellikle son yıllarda gerçekleşen enflasyon oranlarının hedeflerin çok üzerinde çıkmasından hareketle hiç gerçekçi değil. 2015 enflasyonun düşük açıklanmasının asıl nedeni ise, gerek özel sektörde, gerekse kamuda ücret artış oranları üzerinde fiili baskı yaratarak, maaş ve ücret artışlarını düşük tutmak, bu şekilde enflasyonu kontrol altına almak adına işçi ve emekçileri yine sefalet zamlarına mahkum etmekten başka bir anlam taşımıyor.

EĞİTİM VE SAĞLIKTA CEPTEN ÖDEMELER ARTACAK

2014 yılı için 56 milyar TL olan Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) bütçesi, bir önceki yıla göre daha düşük bir oranda, yüzde 11 artışla 62 milyar TL’ye çıkarıldı. MEB bütçesinin yüzde 68’i personel giderleri, yüzde 10’u sosyal güvenlik devlet primi giderleri olmak üzere, eğitim bütçesinin yüzde 78’i doğrudan doğruya personel harcamaları için kullanılıyor.

Eğitime ayrılan bütçeyi en iyi yansıtan veri eğitim yatırımları. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay yüzde 17 iken, 2014 yılı itibariyle bu oran yüzde 9’a geriledi. Kamu kaynakları her fırsatta özel okullara aktarılırken, velilerin cebinden yaptığı eğitim harcamaları her geçen yıl istikrarlı bir şekilde artmayı sürdürüyor. Türkiye’de eğitim harcamaları bakımından en yüksek ve en düşük gelir grubu arasındaki fark ise yüzde 14’e çıkmış durumda.

Sağlık Bakanlığı bütçesi ise 2013 yılından bu yana parçalı olarak yapılıyor. Sağlık bütçesi, 2015 bütçe kanun tasarısında Sağlık Bakanlığı, Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu ve Türkiye Halk Sağlığı Kurumu olmak üzere üç parçaya ayrılmış. Buna göre Sağlık Bakanlığı bütçesi 2014 yılında 2 milyar 519 milyon TL iken 2 milyar 763 milyon TL’ye yükseldi. Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumuna ayrılan pay 9 milyar 29 milyar TL’den 9 milyar 883 milyon TL’ye, Türkiye Halk Sağlığı Kurumuna ayrılan pay ise 6 milyar 874 milyon TL’den 7 milyar 488 milyon TL’ye çıkarıldı. 2014 yılında toplamda 18 milyar 422 milyon TL olan sağlık bütçesinin, 2015’te 20 milyar 214 milyon TL’ye çıkarılması öngörülüyor.

 “Sağlıkta dönüşüm” adı altında yıllardır sağlık hakkını hızla piyasalaştırılırken, sağlık hakkı özel hastanelerin ve ilaç tekellerinin beklentileri doğrultusunda dönüştürülüyor. Sağlık bütçesinin önemli bir bölümü özelden hizmet alımına gidiyor. SGK’nin yeni kısıtlamaları ile birlikte bakıldığında, 2015’te tıpkı eğitim harcamalarında olduğu gibi, sağlık harcamalarında da cepten yapılan ödemeler istikrarlı bir şekilde artacağını söylemek mümkün.

2015 BÜTÇESİ KİMİN İÇİN HAZIRLANDI?

Bütçeden yapılacak harcamaların hangi alanlara ne kadar aktarılacağının ve finansmanının nasıl sağlanacağının belirlendiği bütçe hazırlık sürecinde, bütçe gelir ve harcamaların asıl muhatabı olan halk kesimleri, sendikalar, emek ve meslek örgütleri, her yıl olduğu gibi bu yıl da bütçe sürecinin dışında bırakıldı ve adeta yok sayıldı. Yıllardır bütçe gelirlerinin en önemli kaynağını oluşturan, başta ücretli emekçiler olmak üzere, halkın büyük bir bölümünün TBMM’de görüşülen 2015 bütçe harcamalarına ilişkin taleplerinin hiç dikkate alınmaması 2015 bütçesinin kimin için hazırlandığını gösteriyor.

AKP iktidarı, 2015 bütçe tasarısı ile tıpkı önceki yıllarda olduğu gibi, gittikçe yoksullaşan halka yüklenen dolaysız ve dolaylı vergilerle, özel sektöre yönelik kaynak transferleriyle, sağlık ve sosyal güvenlik sisteminin adım adım tasfiye edilmesi ve kamu yatırımlarındaki azalmanın oluşturduğu ve adına “mali disiplin” dedikleri fiili kemer sıkma politikaları ile 12 yıldır sürdürdüğü sermayeye dost, emekçiye düşman çizgisini sürdürüyor.

