04 Ekim 2014 06:00

Emperyalistlerin Irak'ta kalma planı

Bu hafta Avrupa’nın Gündemi sayfamızda Almanya’dan yorumumuz ana akım medyanın başta gelen gazetelerinden Die Welt’ten. Gazetede IŞİD’e karşı mücadelede Türkiye ve özellikle de Tayyip Erdoğan’ın rolü irdelenirken, Türkiye açık tavır almaya çağrılıyor.

Emperyalistlerin Irak\'ta kalma planı
Paylaş

Bu hafta Avrupa’nın Gündemi sayfamızda Almanya’dan yorumumuz ana akım medyanın başta gelen gazetelerinden Die Welt’ten. Gazetede IŞİD’e karşı mücadelede Türkiye ve özellikle de Tayyip Erdoğan’ın rolü irdelenirken, Türkiye açık tavır almaya çağrılıyor.
Britanya adasında ise, parlamento savaştan yana karar almasına rağmen askeri uçaklar ilk gün vuracak hedef bulamadan geri döndü. Daha sonraki günlerde hava saldırıların IŞİD’e yönelik etkileri sorgulanırken, Britanya halkını yeni vaatlerle kendi tarafına çekmeye çalışan siyasi partilerin konferansları medyada boy gösterdi. Bu haftaki Britanya’dan gelen yazımız Daily Telegraph başyazısı ve Britanya’nın IŞİD’e karşı uzun vadeli rolünü ele alıyor.
Fransa’dan ise , Le Figaro gazetesinin yazarı ve Savunma konular uzmanı olarak bilinen Alain Barluet’in yazısını sunuyoruz. Barluet yazısında IŞİD’e karşı mücadelenin uzun vadeli bir savaş olacağını ve koalisyon güçlerinin 3 temel hedeflerinin olduğunu belirtiyor. Yazar bunları şöyle sıralıyor:
1) Irak hükümetinin kendi topraklarında denetimi ele geçirebilmesi için terör örgütünü yeterince zayıflatmak,
2) Gelecekte Afrika’nın batısında bulunan Gine’den ta Pakistan’a kadar bir hatta hükümetleri tehdit edebilecek grupları daha fazla kontrol altına alma ve
3) Orta-Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde, nispeten daha zayıf olan devletlere daha ilerden yardım etme. Bu 3. strateji, ne kadar da cihatçılara karşı mücadele adı altında yapılsa da, emperyalistlerin daha geniş ve daha kapsamlı, ve daha da önemlisi uzun yıllara yayılacak bir hesap peşinde koştuklarını gösteriyor.


