12 Ekim 2014 08:59

4 Ekim kurbanları

Bilindiği gibi bu sene Hayvanları Koruma Günü 4 Ekim 2014, “Kurban Bayramı” ile aynı tarihe denk gelmiştir. Türkiye’de hayvan haklarının yeni yeni “kedi, köpek, kuş ve daha az bilinen başka evcil hayvanlar” dan biraz daha geniş bir mecraya doğru emeklemeye başladığı düşünülürse hepimizin oldukça zorlu günler yaşadığını söyleyebilirim.

Paylaş

Hülya YALÇIN*

Bilindiği gibi bu sene Hayvanları Koruma Günü  4 Ekim 2014, “Kurban Bayramı”  ile aynı tarihe denk gelmiştir. Türkiye’de hayvan haklarının yeni yeni “kedi, köpek, kuş ve daha az bilinen  başka   evcil hayvanlar” dan biraz daha geniş bir mecraya doğru emeklemeye başladığı düşünülürse hepimizin oldukça zorlu günler yaşadığını söyleyebilirim.

Hayvanların en temel haklarının, “doğuştan ve tartışılmaz yaşama hakkı” olduğunu bile büyük kesimlere hala anlatmaya çabalarken, ironik biçimde örtüşen bu tarihlerde “hayvan” tanımının bile neredeyse yeniden yapılması  gerektiğini üzülerek gözlemledik.

“Ben de hayvanları severim ama…” diye başlayan ve inancı için bir başka canlıyı kesmeyi  tartışmasız olarak kendisine hak gören azımsanamayacak bir kitle karşısında hayvan hakları bir hafta içinde maalesef eridi gitti Türkiye’de.

Barınaklara bir telefonla ölüme hapsedilen, tecavüzlerde beli boynu kırılan, zehirlenen, toplanıp yaşam alanlarının dışına atılan, satılmak üzere en ağır koşullarda “yasal hapislerde” tutulan yüzlerce hayvan için mücadele ederken, karşımıza tartışılmaz tabulardan en güçlüsü olan dini inanç dikildi bu kez.
Çok çeşitli kaynaklardan bahse konu inancın böyle bir emir içermediği, uzmanlarınca bile artık dile getirilmesine rağmen sosyal alışkanlık ve sorgulamayan kemikleşmiş düşünce yapılarının vicdan noktalarına bile  ulaşabilmek asla mümkün olmadı.

HİÇBİR KOŞULDA YAŞAM HAKKINDAN GERİ ADIM ATMAMAK

Kesim ve öldürmenin “yaşam hakkı ihlali” olduğunu konuşmaya sıra gelemeden, hayvan haklarının ileri gelen  savunucularından bazılarının bile “tamam, kesin ama işkence etmeyin, acı vermeyin bari” tavrı ile yaşam hakkı ihlalini zımnen görmezden gelmeyi tercih ettiğini  üzülerek söyleyebilirim. Gerçek hayvan yaşam hakkı aktivistlerinin durduğu çizgi burası değildir. Hiçbir koşulda yaşam hakkından geri adım atmayan bir teorik ilkeye sahibiz.

