07 Eylül 2014 12:55

'Burası bizim hapishanemiz, mutfak dolabı kadar değerimiz yok'

Dün geceyi Torun Center'da geçiren Meltem Akyol, işçilerle görüştü. İşçilerin sağladığı kartla, koğuşu andıran yatakhanelere giren Akyol'a anlatılanlar tüyler ürpertici.

\'Burası bizim hapishanemiz, mutfak dolabı kadar değerimiz yok\'
Paylaş

Meltem AKYOL
İstanbul


Saat 22.00
İnşaat alanı değil can pazarı.
Bir yanda ambulanslar diğer yanda çevik kuvvet polisleri. Ambulanstan çok polis arabası, sağlıkçıdan çok resmi ve sivil polis var..
1500 işçinin çalıştığını öğreniyoruz Torun Center inşaatında. İşçiler kazanın şokunu atamamış, onlarca işçi grup grup dağılmışlar alana, hepsinin başı ellerinin arasında… Aynı saatlerde patron büyük ihtimalle ‘ne söylesem de paçayı kurtarsam’ diye düşünürken işçiler ‘neden arkadaşlarımızı kurtaramadık’ derdinde. İnşaatta yüklendikleri ağırlıklar yetmiyormuş gibi patronun, valiliğin ve belediyenin taşıması gereken tüm vicdan yükünü de sırtlamışlar.
Önce konuşmak istemiyorlar, “Niye konuşalım ki nasıl olsa yazmayacaksınız? ” diyorlar. Ama o kadar dolmuşlar ki, anlatmaya başlıyorlar bir süre sonra. Hemen her cümlenin arkasına “bak yazmayacaksan bizi boşuna konuşturma, zaten durumumuz kötü” cümlesini ekleyerek..
Önce iş cinayetinin yaşandığı saatten başlıyorlar, hepsi tam saati aklına kazımış: 19.20..
“Önce biz gittik oraya, düşerken adamların bağırış sesleri kulağımıza geldi, koştuk gittik inlemelerini duyduk, o sesleri duyunca şoka girdik” diyerek anlatıyorlar o anı. Sonra işçileri oradan çıkarmış özel güvenlik görevlileri. “Keşke diyor” işçiler: “Keşke ayrılmasaydık ordan, belki biz daha erken çıkarırdık. Baksana bu saat oldu daha haber yok.”
Umutlarını yitirmişler,  biri “Oradan kimse sağ çıkmaz, sayıyı bilerek açıklamıyorlar” diyor.. Haklı da çıkıyor ne yazık ki, 10 işçinin can verdiği öğreniliyor geç saatlerde.

FOTOGALERİ: İŞÇİLER 'HAPİSHANE' DEDİKLERİ KOĞUŞLARINI FOTOĞRAFLADI VE EVRENSEL'E GÖNDERDİ



‘BİR MUTFAK DOLABI KADAR BİLE DEĞERİMİZ YOK’

İşçilerin hemen hepsi Soma’yı hatırlatıyor. “O kadar işçi öldü, üzerini örttüler olan ölen işçilere oldu, burada da öyle olacak. Zaten patron Erdoğan’ın tanıdığı” diyor işçiler.
“Burada trilyonlar oynuyor, 1500 işçi burada yerin altında yaşıyor. Bizim şu mutfak dolabı kadar değerimiz yok!” diyor işçilerden biri ve ekliyor: “Bak çevrede o kadar özel hastene varken Şişli Etfal’den ambulans bekledik, bize işte bu kadar değer veriyorlar!”

Bu arada asansörün zaten arızalı olduğunu da öğreniyoruz, işçiler anlatıyor: “Bir aydır söylüyoruz ama yapılmıyor, daha birkaç gün önce içi boşken düştü ama yine de bir şey yapmadılar.” Göze göre göre, işçilerin canı pahasına izin verilen bir katliam daha…



‘TESADÜFEN YAŞIYORUZ’

“Tesadüfen yaşıyoruz” diyerek daha önce yaşanan iş kazalarını da anlatıyor. Bir işçi elektrik akımına kapılmış mesela. İş güvenliği uzmanına gitmiş, uzman: “Elini erken çekersen bir şey olmaz” yanıtını vermiş, Torun Center’da işçi güvenliği önlemleri bu kadar çok yani!
Çalışma koşulları ise anlatmakla bitmiyor.
1500 işçinin çalıştığı yerde işçiler inşaatın altındaki otoparkta kalıyor. Tel örgülerle kapatılmış 5 kişilik koğuşlarda 10’ar kişi kalıyorlar. Yemekleri de tuvaletleri de aynı yerde. Yemekler de kötü hatta daha önce işçilerin şikayeti ile işveren ceza da almış. Ücretleri asgari ücretten yatıyor, üzerini de elden veriyorlar. 3 ayda bir giriş çıkış yapıyorlar ki kıdem tazmınatlarından yararlanamasınlar.
Biz işçilerle konuşurken takım elbiseli kimi kişiler yanımızdan geçerken işçilere “sus” işaretleri yapıyorlar. İşçileri ise kimse susturamaz artık.