2015 bütçe tasarısı, iç ve dış borçlarda tehlike çanlarının çalmaya başladığı, borç faizi ödemelerinin arttığı, kamu istihdamında daralma, kamu yatırımlarında azalma; eğitim ve sağlık gibi temel sosyal alanlarda yaşanan ticarileştirme ve piyasalaştırma uygulamaları, vergi adaletsizliği, gelir dağılımının daha da bozulması ve bölüşüm politikalarının işçi ve emekçiler aleyhinde, yerli ve yabancı sermaye çevrelerinin çıkarına uygun bir şekilde oluşturulduğunun resmi belgesi niteliğinde.

Kamu hizmetlerinin adım adım piyasa ilişkileri içine çekilmesini hedefleyen, taşeronlaştırmanın kural haline geldiği, güvencesiz istihdam biçimlerinin yaygınlaştığı bir ortamda hazırlanan 2015 bütçe tasarısının halk için hazırlandığını söylemek mümkün değil.

EMEKÇİLERİN TALEPLERİ

Kamu yatırımlarının azaltılması, özelleştirmelerin tüm hızıyla sürmesi ve devletin yeni istihdam alanları yaratmak yerine güvencesiz istihdam ve esnek çalışmayı yaygınlaştırmak yönündeki tedbirler, Türkiye’nin 2015 yılında ciddi anlamda yüksek işsizlik ve ekonomik durgunluk tehdidi ile karşı karşıya olduğunu gösteriyor.

Türkiye’nin 2015’te ekonomik olarak büyük risklerle karşı karşıya kalmaması için yapılması gerekenleri maddeler halinde özetlemek gerekirse;
* 2015 bütçesi sermayenin, yerli ve yabancı tekellerin ve savaş lobisinin çıkarları doğrultusunda değil, bütçenin asıl kaynağı olan işçi ve emekçilerin ekonomik ve sosyal ihtiyaçları gözetilecek şekilde hazırlanmalı, bunun için sendikalar, emek ve meslek örgütleri bütçe sürecine bulunduğu her alanda müdahil olmalıdır.

* Emekçilerin yoksulluğunu arttıran dolaylı vergiler azaltılmalı, kazanca göre vergilendirme yapılmalı, yüksek gelirlilerden belli bir oranda “servet vergisi” alınmalıdır.

* 1 Ekim’de yapılan yüzde 9’luk elektrik ve doğal gaz zammı geri alınmalı, 2015’te temel tüketim ürünlerine herhangi bir zam yapılmamalıdır.

* Asgari ücret bir işçi ailesinin geçimini sağlayacak şekilde belirlenmeli ve tamamen vergi dışı bırakılmalıdır.

* Her fırsatta patronların vergi, prim ve faiz borçlarını silen hükümet, ağır borç yükü altındaki ücretli emekçilerin borç faizlerini tamamen silmeli, borçlarını ödeme güçlüğü çeken     milyonlarca kişiyi mağdur etmeyecek somut tedbirler almalıdır.

* Kamu emekçilerinin 2014 enflasyon farkı “ek zam” olarak 2015 bütçesi içinde yer almalı, yılın ikinci yarısında ücretleri eriten “artan oranlı vergi dilimi” uygulamasına son verilmelidir.

* Tüm ek ödemeler temel ücrete yansıtılmalı ve emeklilik hesaplamasına dahil edilmelidir.

* Kıdem tazminatının fona devri, taşeronlaştırmanın yaygınlaştırılması, bölgesel asgari ücret ve kiralık işçilik gibi emek karşıtı düzenlemeler asla gündeme getirilmemelidir.

* Sürekli artan iş cinayetlerini durduracak tedbirler alınmalı, işyeri denetimleri arttırılmalı, işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerini almayanlara ağır yaptırımlar uygulanmalıdır.

* Kayıt dışı ekonomi kayıt altına alınmalı, sigortasız işçi çalıştırmaya asla izin verilmemelidir.


İŞ CİNAYETLERİNE DAVETİYE

2015 bütçe tasarısında, çalışma yaşamının sorunları ve iş cinayetleri ile uzun süredir gündemde olan Çalışma Bakanlığı bütçesinin 32.7 milyar TL’den 30.6 milyar TL’ye düşürülmesi öngörülüyor. Bu durum, 2015 yılında yeni iş cinayetlerine ve sendikal hak ihlallerine resmen davetiye çıkarıyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı 5 milyar 743 milyon TL’lik bütçesiyle her yıl olduğu gibi bu yıl da çok sayıda bakanlığı geride bıraktı.    

