12 Ekim 2014 09:37

Kobanê düşmeyecek!

Kobanê düşmeyecek! Öyle askeri mühimmat ya da nicelik hesaplarıyla dillendirilmiş bir söylem olmadığını Suruç’a, yani Pîrsus’a gidince anlıyor insan. IŞİD çetelerinin üç cepheden saldırısına, kuzeyde Türkiye’nin çetelere desteğine inat, bir halk direniyor. Halkların birlikte yaşama umudu direniyor. Her yandan kuşatılmış görünen Kobanê için açılması talep edilen hiçbir koridor şu anda halkların açmış olduğu yoldan daha etkili olamayacak. Kobanê’nin direniş cepheleri bu yolda örülüyor.

Kobanê düşmeyecek!
Paylaş

Fatma KESKİNTİMUR

Kobanê düşmeyecek! Öyle askeri mühimmat ya da nicelik hesaplarıyla dillendirilmiş bir söylem olmadığını Suruç’a, yani Pîrsus’a gidince anlıyor insan. IŞİD çetelerinin üç cepheden saldırısına, kuzeyde Türkiye’nin çetelere desteğine inat, bir halk direniyor. Halkların birlikte yaşama umudu direniyor. Her yandan kuşatılmış görünen Kobanê için açılması talep edilen hiçbir koridor şu anda halkların açmış olduğu yoldan daha etkili olamayacak. Kobanê’nin direniş cepheleri bu yolda örülüyor.

Sınır boyunca her noktada nöbet eylemlerini sürdürenler, hastanede müthiş bir gayretle ve tabi ki görevlerini halk için yapmanın haklı gururuyla çalışan doktorlarla sınırdaki tüm engellemelere rağmen gönüllü olarak gidip yaralıları getirmeye çalışan ambulans ekipleri, her türlü insani yardım için bulunduğu yerlerde dayanışmayı örgütleyenler ve tabi ki tüm bunlara ev sahipliği yapan Suruçlular…

‘BU NÖBET İNSANLIK İÇİN’

Gün içinde kimi zaman yüzlerce ziyaretçinin uğradığı nöbet noktaları bu direnişin en önemli unsurlarından belki de. “Suruç Kobanê’dir, Kobanê de Suruçtur” sözü buralarda hayat buluyor aslında. Tümü gönüllü bu eylemciler açısından ne polisin ve askerin saldırısı engel, ne de yaşadıkları zor koşullar. Sınırda inceleme yapan heyetlerden birini izlerken gazetecilere şu sözlerle anlatıyor 15 gündür bu noktada nöbet tutan bir eylemci dertlerini: “Gerici, barbar güçler bu coğrafyada hakim olmasınlar diye direniyoruz. Kadınlar pazarlarda satılmasın diye direniyoruz. Barış içinde kardeşçe yaşayabilelim diye direniyoruz. Bu nöbet aslında tüm insanlık için.”

Sınıra sıfır noktalarda boşatılmıştı köyler ama engel olunamıyor işte. Alizer, Dewşen, Bethê, Etmanek, Boydê… Barış anneleri de burada, oğulları ve kızları savaşan aileler de. İstanbul’dan, İzmir’den, Kocaeli’den, Bursa’dan gelenler de burada Amed’den Dersim’den, Cizre’den gelenler de… Bazen bir nöbet noktasında koordinasyonda katılıyorlar direnişe bazen Kobanê’yi gören bir tepede dürbünle bakarken karşıya. Her bir patlamanın neden kaynaklandığını tahmin edecek kadar öğrenilmiş detaylar. IŞİD toplarında bir endişe kaplıyor yürekleri, eller telefonda ulaşılmaya çalışılıyor karşıya. YPG’nin silahları olduğu anlaşılan seslerde ise sloganlar yükseliyor hemen. Bir ses olup geçiyor herkes karşıya...

YARALILAR SINIRDA BEKLERKEN CAN VERİYOR

Türkiye’nin çetelere verdiği desteğin bir boyutu da yaralıların tek geçiş noktası olan Mürşitpınar kapısında çıkardığı engeller. Burada da sağlık emekçileri giriyor devreye. Her bir yaralı haberinde bir an evvel gidip bir can kurtarmanın telaşı sarıyor hastane bahçesini. Doktorlar hazır bekliyor, ambulanslar ayarlanıyor. 112 ambulansları askerin izni olmadan gitmiyor fakat gönüllü sağlık ekipleri “biz varız, biz gider alırız” diye yıkıyorlar askerin güvenlik gerekçeli barikatını. Bazen saatler süren uğraşlar sonunda getirebiliyorlar yaralıları. Günlerdir hastanede gönüllü çalışan bir doktor isyan ediyor artık, “Ölenler sınırda bekletilirken kan kaybından ölüyor.”

YARDIM KAMPANYALARI DEVAM ETMELİ

Ülkenin dört bir yanında düzenlenen yardım kampanyaları da bu direnişin önemli mevzilerinden oldu. Belki de en çok boğulmak istenen de bu dayanışmaydı. Çünkü bu dayanışmayla atılan köprülerde yok oluyordu ezber edilmiş ayrımlar. Savaşın yıkıcılığını elbirliğiyle onarmaya çalışan halklar arasında kalktı tüm ayrılıkçı söylemler. Üç gündür yurdun dört bir yanını savaş alanına çeviren saldırılar da bu yüzdendi zaten. Nasıl Kobanê’ye yoğunlaşan saldırılarla Rojava Devrimi boğulmak isteniyorsa, dayanışmayı örmeye çalışanlara ve destek eylemlerine saldırılarda da hedef aynıydı.

‘HEVAL, DERDİMİZ TÜTÜN OLSUN’

Yaklaşık bir aydır olağanüstü bir hareketliliğe ev sahipliği yapan Suruç’ta önce Kobanêli kardeşler misafir edildi, şimdi de orada yaşananları yerinde izlemek isteyen gazeteciler, gönüllüler, ziyaretçiler. Herkes neyi varsa paylaşıyor aslında, kimi evini açıyor kimi araçlarıyla sınır noktalarına insan taşıyor. Herkesin bir tanıdığı, yakını karşı tarafta, bazen haber taşıyorlar heyecanla, bazen de sizle birlikte haber bekliyorlar. Yaralı oğlu hastanede olduğu için Suruç’ta olduğunu öğrendiğimiz bir baba Kürtçe bir şeyler söylüyor bize bakarak, yanındaki çeviriyor hemen ‘Tütün sarayım mı size de’. Teklifini reddedince asılıyor yüzü, tütününü bitirmeye kıyamadığımız için almadığımızı duyunca gülümsüyor yeniden ve yine Kürtçe “Heval, derdimiz tütün olsun” diyor ve iç geçirip anlatmaya başlıyor hikâyesini. Suruç’ta belki de onlarcasıyla aynı hikâyesini, “Dayanamıyoruz, gençler hiç dayanamıyor, saldırılan bizim halkımız…”

Halkların ördüğü bu cepheler ayakta kaldıkça Kobanê de düşmeyecek işte!

ÖNCEKİ HABER

Sınıra bakmak...

SONRAKİ HABER

Kamu ve mal

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...