17 Eylül 2014 18:52

Direnişin 13. günü

Direnişimiz ekmeğimizi geri alabilmek içindir. Onun için buraya kim gelirse gelsin biz ona derdimizi anlatacağız,sesimizi bir yerlere duyurmaya çalışacağız. Sesimiz duyulana kadar da bu direnişimizden vazgeçmeyeceğiz

Direnişin 13. günü
Paylaş

Ahmet BOZKURT
Wan


Yazın gelmesiyle başlayan aşırı sıcakların arasında beklenmedik bir anda yağmur yağması şaşırtır, sevindirir insanları. Ama bu gece yağan yağmur pek de sevindirmedi beni. Sigara içmek için çıktığım balkonda fark ettim yağmuru. Az da olsa gelen toprağın kokusunu içime çekmeden aklıma takıldı direnişte olan işçiler…

Yıllardan beri dünyanın her yerinde ekmek davası için insanlar gerçekleştirdikleri eylemler, grevler, yürüyüşlerle seslerini duyurmaya çalıştılar. Bunlardan bazıları seslerini duyurdu bazıları duyuramadı. Ama ne olursa olsun ekmek davası denildiğinde ucunda ölüm de olsa bu eylemler, grevler hep sürmüştür. İşte bunlardan bir tanesine değineceğim. Biraz amatör, tecrübesiz ama umutlu…

DİRENİŞ BAŞLAMIŞTI ARTIK

14 Haziran günü Van'da İŞKUR bünyesinde işe alınan 7286 depremzede işçinin işlerine son verildi. İşçiler bir anda işsiz kaldı ve ne yapacaklarını düşünmeye başladılar. Yapılacak belliydi. Daha önceden kendi kurdukları ve 3 yıldır kendi imkanlarıyla ayakta tuttukları dernekte pankartları hazırladılar, toplandılar ve merkezde bulunan Feqiyê Teyran Parkı'na geldiler. Direniş başlamıştı artık.

İlk birkaç gün pek seslerini duyuramasalar da direnişteki seslerine yavaş yavaş kulak veren olmaya başlamıştı. Yazın sanayide çalıştığım için direnişin 3. gününe kadar direnişten haberim yoktu. Parkın önünden geçerken tesadüfen gördüm ve yanlarına gidip konunun ne olduğunu anlamaya çalıştım. Konuşacak birini ararken herkesin bir kamera etrafında doluştuklarını gördüm. Sermaye kanallarından birinin muhabirini göndermişler. Yüzü asık, istemeyerek geldiği belli olan muhabir arkadaş birkaç soru sorup sadece birkaç dakika çektiği işçilere bir güle güle demeden kamerasını kapatıp hızlı adımlarla uzaklaştı parktan.

SESİMİZ DUYULANA KADAR VAZGEÇMEYEVEĞİZ

Bir an göz göze geldiğim esmer hafif kilolu bir işçiye; 'Verecek mi televizyonda sizi?' diye sordum. 'Verirse güzel olur, vermezse de canı sağolsun.' deyip sigarasını söndürdü. Hevesini kaçırmadan sohbet etmek istediğim abi bana bozulmuş olmalı ki arkasını dönüp gitti. Toparlamak için gidip yanına oturdum. Amacım hevesini kırmak değildi. 'Abi, bu kanallar patronların, verir mi hiç senin direnişini.' dedim. Kırgınlığını göstermek için yüzüme bakmadan konuşan işçi abi söze başladı. 'Biz burada hiçbir siyasi partinin, örgütün kolu değiliz. Direnişimiz ekmeğimizi geri alabilmek içindir. Onun için buraya kim gelirse gelsin biz ona derdimizi anlatacağız, sesimizi bir yerlere duyurmaya çalışacağız. Sesimiz duyulana kadar da bu direnişimizden vazgeçmeyeceğiz.'


Dürüst ve temiz bir direniş sergilemek istiyorlar, kimsenin rengine, çizgisine bakmıyorlar. Hiçbirinde tecrübe yok ama her şeyi paylaşarak eşit bir şekilde direnişlerini sürdürmeye çalışıyorlar. Sanırsınız ki yıllardır fabrikalarda örgütleniyorlar. Ama öyle değil. Ekmeğinin peşinde olanlar, ne yapacaklarını fikir birliği ile yapıyorlar.

BEKLENMEDİK BİR ANDA GELEN YAĞMUR

Yıllardan beri ezilmeye mahkum olmuş işçi sınıfının bir nevi küçük ayaklanmasıydı bu benim için. Kürdistan'da, Van'da ilk defa karşılaştığım bu direniş beni derinden etkiledi. Pratikte de yaşadığım bu ezilmişlik beni ister istemez direniş parkına çekiyordu. Hiçbir şey yapamıyorsam bile en azından yan                  larında olduğumu göstereyim diyorum kendime. Ama hayır, işçinin emekçinin her gün daha çok ezildiği, öldürüldüğü, ölümün işçinin 'fıtratında olduğunun' söylendiği, ekmeğinin kesildiği ve bunlar yetmiyormuş gibi dilinin, kültürünün yasaklandığı bu kapitalist sistemde oturmak olmaz. Elinden geldiğinin değil daha fazlasının yapılması gerekilen bir zamandır. Bugün, tek derdinin ölmeden evine, çocuklarına bir ekmek götürmek olan işçi sınıfının eli, ayağı, gövdesi olup onlarla birlikte sömüren, öldüren, ezen, işçinin emekçinin ekmeğini çalan zihniyete karşı tek vücut olup mücadele etme günüdür. Gün hiç beklenmedik sıcakta gelen yağmur gibi uyanan işçinin günüdür. Gün işçinin iktidarının filizlerini atma günüdür.


'BİZİM GAZETEMİZ'

ARADAN 10 gün geçti. 13. gün öğle saatlerinde elimdeki gazetelerle direniş parkına girince hepsi bana yöneldi. 'Haberimiz çıktı mı' sorusunu sordular. Oturan her gruba verdiğim gazetede kendi haberlerini görünce çocuk gibi sevindiler. Arkadan yaşlı bir dayı seslendi 'Oğlum kimin gazetesi bu.' Cevap vermeden lafa atlayan, üzerinde 'Davamız Ekmek' sol tarafında da Ayet-el Kursi takılı önlüklü işçi dayı; 'Bizim gazetemizdir' deyince son bir haftadır arkadaşlarımın yaptığı çalışmaların işçilere verdikleri desteklerinin bir meyvesi olduğunu görmüş oldum.

ÖNCEKİ HABER

Grev bize de öğretti

SONRAKİ HABER

Maden ocaklarından cam fırınlarına ertelenmiş gençlik

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...