23 Eylül 2014 00:44

Davutoğlu, canlı yayında soruları yanıtladı

Başbakan Ahmet Davutoğlu, NTV canlı yayınında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Davutoğlu'nun açıklamalarının satır başları şöyle:

Davutoğlu, canlı yayında soruları yanıtladı
Paylaş

Başbakan Ahmet Davutoğlu, NTV canlı yayınında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Davutoğlu'nun açıklamalarının satır başları şöyle: 

"Bu tür süreçler çok kritik süreçler. 11 Haziran'dan bu yana hepimiz çok kritik sınavdan geçtik. Bu ilk sınavımız değildir. Şu ana kadar 200'ün üzerinde vatandaşımızı tereyağından kıl çeker gibi aldık. 

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşalarını ülkeye getirmişse herkes bu sevinci yaşamalı. Bu şartlardan vatadanşını alan her ülkenin bireyi kazanır. Dikkatsiz sarf edilen bir sözve süreç sadece vatandaşların kaybına değil, ülkenin itibarının kaybına da yol açar.

FİDYE ÖDEMEDİK

Prensip olarak hiçbir zaman fidye ödemedik. Fidye ödemek bir vatadanşarı kurtarırken başkalarını tehlikeye atar. Ailelerin psikolojilerini, kalan elemanların psikolojilerini, kaçıranları dolaylı müzakere ile psikolojilerini yöneteceksiniz. 

Vatandaşlarımız kaçırıldıktan sonra bir süre rehine tabirini kullanmadık. Rehine tabiri kullanıldıktan sonra pazarlık başlar. Vatandaşlarımızın rehine psikolojisine girmelerini istemedik. 'Onlara rehine muamelesi yaparsanız, başka muamele görürsünüz' dedik."

"NAKIŞ GİBİ BİR STRATEJİ UYGULADIK"

Musul halkı Türklere zarar vermeyi düşünmez. MİT müsteşarı ve ben etkili kişilerle görüştük. Günbegün nakış gibi işleyen bir strateji uyguladık. Libya'dan vatandaşlarımızı transfer ederken çok sayıda aşiretle iletişim kurmuştuk. 

Musul bizim düşmanımız değil, sunniler bizim düşmanımız değil. Irak'ın hiçbir halkı bizim düşmanımız değil. Bizim başkonsolosluğumuz tek yabancı temsilcilik olduğu için Musul halkının sevgisini kazanmıştı. 

Olaylar sırasında bizi asıl zorlayan operasyonlar ve çatışmalar yoğunlaştığında çevre şartlarını kontrol edememek oldu. Ya bir bomba isabet ederse diye düşündük. Türkiye'de süreci zorlayan haberler çıktı. En kritik dönemde gensoru verdiler. Açık oturumda konuşulsun dediler. Neyi konuşacaksınız açık oturumda."

"DİN ADAMLARINI DEVREYE SOKTUK"

Biz IŞİD ile anlaşmışız, cumhurbaşkanı seçiminde bırakılacaklarmış. Onların başına en ufak bir şey gelse bütün Türkiye türbülansa girer. Tüm taşları tek tek kontrol edeceksiniz. Din adamlarını da devreye soktuk. Suriye üzerinden bırakılmalarını da planladık.

"1 DAKİKA UYUMADIM"

Sabah 06.00'ya kadar 1 dakika uyumadım. Hiç uyumadan Şanlıurfa ve Ankara 'ya gidiyorum. Bu bir operasyondır, şimdi söylüyorum. 2 gündür insanların yüzündeki tebessümü görmek bize yetiyor. Büyük bir iş başarıldı.

"BU MİLLİ BİR OPERASYONDUR"

Önemli olan vatandaşlarımızın ülkeye dönmesidir. Operasyonun neticesi önemli. Kardeşlerimizden birinin saç teline zarar gelseydi bildiğimiz her şeyi unuturuz. Zikrettiğimiz tek şey fidye ödemedik, ödemeyiz. Bu milli bir operasyondur. Elimizden gelse ilk gün alırdık. Bir an bile bırakmazdık. 

"ÇOK YAKLAŞTIĞIMIZ ANLAR DA OLDU"

Çok yaklaştığımız anlar da oldu. THY'ye iki uçağı hazır tutun diye söyledik, Temmuz ayında ama olmadı. Birçok kere çok yaklaştık. Ne gerekiyorsa o yapıldı. Her zaman risk vardır. Her yer değişiminde her seçenek masadaydı."

"MİT MÜSTEŞARI ARADI"

O gece Hakan Bey (MİT Müsteşarı) aradı ve 'beklediğiniz müjdeyi kısa bir süre içinde verebiliriz' dedi. Azerbaycan gezisini iptal etmeyi düşündüm. Sonra Öztürk (Musul Başkonsolosu ) aradı. Telefonu açar açmaz 'hoşgeldiniz Öztürk' dedim. O anda bu operasyonun arkasında Türkiye Cumhuriyeti olduğunu anlamasını istedim. Saat 05.30 civarı, Hakan Bey arayarak bizim sınıra geçtiklerini ve güvende olduklarını söyledi. Benzer olaylara bakıldığında sonuca erken ulaştığımızı söyleyebiliriz.