Bu tarih çakışmasıyla ortaya çıkan bir diğer sonuç ise hayvan hakları kadar dikkate değer.  Süregelen “hayvansevenler” ve “toplumun diğer tüm kesimleri” arasındaki gerginlik  bu tarihlerde iyice su yüzüne çıkmış, devletin çeşitli kademelerine, sanatçılara ve her kesimden insana sirayet eden tartışmalar başlamıştır. Ve açıkça görünen şu ki; toplumun büyük kesimi,  hayvanlara ne olduğundan ziyade, hayvan savunucularının tercihleriyle, yaşam tarzlarıyla, savunu şekilleriyle uğraşıyor ve asıl özneyi gözden feci halde kaçırıyor.
Tarih boyunca toplumla zıtlaşmamak, toplumun hassasiyetlerini kışkırtmamak için hep hayvan sevenlerden saygı ve uzlaşma beklenir. Çoğu mücadele arkadaşım da bunu başarıyla uygular. Zor da olsa sırf hayvanlara daha fazla zarar gelmesin diye her şeyi sineye çekerler. Ama artık mızrak çuvala sığmıyor belli ki. Hayvan nedir? Bitki ve insan dışında, ama çoğu benzerlikleri ve özellikle hissettiğini belli edebilen davranışlarıyla insana yakın bir yaşam formudur diye tanımlıyorum kendimce. Bilimsel tanımı da buna yakın bir şeydir sanırım. O halde hayvanların yaşam hakkı için mücadele eden insanlara “kuzuyu, kazı, ineği, tavuğu her hangi bir sebeple öldürebilirim, bana saygı duyacaksın” dayatması da bizce kabul edilemez.  Aksine, hayvan hakları savunucuları olarak bizler her türlü kendince haklandırılmış gerekçeye “tamam görmezden gelelim” dersek eleştirilmeliyiz. Hatta topa tutulmalıyız.

DİN DÜŞMALIĞI OLARAK LANSE EDİLDİ

Bu nedenle kurban dönemine denk gelen tartışmaların abartıldığını, “Görünen yaygın vahşi kesimlere tepki göstermenin” özellikle din düşmanlığı olarak lanse edilmeye çalışıldığını söylemek mümkün. Her gün mezbahalarda yaşanan vahşetin, yılın belirli zamanında  yanı başımızda görünür hale gelmesine duyulan tepki son derece doğaldır.

Her zaman dediğim gibi, “hayvanlar” söz konusu olduğunda bütün insanlar hemfikir olmakta hiç zorlanmaz. Biri köpeğine kıyamaz, kuzuyu yer; öteki kedisi için öleceğini söyler ama sokaktaki tekire tekme atmakta beis görmez; bir kısmı bütün hayvanlara merhamet etmeliyiz der ama “inancı” söz konusu olunca bıçağı boğazına dayamaktan çekinmez. Liste uzun. Bir hayvanın tıpkı biz insanlar gibi bakan gözlerindeki korkuyu fark etmeyen, görmeyen, görüp de aldırmayandan doğrusu ürkmek gerek.

Bütün bunların dışında hiçbir hayvanı yemeyen, kalıntısını giyecek diye üstüne geçirmeyen, onları eğlence ya da para için kullanmayı reddeden, sinekten böceğe, inekten file, köpekten kediye, fareden kuşa, maymuna hiç ayırmadan “yaşam haklarına” saygı duymayı başarmış yüksek vizyon ve cesarete sahip insanların da olması umut verici bir durumdur. Kendisiyle çelişmeyen, geri adım atmayan gerçek bir inancın bu olduğunu düşünüyorum.

Elbette istisna kabul etmeyen bir yaşam savunucusu olarak “kesin ama acıtmayın, kesecekseniz de bakın kanun böyle diyor, kirletmeyin, kanı sokağa dökmeyin aman” demeyi de hukukçu kimliğim de insani kimliğim de şiddetle reddediyor. Böyle çelişkili bir mücadele yol alamaz. Söz konusu bir  canlının yaşamı olduğunda hiçbir pazarlık söz konusu olamaz.
Özet olarak Türkiye ve Dünya’da hayvan hakları, toplumların  gelişmişliğiyle doğru orantılı olarak şekillenmeye  devam edecek; ve bizim ülkemizdeki mücadelemiz de en zorlu dönemini kazanım ve koruma odaklı çalışmalarla sürdürecek.

* Av., İstanbul Barosu SEM Hayvan Hakları Öğr.Gör. , İB. Hayvan
Hakları Komisyonu Başkanı

ÖNCEKİ HABER

Husiler’in uzun yürüyüşü

SONRAKİ HABER

Portakal kabuğundan gemiler yakmak!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...