ERDOĞAN KARAR VERMEK ZORUNDA

Dietrich ALEXANDER
Die Welt


Türkiye, Anti Terör Birliği’nin  parçası olma konusunda tereddütlü davranıyor.  Bu, IŞİD’in saldırıları Türkiye sınırında sona ermeyeceği için ters tepebilir. 
Türkiye Cumhurbaşkanı büyük sahnelere çıktığında köşeli sözlerle konuşmayı seviyor. New York’ta BM genel kurulundaki konuşması da böyleydi.
BM üyelerine  İslam teröristlerine karşı mücadele ve ortaya çıkan  probleminde başarısız kaldıkları, Türkiye’yi yalnız bıraktıkları suçlamasını yapmış olması normal.  Ancak sorunları tek başına çözmeye kalkışıp BM’yi ülkesine sokmayanın Erdoğan olduğunu belirterek gerçeği olduğu gibi ortaya koymak da bizim hakkımız.
Yine BM üyelerine yönelik, bölünmüş, savaş girdabında dönüp duran Suriye ve iktidar kavgası içindeki Irak’la ilgili çözüm bulamadıkları suçlamasını yapması da normal. Ancak ‘Modern Dünya’ya iki yüzlü politika yaptığı suçlamasında bulunabilecek en son kişinin Erdoğan olduğunu da unutmamak gerekiyor. Erdoğan, iki yüzlü politikasıyla terör örgütü IŞİD’in bugünkü gücüne erişmesine çanak tutanlardan biri.
Tayyip Erdoğan, Avrupa’ya gururu kırılmış şekilde sırtını döndükten sonra Batı karşıtı bir polemikle -mümkünse kendi önderliğinde- yeni bir İslam imparatorluğundan söz etmeye başladı.  Ortadoğu’da önderlik yapacak demokratik bir İslam devleti kurabileceği umuduyla desteklenen kişi, İslam devletini kurmayı hedefleyen gerici bir kişiye dönüştü.
IŞİD’in elindeki 49 konsolosluk görevlisinin serbest bırakılması sonrası Ankara’nın terör örgütüne karşı mücadele etmesinin önünde hiçbir engel kalmamıştı ama Erdoğan yine de çekimser davranmasını sürdürdü.  Bölgedeki en güçlü, en vurucu ordu olan Türk ordusu hala ABD’nin başını çektiği ve aralarında Suudi Arabistan ve Katar’ın da yer aldığı beş Körfez ülkesi  tarafından desteklenen Anti Terör Birliği’nin parçası değil.
Erdoğan’ın Orta Çağdan kalma bir halifeliği, komşu olarak kabullenmeye yatkınlığı ne akıllıca ne de uzun vadede kendi çıkarına uygun bir davranış. Türkiye kökenli militanlarıyla  sınır ötesi saldırılarda bulunan IŞİD’e karşı açık tavır almayarak ülkesini riske sokuyor.
Erdoğan’ın terörle mücadele etmemesi terörü ithal etmesi anlamına gelir.  İstanbul Taksim Meydanı’nda yapılan IŞİD eylemleri ve IŞİD’e ait dini simgeli hediyelik eşyaların  uluorta satılmasıyla bu zaten gerçekleşmiş durumda.
Güvenilir bir anketin sonuçlarına göre Türklerin yaklaşık üçte biri IŞİD’in düşüncelerine sempati duyuyor. Bunların büyük bir kısmı da AKP seçmeni.  İslam dünyasının halife ve önderlerini modernleştirme iddiasıyla yola çıkan, hatta buna yaklaştığı düşünülen Erdoğan, önderlik rolünü katil Ebu Bekir el Bağdadi’ye kaptırmak üzere.  Ancak Türkiye halkının yarısından çoğunun IŞİD’e karşı tavır alınmasını istediğini unutmaması gerekli.
Türkiye açık tavır almazsa  IŞİD’in yenilmesi oldukça zor. Erdoğan New York’taki konuşmasında başka devletleri suçlamak yerine IŞİD’e karşı olduğunu açıklamalıydı. Bunu yap(a)mamasının birkaç nedeni var: Birincisi böylesi bir durumda IŞİD’in büyük şehirlerde intikam eylemleri yapacağından korkması, ikincisi  ABD’nin kucak köpeği olarak görülüp imajını yitireceği korkusu, üçüncüsü ise Türk ordusu şimdiye kadar savaştığı PKK milisleri ile aynı safta görünmek, onlarla beraber IŞİD’e karşı mücadele etmek istemiyor.
Erdoğan, IŞİD’e karşı ortak tavır alması halinde özerk bir Kürt bölgesinin hatta Suriye/Türkiye ve Irak’taki Kürtlerin kuracağı bir devletin doğumunda yardımcı olacağı korkusunu taşıyor. [..]
ABD ve müttefiki İslam devletleri, sorunun diyalogla çözülme olanağı kalmadığından IŞİD’i yok etmek için seferber olmuşken Türkiye sorunun nedeninin Bağdat ve Şam hükümetlerinin beceriksizliği olduğunu iddiasıyla kendini bölgenin en güçlü devleti yapacak çözüm yollarını öne çıkarıyor.
Ve bu arada Kürt sorununu da istediği şekilde çözüvermek istiyor. Hem bunları isteyeceksin hem de riske girmeyeceksin... Böyle bir şey hiçbir jeopolitik bölgede mümkün değildir. Bu nedenle Erdoğan acil olarak tarihin hangi tarafında yer alacağına karar vermelidir.

