05 Temmuz 2011 08:32

KESK ve bürokratikleşme

KESK literatüründe devrimci dinamikler olarak adlandırılan oluşumların kısaca devrimci demokratların TÖS deneyiminden bu yana memur örgütlenmesinin tarihsel sürecini sahiplendiğini bundan onur duyduğunu biliyoruz. 1980 sonrası  yeniden örgütlenmeye başlayan kamu emekçilerinin  fiili meşru mücadele hattını temel alması i

KESK ve bürokratikleşme
Paylaş
Mustafa Güven

Kamu emekçi sendikalarının (KÇP- KÇSP-KÇSKK) 1996’ya kadar olan kuruluş bölümü, fiili meşru mücadele, sendikal hakların ve bilincin, temel demokratik taleplerin yükseldiği kamuoyunda itibar kazandığı hatta giderek sınıf hareketinin motor gücü olarak tanımlandığı yıllardır. Ancak bu motor güç belirlemesinde sınıfın diğer kesimlerinden kendini yalıtan kendini işçi sınıfından ileri gören bir yan vardır. Bunda ülke çapında bir çok eylemin çağrıcısı olma pratiği ile içindeki devrimci dinamikler üzerinde SSCB’nin dağılmasının ideolojik etkisinin kendini göstermeye başlaması ve yeni bir devrimci sınıf arayışı tartışmalarının rolü vardır: Bir nevi toplum mühendisliği.

1996-1999 yıllarına bakıldığında kurulmuş olanın, emek ve demokrasi mücadelesinde önemli hatta kendine öncü rolü biçen bir hareketin direksiyonu nereye kıracağı önem kazanmıştır. Emekçileri sağ, sol, dinci demeden harekete geçirebilen meşru , fiilen tek bir sendika gibidir KESK. Yani kabaca hareketin kendisi bir sendika gibidir.

Kendi memurlarının yeniçeriler gibi kazan kaldırması devletin ve emekçileri yedeklemek isteyen düzen partilerinin gözünden kaçmaz. Benim memurum yoksa benim sendikam olmalıdır… Grevsiz TİS’siz bir sendika hakkının kabul görmesini sağlayacak sürecin emekçileri bölmekle başladığı bir gerçektir.

Kuruluş aşamasında sendikalarda hangi grubun yönettiğinden çok üzerinde mutabık olunan demokratik bir sendikanın kurulması ve yürütülen mücadelede sistem karşıtlığının ortak değer olduğu görülmektedir. Dolayısıyla kimin yönettiğinden çok mücadelenin kendisi önemli olmuştur. Dava budur.

Sendikaları kurduk nasıl yöneteceğiz, misyonumuz nedir? Sınıf sendikacılığı mı, sınıf ve kitle sendikacılığı mı, demokratik muhalefet sendikacılığı mı, toplumsal muhalefet sendikacılığı mı? Kurulduğunu, kabul edildiğini bilmekle daha da artan bu tartışmalar kamu emekçi hareketinin nereye evrileceğini de belirlemiştir.

1996-1999 dönemi yükselen kamu emekçi hareketini kimin yöneteceğinin önem kazandığı herkesin (devrimci dinamikler)düşüncesini ifade ettiği ancak kuruluş dönemi kadar apaçık bir netliğin olmadığı pratik olarak da “toplumsal muhalefet” anlayışının harekete egemen olduğu tespit edilmelidir. Alınan tüm kararlarda emekçiler ve demokrasi güçleri kadar devletin bakışı da hesap edilmektedir.

İnce Kırmızı Hat: 4688’in çıktığı 2001 yılına kadar İki önemli karar iki dönüm noktası hem demokrasi mücadelesi hem de sınıf hareketi açısından önemlidir. Bunlardan bir tanesi ülke çapında alınan  “18 Nisan AntiFaşist Demokratik Türkiye” miting kararının Gazi olayları gerekçe gösterilerek  iptal edilmesi. Bir diğeri 1999 düzce depreminin gerekçe gösterilerek eylemin iptal edilmesi. Eylem kararının doğru olup olmadığı bir yana içinde sermaye sınıfının da yer aldığı toplumsal çıkarlar gözetilerek, ezilenlerle ezenler arasındaki uzlaşmaz çelişkinin niyetten bağımsız olarak ezen lehine sonlandırılmasıdır. Sistem karşıtı olanlar sistem içinde yer tutmayı tercih etmişlerdir. 4688 sayılı Yasa’nın çıkmasına varan süreçte iptal edilen ya da ilerletilemeyen eylem kararlarında toplumsal muhalefet anlayışının egemen olduğu bir gerçektir. Eğer uluslararası anlaşmalar, İLO’lar, yasa taslakları, başbakanlık genelgeleri varsa bunları uygulamayan hakim güçlere karşı demokratik teşhir, kamuoyu oluşturma eylemleri vardır. Bir çok grev ya da iş bırakma eylemi dahi hak almaktan öte yönetenleri teşhir eden yönüyle ağır basmıştır.

Bu anlayış KESK’teki bürokratikleşmenin düşünsel alt yapısını da oluşturmaktadır. KESK’in kuruluş  yıllarına kadar hareketi besleyen devrimci hareketlerin kurulduktan sonra onu bir siyasal mevzi olarak görmesi, grupçuluğu beslemiş bunu bazen tek çare görmesi ise bürokratikleşmenin diğer bir ayağını oluşturmuştur.

Türkiye’de demokratikleşme isteyenlerin sendikada emekçilerin iradesini gruplar bürokrasisi ve bir takım temayüllere terk etmesi görmezden gelinebilir mi?

Bu soru yukarda da belirttiğimiz gibi kamu emekçi hareketinin sendikalaşmasında yükseltilmesinde devrimci grupların (devrimcilerin) belirleyici olduğu genel kabulü üzerine sorulmaktadır. Yoksa sendikal-sınıfsal hareket devrimci gruplardan ibaret değildir. Ancak bu kabul doğru ise neden KESK ve bağlı  sendikaların kongreleri emekçilerin talepleri yerine merkezi ittifaklar ve bu ittifakların nasıl oluştuğu tartışmaları ile geçmektedir?

GRUP TEMAYÜLLERİ

Nitekim KESK’in en demokratik mekanizmaları  dahi bu grup bürokrasisi tarafından işlemez hale gelmiştir. Grupların işlemez hale getirdiği İşyeri Temsilciler Kurulu, Merkez Temsilciler Kurulu,  Danışma Meclisi vb. kurulların yerine, kimi zaman daha demokratik bir sendika için yeni kurullar önerilmektedir. Emekçilerin birliğini sağlayan, karar mekanizmalarının önünü açan aşağıdan yukarıya bir demokratik örgütlenme terk edilmek istenmektedir. Emekçilerin talepleri, iradeleri, kararları bu kurullara hakim olmadıkça kurullar ne işe yaramaktadır? KESK’te bilinen taciz olayının açıkça tartışılamaması grup temayülleri ile geçiştirilmesi bizi ideolojik olarak ayrıldığımız bir çok hiyerarşik örgütlenme ile biçimsel olarak aynılaştırmamış mıdır?

Bazen biçim özü belirlemektedir...Gruplar bürokrasisi KESK’in ortaklaşan ilkelerinin, mücadelenin kendisinin yerine kendini ikame etmiştir. Son üç dönemdir yaşanan KESK ve bağlı sendikaların kongrelerinden mücadele kararları almak yerine aslında kazananın yenildiği süreçlerin yaşanması, kongrelerden küçülerek çıkılması bunun en belirgin göstergesidir. KESK fiilen oluşan bürokratik yapısı  ile mücadele merkezlerinin emekçilerin karar mekanizmalarının sesi ve temsilcisi olmaktan hızla uzaklaşmaktadır.

BÜROKRATİZME KARŞI EMEKÇİLERİN BİRLİĞİNİ SAVUNMAK

Gruplar bürokrasisi bugün KESK ve bağlı sendikalarının delege, temsilci ve aktivistlerinin son yıllarda sıkça eleştirdiği, ancak kimi zaman “Böyle gelmiş  böyle gider” diyerek küskünleşip geriye çekildiği, kimi zaman sözlü olarak eleştirilmekle kalan ancak hayata geçirilemeyen nedense devrimci grupların vazgeçemediği bir olgudur. Yani artık emekçiler bunun farkındadırlar ve grup sempatizanları da dahil olmak üzere çok ciddi eleştirmekte, sade emekçi bu ayrılıkçı yaklaşıma bir türlü ne adına olursa olsun anlam verememektedir. Bunun bir nedeni grupların tabandan mücadelenin kendisinden hem fiilen hem de düşünsel olarak kopmasının yanı sıra ısrarla kendi grupçu çıkarını emekçi iradesinden önde görmesinden kaynaklanmaktadır. Nitekim grup ittifakları tartışmalarının asla bir program tartışmasına dönüşmemesi hatta bir siyasal hareketin yansımasından çok sendika içi gruba dönüşmesi; dolayısıyla sendikal bir grup olarak da koltuğa kilitlenmesi doğal addedilmektedir. Devrimci dinamikler çoğu zaman kendi tabanlarının zıttı kararlara bu şekilde imza atabilmektedirler. İşte grupçuluk kendi siyasetinden uzaklaşan bürokratik bir süreç olarak da görülmeli ve grupçuluğa karşı mücadele edilmelidir. Çünkü bu dönemde grupçuluk ile emekçilerin çıkarları çok fena çatışmaktadır.