2015 bütçe tasarısında yer alan bütçe ödenekleri içinde en fazla pay 127 milyar 254 milyon TL ile Maliye Bakanlığına ayrılırken, Hazine Müsteşarlığı bütçesi 54 milyarı faiz ödemeleri olmak üzere 68 milyar 399 milyon TL. Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi 56 milyar TL’den 62 milyar TL’ye çıkarıldı. 


HIZLA POLİS DEVLETİ OLMAYA

Türkiye yıllardır yüksek savunma ve güvenlik harcamaları açısından dünyada ilk on ülke içinde yer alıyor. Yıllardır sadece Milli Savunma Bakanlığı bütçesini esas alarak yapılan savunma bütçesi azalıyor söylemi halkı kandırmaktan başka bir anlam taşımıyor. Savunma ve güvenlik bütçesi birlikte ele alındığında 2015 bütçesinin aynı zamanda yeni bir savaş bütçesi olarak oluşturulduğu söylemek mümkün. 2015 bütçesi içinde toplamda 52 milyar TL’yi bulan, savunma ve güvenlik bütçesi kalemleri şu şekilde;

* İçişleri Bakanlığı bütçesi 3 milyar 898 milyon TL,
* Milli Savunma Bakanlığı bütçesi 22 milyar 764 milyon TL,
* Milli İstihbarat Teşkilatı bütçesi 1 milyar 108 milyon TL,
* Emniyet Genel Müdürlüğüne 17 milyar 623 milyon TL,
* Jandarma Genel Komutanlığına 6 milyar 490 milyon TL.

2015’te savunma ve güvenlik bütçesinin geçen yıla göre 2 milyar TL’den fazla artması dikkat çekiyor. Başta Başbakanlığa bağlı örtülü ödenek olmak üzere, iç ve dış güvenliğe ilişkin bazı kalemler ve kayıtlara geçmeyen kimi harcamalar bu rakamlara dahil değil. Savunma ve güvenlik harcamalarının 2015 merkezi bütçesinin yüzde 11’ini oluşturmasının temel nedeni, AKP’nin içeride ve dışarıda izlediği baskı, yıldırma, güvenlik ve savaş stratejisinden bağımsız ele alınamaz. 

YARIDAN ÇOĞU EMNİYETE

Savunma ve güvenlik bütçesindeki artışın yarısından fazlası tek başına Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesinde yapılmış. Bu durum Türkiye’nin bir süredir gerek yasal düzenlemelerle, gerekse pratik olarak “polis devleti” olma yolunda hızla ilerlediğinin kanıtı olarak değerlendirilebilir.


HEP AYNI RUH

Bütçeler, bir ülke ekonomisinin yönetimini ve denetimini elinde bulunduran siyasi iktidarın belirli bir bütçe dönemi içinde bütçe gelirlerinin kimlerden nasıl toplanacağını, kimlere ne kadar pay alacağının önceden belirlendiği, iktidarın sınıfsal tercihlerini somut olarak yansıtan ekonomik ve siyasal metinlerdir.
1980 sonrası oluşturulan merkezi bütçelerin tamamı, ülke ekonomisini serbest piyasa mekanizması ile bütünleştirmeyi esas aldı. Halktan toplanan bütçe kaynaklarının (gelirlerin) büyük bölümü, halkın ihtiyacından çok, sermayenin, aralarında silah ve ilaç tekellerinin de yer aldığı yerli ve yabancı sermaye çevrelerine aktarıldı. Bu aktarma durumu her yıl yapılan bütçe kanunlarına somut olarak yansıtıldı.

Türkiye’de vergi gelirlerinin önemli bir bölümü toplam istihdam edilenlerin üçte ikisini (yüzde 65) oluşturan ücretli emekçilerden karşılanıyor. Bütçe gelirlerinin nasıl kullanılacağı sorunu gündeme geldiğinde ya da bu gelirlerin herkesin ihtiyacına göre adil bir şekilde bölüşülmesi talep edildiğinde, bütçenin denetimini elinde tutan siyasi iktidar temsilcilerinin ilk sözü “mali disiplin” ve “kaynaklar sınırlı” oluyor. Doğrudan ve dolaylı vergilerin asıl kaynağı olan ücretli emekçilerin bütçeden en az pay alan kesimler içinde yer alması dikkat çekici. Sırf bu durum bile, bütçe kaynakları üzerinde başından sonuna kadar tek söz sahibi olan iktidarın, hangi sınıfın çıkarlarına uygun hareket ettiğini gösteriyor.

ÖNCEKİ HABER

Kadın dayanışmasında sınır yok

SONRAKİ HABER

İstanbul\'da Ebola paniği

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...