Çeviren: Semra Çelik


IRAK’DA HAVA SALDIRILARI: EN ÖNEMLİ HUSUS FİKİRLERİN ÇATIŞMASI

Daily Telegraph
Başyazı


IŞİD’in güçlenmesine daha fazla tahammül etmek imkansızdı. Britanya’nın sonunda Irak konusunda harekete geçmesinin ardından tüm siyasi gruplar arasında bir rahatlama oldu.
IŞİD’e daha fazla tahammül etmek imkansızdı ve şimdi Birleşik Krallık kendisini uluslararası bir girişim içinde buldu, üstelik bu sefer Britanya halkını da ikna etti. Britanya’nın savaş kararı uzun vadeli ulus inşa etmek veya asker yollamak vaatleri içermiyor. 2003’den farklı olarak ve parlamentoda yoğun bir tartışmanın sayesinde, Britanya halkı neden Irak’ta hava saldırıların gerekli olduğunu daha iyi anlıyor. David Cameron’un Birleşik Milletler’de de dediği gibi, IŞİD “Birleşik Krallığa açık ve net bir tehlike oluşturuyor”, ve Irak hükümetinin yardım talebi cevaplanmış oldu ve Britanya “yasal” bir zemin hazırladı.
Peki şimdi ne olacak? Belli ki Cameron’un tercihi Britanya’nın daha geniş çapta IŞİD’e karşı harekete katılması olurdu, yani Suriye’de de hava hareketi. İşçi Parti Lideri, Ed Miliband’in sert tutumu buna engel oldu. Miliband için IŞİD’e bir ülkede savaş açmak kabul edilir (Irak’ta) fakat diğerinde (Suriye’de) savaş açmak kabul edilemeyecek gibi anlamsız bir tutumu var.
Gazeteci Matthew d’Ancona’nın dediği gibi asıl olan IŞİD’e yönelik saldırının varlığı pek belli olmayan Irak sınırının ötesinde de gerçekleşmesi gerek. Eğer bir komutan kazanmak için gitmiyorsa, o savaşa girmemeli. Kazanmanın tek yolu sadece hava saldırılarla mümkün değil, siyasi bir çözüm de gerek. Çözümün bir parçası bölgedeki ülkelerin terörü finans etmesini engellemek.[...]
Mesela söylemlere göre Katar, Suriye ve Libya’daki radikallere finansal bir destek sunmuş. Katar bunu reddediyor, ama karışık olan Katar vatandaşlarının aşırı uç grupların tanımlamaları batıyla kıyasladığınızda farklı olduğunu kabul ediyor. Irak’taki Eski Britanya Kuvvetler Komutanı Tümgeneral Jonathan Shaw İslam camiasındaki çatışma bölgedeki istikrarsızlığın sürmesine katkı sunuyor diye bir açıklama yaptı. Aracı olan büyük güçler bölgesel ve ilahiyat farklılıklar üzerinde çatışmaya devam ederse barış sağlanamaz. Uzun vadeli bir çözüm için Batı güçler alternatif bir kültür sunması gerek. Şüphesiz ilk adım  IŞİD’i yok etmenin yollarını aramak ve katkı sunmaktır. General Richard Dannatt, İslami Devlet konseptinin itibarını yok etmek önemli ama daha ılımlı ve buna karşı koyacak bir vizyon  da yaratmamızın temelleri mevcuttur diyor. İnanılmaz sayıda gönüllü Britanyalılar IŞİD için savaşa gittiğine göre insanların mantığını ve kalbini kazanmamız sadece Irak ve Suriye bölgesiyle kısıtlı kalmamalı. Politikacılar bu savaşın uzun yıllar süreceğini uyardılar. Tabii ki böyle olmasını dilemiyoruz. Bu savaşın daha çabucak bir son bulması için gerekli askeri ve siyasi baskı uygulanması, bunun yanı sıra mantıklı ve kararlı bir tutum alınması gerek.

Çeviren: Çağdaş Canbolat


IŞİD’İ YENMEK ZAMAN ALACAKTIR

Alain BARLUET
Le Figaro

Koalisyonun politikacıları ve stratejistlerinin tümü hem fikir: IŞİD’i askeri olarak yenmek çok zaman alacak, Barack Obama’nın söylediği gibi “Tamamen yok etmek” ise daha fazla zaman gerektirecek. Yani, aylara, büyük ihtimalle yıllara yaymaktan başka çare yok. Oysa, güçlü olarak örgütlenmiş ve ideolojik temelleri belirgin olan bu hareket ise bu zamanı kontrol ettiği toprakları arttırmak, askeri, maddi ve medyasal güçlerini pekiştirmek için değerlendirecektir.
İşte, koalisyon ülkelerinin genel kurmaylarının karşı karşıya oldukları çelişki budur: Zamana yayılsa bile Irak topraklarında güçler dengesini değiştirilebilmesi için ellerini çabuk tutmaları gerekiyor. “Bu son yıllarda Fransa’nın karşı karşıya kaldığı en tehlikeli düşman IŞİD’dir” diye belirtiliyor savunma bakanlığında. Bu tehlikenin bir çok nedeni var: “Son kuşak” cihadistlerin strateji ve manevra kapasitesi (Hızlı hareket edebilme, intihar eylemleri ya da klasik askeri saldırı gerçekleştirebilme), sosyal basını iyi kullanabilmeleri ve iç ve dış tehditler arasında bağ kurabilmeleri. Saflarında binlerce (2 bin Avrupalı’dan bahsediliyor) yabancı savaşıyor ya da savaştı.
“Bu koşullarda sırtımızı dönüp sessiz kalsaydık, kimse bize hak vermezdi” diye belirtiliyor hükümetten yakın kaynaklar. Bu çekim kapasitesi Canberra’dan Singapur’a, tüm hükümetleri tedirgin eden bir durum. 2013’ün sonundan itibaren, bir kaç ay içinde, IŞİD, blitzkrieg’i (yıldırım savaşı) sayesinde stratejik öneme sahip bir çok şehri (Faluça, Rakka, Niniv, Musul) ve Irak ile Suriye topraklarının 3/1’ni ele geçirdi. 3 bin 500 aracı ve 1000’de kamyonu bulunuyor. Ne kadar da zırhlı saldırıları gerçekleştiremiyorlarsa da cihadistlerin ağır silahları ve tankları var. Savunma bakanlığında hedefin “Irak devletinin toprakları üzerinde kontrolü sağlayabilmesi için IŞİD’i yeterince zayıflatmak” olduğu belirtiliyor.
“Cihadistleri püskürtmek mümkün, ama bu zaman alacak” deniliyor. IŞİD’e karşı, üç eksenli bir strateji planlandı. Öncelikle, ilk hedef bu örgütün büyüme dinamiğini durdurmak. Koalisyon ülkelerinin bombalamaları acil olarak IŞİD’in ilerlemesini durdurdu ve Bağdat ve Erbil’e ulaşmasını engelledi. Ama cihadistlerin bir çok cephedeki baskıları devam ediyor. Fransız hükümeti çevrelerinde “Irak ordusu ve Kürtlerin şu an Musul’u ele geçiremeyeceklerinin kesin” olduğu belirtiliyor. Yani “bugün savaş alanında IŞİD’i püskürtebilecek güçlerin hazır olmadığı” belirtiliyor. Cihadistlerin sayısı ise, geçen haziran da 10 ile 12 bin arasındayken bugün 25 ile 30 bine çıktı. Sünni bir çok kabile onlara katıldı ve dışarıdan “yabancıların” akması hâlâ devam ediyor. Ama büyüyen bu ordunun ilk baştaki bir kaç bin kişilik çekirdek gibi sağlam olup olmadığını artık zaman gösterecek.
Stratejinın ikinci ekseni ise : tehdit altındaki ülkeler (Lübnan, Ürdün, Tunus vs...) güçlendirme ve Gine körfezinden Pakistan’ın kuzeyine kadar bir terörizmin hattının uzanmasına engelleme. Sahel’de bulunan Fransız askerleri kaçakçıları engelleme açısından önemli bir dispozitif, ama “terör kemerine” karşı kapsamlı bir mücadele uzun süreli bir mücadeledir. Stratejinin üçüncü ekseni ise, teröristleri cüzdanından vurmaktır. IŞİD kontrol ettiği bölgeleri gasbediyor, soyuyor, siyah altını ucuz fiyatlara satıyor, bu nedenden dolayı koalisyon rafinerileri bombalıyor. [...] Yalnız “Cihadistler bir bölgeyi ne kadar uzun süre kontrol altında tutarsa, gelirleri de o kadar artıyor” gerçeğini herkes kabul ediyor. Para sayesinde, terörün git gide etkisi azalan bir “devlet” üzerinde askeri ve insani etkileri artacaktır. Suriye meselesinde ise işler daha da karışık. Mesele o kadar karışık ki, Paris buraya yönelik askeri bir hedef belirlemeden kaçınıyor. Şimdilik Washington ile bir “görev paylaşımından” ve “Esad’ın işine yarayabilecek hiç bir şey yapmamadan” bahsediliyor.

Çeviren : Deniz Uztopal

ÖNCEKİ HABER

Türkiye’nin sonu belirsiz savaşı

SONRAKİ HABER

Madem fıtrat neden korumaları var

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa