14 Eylül 2014 09:20

Trajedi aritmetiği

Oysa biz de patronlarımız, işverenlerimiz ve politikacıların yaptığı gibi sadece sayılarla anlamaya çalışıyorduk onu, bir işaret bekliyorduk. Cebi boş olan bizler için sayılar ne ifade edebilir ki? Bizim gibi varlık dünyasından uzak olanlar için umudumuz da, acılarımız da sonsuz değil mi?

Trajedi aritmetiği
Paylaş

Hakan ERDOĞAN

Yalnızca Shakespeare'in yazdıklarında değil, yaşanan tüm trajedilerde kötü adam olayın içindedir. Trajedi, korkunç emellerin, kirli hesapların, sinsice yapılan planların olduğu yerde yaşanır; buna kuşku yok. Bir yerde sürekli ölümcül rezaletler yaşanıyorsa, insanlar masumca oturdukları veya dolaştıkları sokaklarda, caddelerde,  köprülerde, bahçelerde hayal dünyamıza sığamayacak tuhaflıktaki durumlarda canlarını yitiriyorlarsa Allah korumuş, korumamış meselesi değildir ortadaki. Sorun, kazanın, nazarın, dikkatsizliğin çok ötesindedir.

Bir ülkede savaş 30 sene sürüyorsa bu, oradaki yöneticilerin iktidarlarını bitmeyen kavgalar üzerine kurdukları anlamına gelir. Bir ülkedeki doğal afetlerde sayısız insan ölüyorsa bu, oradaki yöneticilerin denetimle ilgili işlerini çıkar gözeterek yapmadıklarını gösterir. Eğer bir ülkede tabiat kesintisiz şekilde tahrip ediliyor, su kaynakları kurutuluyor, şehirlerin içinde sıkışıp kalmış yeşil alanlar dahi inşaat yerleri haline getiriliyorsa bu, oradaki yöneticilerin açıkça rantçılığa yöneldiklerini gösterir. Bir ülkedeki toplumsal olaylarda gencecik insanlar rahatlıkla vurulup öldürülüyorlarsa bu, o ülkeyi yönetenlerin kendi koltuklarından başka şey düşünmediklerini gösterir.

Elinizdeki formüle bütün öğeleri koyup hesabınızı yapın. Denklemin sonucunda sömürgeciliğin hizmetkârları haline gelmiş, halkına sırtını dönmüş insanlar bulamıyorsanız kesinlikle hata yapmışsınızdır. Çektiğimiz acıları, yitirdiğimiz umutları, hiç bitmeyen üzüntülerimizi de katın; işleme girsin. Ne varsa ölçüp biçelim. Zira eksilerin dediği gibi: “if something exists it can be measured”, yani “Bir şey mevcutsa o ölçülebilirdir.” Ne de olsa, yaşamlarımız tüm ayrıntılarına kadar sayısal olarak hesaplanabilir. İlkokulda arkadaşlarımızla yaptığımız kavgaların, verdiğimiz selamların, sevdiklerimizle aramızda geçen konuşmaların, coşkumuzun, kabahatlerimizin integrali, türevi çıkartılıp, logaritmik fonksiyonlarıyla tüm düzlemlere uzatılıp yıllarla çarpılabilir. Hayatlarımız böylelikle hep birlikte veya tek tek formüller içine sokulabilir.

Lakin bu dönemde olan biteni anlamak için bundan daha kötü bir zamanlama olamazdı. Her gün daha kötüye giden toplumsal ve yönetimsel durumun mekanizmalarını çözümlemek, olayların hangi manaya geldiğini ortaya çıkarmak bu kafayla mümkün değil. Zekânın şu anda hiçbir işe yaramadığını itiraf etmek gerekiyor belki de. Veya okumuşlar, eli kalem tutanlar zekâlarını nasıl kullanmaları gerektiğini bilmiyorlar şu anda. Muhalif olan her birey, iktidarın bitmeyen zulmü karşısında hasta bir meyve gibi çaresiz. Bu bir rüyaysa eğer, onu gören bizler uykunun dışına itilmişiz. Doğanın içindeki uyumun bile müjdecisi olan matematik, çok başka, daha tehlikeli bir şey artık. Tüm yakıcılığını, kırıcılığını kuşanmış; denklemler kurup dünyayı romantize etmeden irdelemeye çalışan bizlere aman vermiyor!