BOĞAZA DÜĞÜMLENEN CÜMLELER

18 yaşındaki gözleri dolmuş genç bir işçiyle konuşmak için yanına gidiyorum. Soru sormaya başladığımda bir damla yaş süzülüyor gözünden, “Abla bi saniye telefonla konuşacağım” diyerek gözyaşlarını saklamak için uzaklaşıyor. Geri geliyor sonra, tam konuşmaya başlayacağız, konuşamıyor yine gözleri doluyor. Sonra birkaç kere daha yaşanıyor bu sahne.. Konuşamıyoruz... Yaşları boğazına düğümlenmeden sarf edebildiği tek cümle şu oluyor: Abla kardeşlerim okuyor, ondan çalışmak zorundayım .

VALİ VE KORUMA ORDUSU VE ‘İÇERİDEKİ ŞEYLER’

Derken Vali geliyor, gözyaşlarıyla değil koruma ordusuyla. 10 kişinin yaşamını yitirdiğini söylüyor ve enkazdaki işçileri kasrederek ‘İçerdeki şeyleri de çıkaracağız’ diyor. Hatırlarsanız Bakan Taner Yıldız Soma’da ölenler için “adet“ dediği için tepki görmüştü.
Sonra polis yığınağı artıyor, artık bizi de içeri almıyorlar. İşçilerle beraber dışarda kalıyoruz. İşçiler öfkeli, kartlarını göstererek, “Burası bizim hapishanemiz, şimdi burayı bizden mi koruyorsunuz?​” diye soruyorlar.  Sonra kaldıkları yeri görünce anlıyoruz neden buraya hapishane dediklerini.



İŞÇİLER GİZLİCE İÇERİ SOKUYOR

Aşağı daha da aşağı...
Kapıda kısa süreli bekleyişin ardından işçilerle inşaatın arka tarafından içeri giriyoruz. Ben içeri girebileyim diye bir kart buluyor işçiler, beraberce kartla içeri giriyoruz. İnşaat alanına ilk giren Evrensel Gazetesi ve Hayat Televizyonu ekibi oluyor. Diğer medya kurumları bizden saatler sonra ve kim bilir belki de ortalık ‘derlenip toplanınca’ içeri girebiliyor.
Cinayetin yaşandığı yere işçilerin kaldıkları ‘koğuş’ların bulunduğu bölgeden geçerek gidiyoruz. Biz yukarı çıktığımızda aşağıda enkazda 2 işçi bulunuyor. Baktığımız yerden işçilerin siyah torbaları konmuş cenazelerini görüyoruz.
Daha da  aşağı iniyoruz sonra. İşçilerin kaldıkları koğuşlara yani. Askıda işçilerin iş elbiseleri ve baretleri var. Somalı işçilerin giyinme odaları, baretleriyle aynı görüntüler. İçerde yatan işçiler var, çamaşırlar asılmış, koğuşlar hem depo hem yatakhane. Yatakhanelerin olduğu bölümlerin bazıları tel örgülerle çevrilmiş, bu yüzden “hapishane” diyorlar.



İŞVERENİN AVUKATI: KAZA DEĞİL SABOTAJ OLABİLİR

Aşağı iniyoruz kapıya, asansörün düştüğü noktaya ulaşmak istiyoruz polis engel oluyor. HDP İstanbul Milletvekili Levent Tüzel’le giriyoruz oraya. Bir çarşaf ile beton demir yığınları kalmış geriye sadece.
Üzerinden saatler geçmesine rağmen yetkili kimseye ulaşamıyoruz. Sonra işverenin avukatı Hasan Girit’in konuşmalarına tanık oluyoruz. Firmanın gayrimenkul yatırım ortaklığı olduğunu söyleyen Girit, “Firma inşaat yapamıyor, bu nedenle işleri taşeron yapıyor” diyor. Girit’e göre firma iş güvenliği önlemleri açısından çok iyi durumda, hatta asansörleri de en iyi firmalar denetliyor! Girit yine Soma’dan tanıdığımız sözler sarfediyor: “Patron çok üzgünmüş, kaza değil başka bir şey olabilirmiş...”
Patronların iş katliamlarında sarıldıkları yeni bahane de artık bu: “Kaza değil sabotaj!”
Gece ambulanslar ve itfaye araçları çekiliyor. İçerde bir tek işçiler ve polisler kalıyor. İşçiler “Burada cenazenin yası bile en fazla 5 gün, ondan sonra herşey eskiye döner, biz de mecbur olduğumuz için burda çalışmaya devam ederiz” diyorlar...
 

ÖNCEKİ HABER

Hükümete göre işçiler yaşarken ‘ayak takımı’ ölünce ‘şehit\'!

SONRAKİ HABER

BELTAŞ işçilerine saldırı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...