Hangi spekülasyon yapılırsa yapılsın, kendi araçlarımız kullanılarak operasyon gerçekleştirilmiştir. Vatandaşlarımızın canı söz konusuysa gereken her şey yapılır. Ne aldı ne verdı tartışmasına girilmemesi lazım. Bütün Irak'ta Türkiye'ye büyük sempati duyan bir kesim var. 

Herkesin saygı duyduğu, IŞİD'in de Musul'daki konumu gereği üzmek istemeyeceği bir kesim var. Çünkü halk tabanında zemini var. IŞİD'e 'Bu rehinelere zarar vermeyin, onlar bizim emanetimizdir' diyecek herkes devreye sokuldu. 

Rehinelerin tutulmamaları gerektiğine yönelik pazarlıklar tabii ki yapıldı. MİT'e ne gerekiyorsa yapın, talimatı verdim. Bunlar içinde fidye dışında her türlü temas vardır. Kimle temas kurmak gerekiyorsa kuruldu. Ayrıca başka temaslar da olmak zorunda. 

Cumhurbaşkanımızın ve benim ne kadar emek verdiği biliniyor. Ama bazı insanlar var ki onların yüzleri bilinmiyor. O arkadaşları alıp getirenlerin yüzlerini ben biliyorum. Operasyondan 4 gün önce Başbakanlık'ta ağırladım. Bir vatadanşımız onları yolda görse onları bilmez. Kahramanlık budur. Bilinmeyen çok insanın emeği var. Yerel bir unsur olarak bir tanesini zikredeyim. Fark edilince infaz edildiği haberi geliyor. Bunları rahmetle anıyorum. 

'MUHALEFET LİDERLERİ DE ORADA OLMALIYDI'

Acı ve keder anlarında bir arada olmayı bilmeliyiz. Bu anlarda bir arada olamazsak sevinci yaşayamayız. Bundan bir kişi kazanmıyor. Bu nedenle Kılıçdaroğlu 'nun (Musul Konsolosunu) aramasını takdir ettim. Sayın Bahçeli'nin de böyle bir tebriği yaşamasını isterdim ama beni şaşırttı. HDP'lilerin bir açıklama yapmasını beklerdim. Demirtaş, cumhurbaşkanlığı seçiminde gösterdiği herkesi kucaklayıcı tavrı burada da göstermeliydi. Muhalefet liderleri de havaalanında olmalıydı. 

Biz Kobani'den gelen Kürt kökenli kardeşimize kapımızı açtık. 138 bin kişiye kapımızı açtık. Acı da bizim acımız, sevinç de bizim sevincimiz. 

'CEVVAL BİR ARKADAŞ'

Öztürk Bey Musul'a kendisi gönüllü oldu. Bu zor şartlara kendisi gitti. Bu görevlerin hepsinin riski var. Özel harekatçılar canları pahasına korumak için ö bölgeye gidiyor. Bu görevi yapanların hep bir risk payı vardır. Onurlu görevlerdir ama riskleri vardır. Öztürk bu riskleri görerek gitti. Cevaal bir arkadaş olduğu için iki telefonu yanında tutmayı başarmış."

'KAPIMIZI KAPATMAMIZ MÜMKÜN DEĞİL' 

Milletler zor dönemde aldıkları kararlarla tarihe geçer. Bizim milletimizin zor durumdaki insalara kapısını kapatması söz konusu değil. Her milletten insan gelebilir. Böyle bir geçmişe sahipsek bunun gereğini yapmak durumundayız. Kapımızı kapatmamız mümkün değil. 

Bizi Sünni politika takip etmekle suçlayanlar oluyor ama bir toplantımızda dahi etnik köken ve mezhep geçmemiştir. Suriye rejimi yanlıları da geldi Türkiye'ye. Sağ sağlim ülkelerine dönmeleri sağlandı. Ana muhalefet partisi bu konuda bir suçlama yöneltti. BDP'liler de Rojova'ya ilgisiz kaldığımızı iddia etti. Bunların hiçbirisi doğru değil. Bir seferde en fazla mülteci 3 gün içerisinde girdi. Bizim sınırımız tarihin en anormal sınırlarından biridir. Sınırın karşı tarafı vatandaşlarımızın akrabalarıyla doludur. 

Biz sınırımıza gelene bakmayız. 36 bin Yezidi var. Böyle bir ayrım hiçbir zaman olmadı. Onlara tek söylediğimiz; rejimle işbirliği yapmamaları, zulme ortak olmamaları oldu. PYD'nin insani yardım talebine karşılık verildi. 

Ama Türkiye'nin içinde kamu düzenini kimse yok sayamaz. Biz hiçbir zaman Türkiye vatandaşlarının savaşmak için Suriye'ye gitmesini mazur görmedik. 138 bin kişiyi içeri alırken, içerden dışarı gidişlere izin verirsek kamu düzeni kalmaz. Suriye rejimi bizi dinleseydi, Maliki bizi dinleseydi bunlar başlarına gelmeyecekti. Bunların sorumlusu Türkiye değil."

'TÜRKİYE KARARINI KENDİ VERİR' 

Sayın Kerry buraya geldiğinde IŞİD ile mücadele konusu ele alındı. Son dönemde uluslararası basında sanki Türkiye sınavda olan bir tarafta bir şey ıspat etmek zorunda. Türkiye bir şey ıspat etmek zorunda değil. Bütün meseleyi rehinelerle ilişkilendirip rehineler bırakıldığında ne yapacaksınız diye soru Türkiye gibi bir ülkeye sorulmaz. Türkiye kendi kararını kendi verir. 

Birileri bir şey ıspat edecekse uluslararası toplum kendini ıspat etsin. İnsanlar kimyasal silahlarla öldürüldü, bir tek BM kararı çıkarılabildi mi? Hükümetimizin IŞİD'e terör örgütü demediğini söylüyorlar. Biz 13 Ekim 2013'te Bakanlar Kurulu kararıyla IŞİD'i terör örgütü ilan ettik. Daha ortada Musul baskını yoktu. IŞİD'e karşı tutumumuz aşikar. Ama niyetleri başka. Rehinelermiz ordayken bize bir şey söyletip, bizi problemin parçası haline getirecekler. Bizim kaygılarımız ve ulusal çıkarlarımız var. 

Rehineler bizim birinci önceliğimizdi. Şimdi esas meselemiz, bölgede huzur ve istikrarı sağlayacak yaklaşımın sağlanmasıdır. Mesele Suriye halkının sahipsizliği. Esad sahip çıkmadı katletti, uluslararası toplum sahip çıkmadı, muhalefet zayıfladı. Aynı şey Maliki için geçerli. Sünni kesimi dışlamayın dedik, eleştirildi. Sünni siyasetçiler dışlandı, Sünni siyasetçi kalmadı. Bu IŞİD'i sahiplenmek değil. IŞİD en büyük zararı İslam'a veriyor. ÖSO'yu desteklememenin bedeli ağır oldu. 

Türkiye'nin öngörüleri hep doğru çıktı. Aradaki gri alan yok edildi. Suriye Ulusal Konseyi zayıflatıldı. Muhalefeti Cenevre 2 sürecine katılmaya ikna ettik. Bu hat üzerinde büyük kitleler kendilerini sahipsiz zannediyor."

"AVRUPA'NIN 3 YILDA ALDIĞI MÜLTECİYİ 3 GÜNDE ALDIK"

2012'de Ortadoğu'da demokrasi rüzgarı esiyordu. Şimdi terör rüzgarı esiyorsa demokrasinin arkasında durmayanlar kendilerini sorumlu hissetmeli. Biz şimdi tüm dünyaya ne kadar mülteci alacaksınız diye sorarız. Avrupa'nın 3 yılda aldığı mülteciyi 3 günde aldık. Riskleri göz önüne alarak mültecileri misafir ettik. 

Irak ordusu yüzde 95 nisbetinde tek mezhepten oluşuyor. Böyle bir yapının sürdürülmesi mümkün mü? Bizim arzu ettiğimiz şey 2012'de kaybedilen demokrasi dalgasının tekrar oluşturulmasıdır. 

Bölgede çok dinamik bir süreç var. Rehinelerimiz orda olduğunda bazı konuların gündeme gelmesi güvenliklerini tehlikeye atıyordu. Türkiye'nin sınırda bir güvenlik kuşağı ve uçuşa yasak bölge oluşturmasını ilk defa 2 sene önce teklif ettik."

Her hava bombardımanı mülteci dalgası olşturuyor. Bunları Amerikalılarla konuştuk. Bu çevrede birkaç ülke dışında kendi ülkesinin bütününü koruyacak ordu kalmadı. Türkiye böylesine karmaşık coğrafyada güvenliğinin riske edilmesine izin vermez. Böyle bir coğrafyada güvenlik gözardı edilemez. 

ORTAÖĞRETİMDE BAŞÖRTÜ 

Türkiye'nin belirli gündemde olan konuları var. Her alanda özgürleşme ve demokratikleşme çabası var. Bunu sadece başörtüsünün kaldırılması olarak görülmemeli. Özgürlüğü sınırlamaya kalkanlar 'birilerine baskı olmaması' gerekçesini kullanır. Birisinin muhtemel baskı görmemesi için fiili baskı uygulanıyor. 10 sene önce memurlar arasında başörtü takılınca kıyamet kopacağı söyleniyordu. Şu anda hiçbir yerde gerilim yok. Böyle bir özgürlük anlayışı yok. Herker kendi hayatını yaşar."

ÖNCEKİ HABER

2014 Iğdır seçimlerinden bugüne: YSK’yi kim denetleyecek

SONRAKİ HABER

Suriye’deki IŞİD hedeflerine hava saldırısı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...