ÖLÜLERİ PARA GİBİ SAYMAK

Çoğumuzun hayatına vergi iadesi zarflarıyla giren, ne kadar katı görünse de bir yandan göz kırpıp umut dağıtan matematikle ilişkimizin bu kadar sert olacağı aklımıza gelmezdi. Matematiğin kirli ellerde ne kadar acımasızlaştığı, ilk olarak Soma’dayken dikkatimizi çekti. Ölenlerin sayıları o kadar fazlaydı ki, yitip giden hayatlar birer birer sayılara dönüşüyorlar; arkalarında bıraktıkları sonsuzca kederi, çileyi tanımsız, belirsiz kılıyorlardı. Bu defa, sayılamayan, hesaba konulamayan şey yok hükmündeydi! Çekinmeden yaydıkları şiddetleriyle etrafı iktidar mensuplarının sardığı o günlerde anladık ki Soma bir milattı. Bundan sonra 300’ün altında hiçbir sayının ölüm adına değer ifade edemeyeceği, binlerin bile bir defada katledilebileceği bir ortamı meşrulaştıran bir olaydı. O yüzden işçilerin aleyhineydi yine, patronun değil. Patronun imajının sarsıldığını falan düşünüyorsanız, rezil olan ama rezil gibi hissetmeyen bu insanları hiç tanımamışsınız demektir.

Evrenin kökenini açıklarken evrensel bir kabulü de sahiplenen “nicelikten niteliğe geçiş yasası” tüm niceliksel değişmelerin sıçramalı olarak niteliksel değişikliklere dönüştüğünü açıklar. Niceliksel birikim nihai olarak niteliksel belirleyici haline gelir ve eşyayı değiştirir veya sıfatlandırır. Kromozom sayılarının değişikliği ile canlılarda oluşan değişiklikler, ışığın kırılma açısıyla renklerdeki değişiklikler, karbon atomlarının bağ miktarıyla ilintili moleküler düzeydeki değişiklikler örneklerdir bu duruma. Ortaya niteliğin de aslında nicelik olduğu ortaya çıkar. Yani, kırmızı derken, yumuşak derken, güzel derken de matematik devam eder fonksiyonlarına. O yüzden matematik bize hep daha kesin ve somut gibi göründü, öyle değil mi? Oysa biz de patronlarımız, işverenlerimiz ve politikacıların yaptığı gibi sadece sayılarla anlamaya çalışıyorduk onu, bir işaret bekliyorduk. Cebi boş olan bizler için sayılar ne ifade edebilir ki? Bizim gibi varlık dünyasından uzak olanlar için umudumuz da, acılarımız da sonsuz değil mi? Vücudumuzdaki yaraların iyileşiyor olması ölmediğimizi göstermiyor. On canımızı iş cinayetinde yeni kaybetmedik mi?

Bu seferki daha korkunçtu. Bu defa işçiler bozuk bir asansörle öldürüldüler. Hemen ardından suratlarını ekranlara, fotoğraflara koyan muktedirler, ölen işçilerin sayısından “sadece” diye söz ettiler. İnşaat sayısıyla orantılayıp bize yutturmaya çalıştıkları bu “sadece”, sözde bilimcilerin satılık istatistikçilerin masasından geçip servis edildi. Türkiye’deki nüfus politikalarının canımıza nasıl kast ettiğini saklamaya gerek duymuyorlar artık! Hayatımız ne kadar ediyor, gerekli emek gücünü sağlamak için kaç çocuk doğrulması gerek, ayda veya yılda kaç işçi öldürülebilir; hepsi defterlerinde yazılı.

Bu matematik değil! Bu, paradan başka hassasiyeti olmayan sermayenin sayısal saplantısının kirli bir tezahürü. Hesabı zor bir sevgiyle, kederle kaplanmış hayatlarımızı, işletmelerinin kârlarında oynadıkları role göre tasnif etme uğraşı. Ve aynı şekilde devam edecek, alışveriş merkezleri ve rezidanslar dolduğu sürece.

ÖNCEKİ HABER

‘Bugün de ölmedim anne!’

SONRAKİ HABER

Kurbağalar ve mimarlıklar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...