06 Temmuz 2011 10:29

İktidara yürümek mi, kurultaya yürümek mi?

İktidar ve kurultay denklemi CHP’nin 1990’lardan başlayan siyasal serüveninin temel çelişkisi olmuştur. Deniz Baykal’ın ülke politik tarihine geçen kurultay toplama çabası herhalde iktidara yönelik olsaydı çok daha farklı bir siyasal kompozisyon ortaya çıkardı. 1994 yılında yapılan yerel yönetim seçimle

İktidara yürümek mi, kurultaya yürümek mi?
Paylaş
Ali Haydar Fırat

İktidar ve kurultay denklemi CHP’nin 1990’lardan başlayan siyasal serüveninin temel çelişkisi olmuştur. Deniz Baykal’ın ülke politik tarihine geçen kurultay toplama çabası herhalde iktidara yönelik olsaydı çok daha farklı bir siyasal kompozisyon ortaya çıkardı. 1994 yılında yapılan yerel yönetim seçimlerinde SHP’nin adayları karşısına CHP’nin adaylarını çıkararak AKP’nin o günkü temsilcisi olan Refah Partisi’nin önünü açan Deniz Baykal aslında siyasal doğrultusunu da bir kez daha ortaya koyuyordu: ‘Aslolan partide iktidar olmaktır, diğer iktidarlar geçicidir.’
Deniz Baykal ve ekibinin sonrasında SHP ile birleşmesi yeni bir parti anlayışı ve algısı ortaya çıkarıyordu. Artık SHP’nin çoğu ön seçimlerle siyasete katılmış siyasetçileri tasfiye edilmeye başlanmış ve CHP’yi solda tutacak kanaat önderleri partiden ya ihraç edilmiş ya da etkisizleştirilmişti. Ama bu dikensiz gül bahçesi hiçbir işe yaramadı ve 1999’da CHP baraj altında kaldı. İstemeye istemeye ve kamuoyu baskısıyla genel başkanlığı bırakan Deniz Baykal yine kendi ekibiyle Genel Başkan olan Altan Öymen’i çevreleme hareketine girişti. Bu hareket bilindik delege oyunlarıyla amacına ulaştı ve CHP tekrar Deniz Baykal’ın himayesine kavuştu. Bu süreç sonrasında da tekrar muhaliflere yönelik kıyım başladı, Murat Karayalçın ve Fikri Sağlar ayrılarak SHP’yi yeniden kurdular. CHP’de artık ne sosyal demokrasiyi bilen ne de sosyal demokrasiyi ağzına alabilecek bir kanaat önderi kalmamıştı. Lenin’in söylediği “Bütün iktidar Sovyetler’e” sözü, artık ‘Bütün İktidar Baykal’a anlayışına dönmüştü. Lakin partinin en üst düzeyinden en alt çalışanına kadar herkes Deniz Baykal ve Önder Sav’cı olmasına karşın istenen başarı bir türlü gösterilemiyor, her seçim sonrası bilindik çözümlemelerle CHP’nin aslında başarılı olduğu ortaya konuyordu. Çekilen o uzun söylevlerden sonra halkımız ve CHP seçmeni AKP’nin aldığı yüzde 40’lardaki oyun CHP’nin aldığı yüzde 20’lerdeki oydan daha küçük olduğu sonucuna varıyordu. Bu Deniz Baykal’ın başarısıydı. Ama artık ona en yakın olanlar bile bunun böyle gidemeyeceğini görüyorlardı. Dolayısıyla 2010 yılındaki kaset olayı Deniz Baykal’ın gidişinin asıl nedeni değildir. Asıl neden var olan parti yapısı ve politikalarının tükenen siyasal ve sosyolojik öncülleridir. Dünyada insanların en çok kerhen, istemeye istemeye oy verdiği tek parti CHP’ydi. Verilen her oy ülke iktidarı için değil Deniz Baykal ve Önder Sav iktidarı içindi. Bu durum hiç kimseyi mutlu etmiyordu. CHP’de Baykal ve Sav iktidarı pekişirken ülkede de AKP iktidarı pekişiyordu. Tam bu noktada tarihsel bir kırılma yaşandı. Az çok diyalektiği bilenler Kemal Kılıçdaroğlu’nun gelişinin bir dizaynın parçası olmadığını; tersine Deniz Baykal ve Tayyip Erdoğan’ın anti tezi olduğunu görürler. Kemal Kılıçdaroğlu tarihsel koşulların bir ürünüdür. Baykal’ın anti tezidir; çünkü parti içi iktidarı değil ülkenin iktidarını istemektedir. Tayyip Erdoğan’ın anti-tezidir; çünkü otoriter değil demokratik bir yönetim algı ve anlayışına sahiptir.
18 yıl boyunca parti iktidarını elinde tutan Deniz Baykal ve Önder Sav ekibi her yıl bir broşür üretecek siyasal bir perspektif ve çalışma azmi ortaya koyamamışlardır. Bir yıllık Kemal Kılıçdaroğlu genel başkanlığında 55 milyon basılan 15 rapor, 3 kitapçık, 1 kitap, 20 broşür ve de 1.5 ayda yapılan 300 miting vardır. Buradaki fark parti iktidarının mı istendiğini yoksa ülke iktidarının mı istendiğini açıkça ortaya koymaktadır. Şimdi oy toplayanlar ve imza veren delegeler bilmelidir ki artık ne CHP eski CHP ne halk eski halk. Çünkü CHP’ye oy verenler bir iktidar imkanının olabileceğini gördüler. Halk partide değil, ülkede iktidarı istemektedir. Bütün delegeler zamanında Deniz Baykal ve Önder Sav tarafından belirlenmiş olsa da her delege partisine ve ülkesine karşı olan sorumlulukla mı yoksa kendisini seçenlere duyduğu biatle mi hareket edeceğine karar verecektir. Bu delegenin aynı zamanda nasıl bir ülke ve parti istediğini de ortaya çıkaracaktır. 18 yıldır partide iktidarı elinde tutanlar 180 yıl partide iktidarda kalsalar dahi asla iktidar olamayacaklardır. Ama Kemal Kılıçdaroğlu’na oy veren milyonlar onun sadece ve sadece ülkenin iktidarını istediğini biliyorlar. Seçim gayet açık, ülkenin iktidarı mı partinin iktidarı mı?

*Gazetecilik Doktora Öğrencisi

ÖNCEKİ HABER

Benim annem cumartesi

SONRAKİ HABER

İşçileri ücretlerini ödemeden işten attılar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa