21 Eylül 2014 19:56

Yüzeyde

Bir grup erkek evde oturmuş film izliyorlar. Daha doğrusu, kolay kolay izleyemiyor, zorlanıyorlar. Sonunda kimi tavla oynamaya karar veriyor, kimi başka şeyle ilgilenmeye. Filmi de neden beğenmediklerini kısaca birbirlerine anlatıveriyorlar. Karakterler oturmamış, hikaye zayıf, bir filme dair söylenebilecek kolay akla gelen yorumlardan bazıları. İçlerinde sessizce durup yorum yapmayan, yönetmen olan. İzledikleri film, bir Tarkovski filmi.

Yüzeyde
Paylaş

Çağdaş GÜNERBÜYÜK

Bir grup erkek evde oturmuş film izliyorlar. Daha doğrusu, kolay kolay izleyemiyor, zorlanıyorlar. Sonunda kimi tavla oynamaya karar veriyor, kimi başka şeyle ilgilenmeye. Filmi de neden beğenmediklerini kısaca birbirlerine anlatıveriyorlar. Karakterler oturmamış, hikaye zayıf, bir filme dair söylenebilecek kolay akla gelen yorumlardan bazıları. İçlerinde sessizce durup yorum yapmayan, yönetmen olan. İzledikleri film, bir Tarkovski filmi.

Bu sahnenin geçtiği filmin adı ise, Neden Tarkovski Olamıyorum. 21. Altın Koza Film Festivali’nde Yılmaz Güney Ödülü’nü aldı, yönetmeni Murat Düzgünoğlu da Film Yönetmenleri Derneği jürisinin en iyi yönetmen ödülünü. Bir türlü ilk sinema filmini çekmesinin önündeki engelleri aşamayan yönetmenin, arkadaşları, sevgilisi, ailesi ile, bir de piyasaya iş yaparken geçirdiği birtakım vakitler var filmde.  

Filmdeki Tarkovski’yi “gömme” timi kadar acımasız olmak mümkün değil, festivalin ulusal yarışmasındaki filmleri izlerken. Yapılacak her yorum, çok daha merhametli olacak mutlaka, ne kadar eleştirirseniz eleştirin. Küçük bir umut ışığı, güzel bir görüntü, eğlenceli bir sahne, başarılı bir diyalog görüp sevinçle birbirine anlatmak, daha yaygın bir eğilim. Ufak tefek hatalar hakkında konuşmak mümkün değil. Bir filmi tam değil, yarım bir eser olmaktan bile alıkoyan, en yapılmayacak yanlışların yanında...

Yüzüncü yılı kutlanan Türkiye sinemasında, film sayısı arttıkça içlerindeki nitelikli filmleri daha da zorlaştığı son yıllarda konuşulan bir mesele. Adana’dan görünen de yine, herhalde bu Altın Koza’nın, ulusal yarışma bakımından, en zayıf yıllarından biri olduğu. Yeni bir şeyler denemekten kaçmak filmlerin çoğunda ortak özellik gibi duruyor. İlk filmini çeken gencecik yönetmenler bile, tüm olumsuz anlamlarıyla “yaşlı” bir kafayla eskimiş bir sinema anlayışına ait filmler çekmeyi tercih ediyor. Defalarca tekrarlanmış hikaye kalıplarını yinelemek, dizi estetiğini bile zar zor yakalayan bir beceri yoksunluğu, birçok filmde karşımıza çıkıyor. Toplumsal, insani duyarlılığı olan filmler de var; onlarda da zaten bilinen önermeleri, hiç inceltmeden, ikna edicilik katmadan, kısacası hakkını vermeden sığ bir şekilde ortaya koyma eğilimi ağır basıyor.

O tek boyutlu, dağınık, özensiz, yüzeysel filmleri tek tek konuşmak için yer, vakit, mecal, lüzum da olur belki sonra. Genç, deneyimsiz yönetmenler bir yana, yarışmada usta bir yönetmen de var, derin, ince, büyük filmlerinden bildiğimiz Derviş Zaim. Onun Balık’ı bile şaşacak derecede zayıf bir film, artık gerisini siz düşünün. Bir gölü korumak gerektiğini anlatmaya çalışıyor kendince. En iyi senaryo ödülünü aldı; hikayesi şu: Gölü seven, ona iyi davranmak gerektiğini savunan kadınla, daha büyük para kazanmak uğruna ona zarar vermekten çekinmeyen kocası arasında bir mesele. İkisi de hasta çocuklarının iyileşmesi için kendilerince bir yol tutturuyor. Gölde balık bulmak mesele. Doğanın düşmanı kapitalizm değil, umursamaz ve gariban insanlar, haklı olanlar da batıl inanç sahipleri diye özetlense, ayıp olmaz. Görüntülerde, kurguda, oyunculuktaki özensizlik hayret verici. Diğerleri için de açıklayıcı olan şu; yüzeysellik, daha en başından, fikri itibariyle dahi filme egemen olunca, her unsuruna sirayet ediyor.
Derinlere bakan zaten yok. Yüzeyde hayatı, ara ki bulasın.

ÖNCEKİ HABER

Merhaba Kobanê

SONRAKİ HABER

Sultan kelebeklerinin yaşamı tehdit altında

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...