Kamu emekçi hareketinin her statüden, her din ve milliyetten emekçinin mücadelesini birleştirme iddiası, bürokratizme karşı emekçilerin birliğinin, iş yerlerinde, mücadele merkezlerinde sağlanması ve onların aldıkları kararların hayata geçmesi ile başarılabilir.

‘EKSİKLİKLER’ KONGRESİ

KESK 7.Olağan Genel Kurulu, tamamlanması düşünülen“eksiklikler”, sonradan uzlaşılması düşünülen “tüzük” değişiklikleri ile sona eriyor. Kongrenin 2. günü zengin, bir çok konuyu ele alan delege konuşmaları ile başladı. Ülkede tartışılan her konunun başta Kürt sorunu olmak üzere, çevre sorunundan, işsizlere, kenar mahalle yoksullarından emeklilere, çocuklardan, Orta Doğu halklarına, özel istihdam bürolarına kadar en ilkesel bir biçimde dile getirilmeye çalışıldı. Ne yazık ki bu kongreye yansıyan bu düşünsel zenginliğin bir mücadele programına aktarılamayacak tarzda kongre tartışmalarının dizayn edilmesi ise sanırız bir “eksiklik” olarak nitelendirilecektir. Konu başlıklarının arasında KESK’i ve emekçileri bekleyen somut tehlikeler, Toplusözleşme süreci, personel rejim yasası ve iş yerlerinin durumunu da ele alan delege konuşmaları da mutlaka ki oldu. Ancak kongre konuşmalarının 2. yarısına KESK tüzüğünde yapılacak değişiklikler damgasını vurdu.  110 delege imzası ile önerilen KESK tüzük değişikliği, tüzük taslağının hiçbir sendikal kurulda tartışılmaması, KESK MYK’sına iletilmemiş olması bir yana kongre delegelerinin dahi elinde tüzük taslağı olmadan duyumlar üzerinden tartışmak zorunda bırakılması ve çoğunluk oyu ile geçirilmesi önem(li)siz başka bir “eksiklik” olarak değerlendirilmeye bırakıldı.

BÜROKRATİZME KARŞI BÜROKRATİZM KAZANDI

KESK’in örgütlenmesindeki sorunların, İşyeri Temsilciler Kurulunun, Danışma Meclisinin, Merkez Temsilciler Kurulunun işletilmesinin nedeni grupçuluk olarak tespit edilirken, çözümün ise iş yerleri ile hesap alıp verme ilişkisinde olan bu kurulları bay pas ederek gruplar tarafından temsiliyeti sağlanan KESK Genel Meclisinde aranmasının bürokratizm olmaması bir eksiklik;  sözde demokratikleşme arayışının tüzük değişikliğine itirazı olanlarla uzlaşmaya dahi yanaşılmamasında görülmesi küçük bir eksiklik; ayrı bir tüzük kurultayının örgütlenmesinin reddedilmesi ve KESK’in Anayasasının adeta yangından mal kaçırırcasına

2 grubun oy çokluğuna dayanarak geçirilmesi ise bir başka “eksiklik” olarak algılanmalıdır!  KESK Kongresinde Merkezi ittifakı oluşturan grupların nedense acil durum olan toplusözleşmeyi yakın ciddi hazırlık yapılması gereken bir süreç olarak görmeyip, buna ilişkin tüzük veya program önerilerinin olmaması dikkatten kaçan bir eksiklik; ancak Anayasaya ilk defa giren Toplusözleşme maddesinin işletilip işletilmeyeceği ama ne olursa olsun her halükarda uzlaşmazlığa varıldığı tarihte yani emekçilerin gözü kulağı sende iken (eylül, ekim) bir grevi örgütleme meselesini KESK’in en üst organı olan KESK Genel Kurulunun görevi saymamak, fakat bu Genel Kurul tarafından belirlenen KESK Genel Meclisinin değerlendirilebileceğini söyleyerek kongrede grevi reddetmek sınıfa ihanettir. AKP’nin sipariş anayasa hazırlatmasına, çoğunluk dayatmasına, vesayetçiliğe karşı demokratik bir anayasa hazırlanmasını savunan emek ve demokrasi güçlerinin bu tutumunun, kendi evi olarak gördükleri KESK’te yapmamaları arasında bir zihniyet ilişkisi kurmak mutlaka bir eksiklik olacaktır. Grupçuluk üzerinden oluşan merkezi ittifakların ise ilginç bir biçimde yüzde 10 barajına benzemesi hatta çıtayı daha da yükseltmesi yanlış bir benzetme de olabilir!

*KESK Delegesi

ÖNCEKİ HABER

Raşit Kara Şiir Yarışması sonuçlandı

SONRAKİ HABER

Bir şairi uğurlamak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa