24 Ağustos 2014 12:11

İntifada

Adalet, özgürlük, eşitlik, mutluluk, barış sağlamak ve bunların sürekliliğinden emin olmak devletin var olma nedenlerinden önemli bir kısmını oluşturur. Bugün geldiğimiz noktada bunlar tarihimizde hiç olmadığı kadar devletin amacı değil “aracı” haline gelmiştir. Devleti idare etmeye talip olanlar iktidarlarını ömür boyu daim kılmak için bu asgari gereklilikleri halkın hakkı değil kendi insiyatiflerinde olan bir nevi pazarlık malzemesi olarak görmektedirler.

İntifada
Paylaş

Ebru Nihan CELKAN*

“Asıl intifadayı ben başlatacağım”
Hayrunnisa Gül

İntifada: Filistin halkının başkaldırısı

1.İntifada 1987 – 1993 yılları arasında altı yıl sürdü. Gazze Şeridi’nden başlayıp Batı Şeria’ya yayılan protestolar, sivil itaatsizlik halini aldı ve genel grevler düzenlendi. 2 binden fazla insan hayatını kaybetti, ilk iki yılında yaklaşık 25 bin çocuğun dayaklar sonucu tıbbi desteğe ihtiyacı oldu, toplu cezalar, toplu tutuklamalar ve okul kapamalar yöntem olarak kullanıldı. “Özerk Filistin Yönetimi” anlaşmasıyla sona erdi.

2.İntifada 2000–2005 yılları arasında sıcak savaş olarak beş yıl sürdü, binden fazlası çocuk 6 binden fazla insan hayatını kaybetti, vücutlar bombaya çevrildi, tampon bölge yaratmak için haneler yok edildi. İkinci intifada resmi bir şekilde sona ermedi.

Gazze hala işgal altında. Temmuz ayında başlayan ve kısa aralıklarla duran fakat şiddeti bir türlü dinmeyen saldırılar aralıklarla devam ediyor. Yaklaşık 2 bin insanın hayatını kaybettiği saldırıların durdurulması konusunda Güney Amerika’dan birkaç devlet dışında herhangi bir devlet somut bir adım atmadı.

DEVLETİN AMACI

Adalet, özgürlük, eşitlik, mutluluk, barış sağlamak ve bunların sürekliliğinden emin olmak devletin var olma nedenlerinden önemli bir kısmını oluşturur. Bugün geldiğimiz noktada bunlar tarihimizde hiç olmadığı kadar devletin amacı değil “aracı” haline gelmiştir. Devleti idare etmeye talip olanlar iktidarlarını ömür boyu daim kılmak için bu asgari gereklilikleri halkın hakkı değil kendi insiyatiflerinde olan bir nevi pazarlık malzemesi olarak görmektedirler. Sadece bu asgari gereklilikler değil manevi değeri yüksek her türlü kavram bu araçsal aklın hizmetine sokulmuştur. Kişisel hedefler için her an herkes ve herşey kullanılabilir. Bu bazen yaşı büyütülerek asılan Erdal Eren için dökülen gözyaşları olur, bazen Ahmet Kaya’ya selam, bazen Nazım Hikmet dizeleri, bazen Rabia işareti, bazen boyna takılan Filistin atkısı ya da ölümleri ve kıyımları yok sayarak fütursüzca ağızdan çıkan “intifada” kelimesi olur.  

İttifakların her türlü pazarlığa tabi olduğu günümüz siyasi atmosferinde alacak-verecek hesabı halkın çıkarları üzerinden değil kişisel menfaat beklentileri üzerinden yürütülüyor. Hep böyleydi diyebiliriz; doğrudur hep böyleydi lakin son yıllarda artık saklanma gereği duyulmayan, meşru hatta işin doğası gereği sunulan bir hal aldı. Niceliksel destek olduğu sürece eylemlerin niteliği sorgulanamaz, değerler yerini güce bırakır hale geldi.    

Kişisel iktidar derdini sanki bizim derdimizmiş gibi sunan bir dil ve bu dili herkese taşıyan medya aracılığıyla kendi gerçekliğimizden koparılıyoruz. Başbakanımızın yıllardır uyguladığı bu “strateji” görünen o ki ilerleyen dönemde kendisine, partisi ve partiyi beraber kurduğu “dava” arkadaşı tarafından ihanet edilen “yeni mağdur” tarafından kullanılacak. Veda resepsiyonunda açıklandığı üzere 28 Şubat “mağduriyet” şampiyonluğunun yeni bir adayı var.

DUVARLARIN ARKASINDA NE VAR?

İktidar savaşıyla iyice yükselen ve etrafınıza ördüğünüz statüko duvarlarının arkasında acı var.Ülkede ihmal sonucu hayatını kaybeden işçiler ve bir türlü yürütülemeyen ihmal davaları, sorumlularını bilmediğimiz ve davanın kapatılması nedeniyle bilemeyeceğimiz Roboski (Uludere), oradan oraya taşınan, canları alınanların ailelerinin hak talebinden çok can alanların korunduğunu ibretle izlediğimiz Gezi kayıplarının davaları, 7 yıldır süren ve müsamereye dönen, asıl sorumluların bir türlü yargılanmadığı Hrant Dink davası, hukuki süreci başlamayan ve ilerlemeyen yolsuzluk davaları... Hemen yanı başımızda insanlığın gördüğü en vahşi terör örgütlerinden birinin Êzidi, Alevi, Hıristiyan yani Sünni olmayan tüm halklara uyguladığı soykırım, bitmek bilmeyen ve bizim de körüklemekten imtina etmediğimiz Suriye iç savaşı, mülteci olarak gelen ve devletin herhangi bir politikası olmaması nedeniyle günlük 22 TL’ye fuhuştan lağım temizlemeye kadar her türlü işte kimliksiz, sigortasız, güvencesiz çalıştırılan ve halkın öfkesinin ilk hedefi haline gelen Suriyeli mülteciler, ticari ilişkilerimizin herşeye rağmen sürdüğü İsrail’in acımasız Filistin saldırıları... Uçsuz bucaksız can kıyımı.Adım adım insanlık gözden kaybolurken “asıl” intifadayı kim başlatmalı?

İÇİ BOŞALTILMAMIŞ KAVRAM KALMAYACAK

Bütün bunlar için değil, eşine yapıldığını düşündüğü haksızlık için intifada başlatacağını söyledi Hayrunnisa Gül. Eşinin iktidar olma konusunda yaşadığı hayal kırıklığını ve buna duyduğu kızgınlığı anlatmak için “intifada” gibi ağır yükü olan bir terimini kullanmak en hafifinden hayatını kaybedenlerin ruhlarına saygısızlık değil mi? Sanki cehennemin yeryüzündeki yansıması olan bu dönemden geçerken eşinin siyasi geleceği hakkında intifada başlatacak bir kadın olarak hatırlanacak olması yere göğe sığdırılamayan, adı herkes için başka olan, lakin içinde olanlar tarafından “dava” olarak nitelenen sürecin geldiği noktayı göstermesi açısından çok önemli. Yeni dava belli ki kişisel kariyer hedefleriyle şekillenmektedir. Koltuk savaşlarının insan canından kıymetli olduğunu bilmenin ötesinde gün be gün yüzümüze çarpan bu vahşi neo-liberal muhafazakarlığın kendi konumu dışında herhangi bir duyarlılığa sahip olmadığını insanlığımızı da sorgulayarak izliyoruz. Korkarım bu dönem kapandığında içi boşaltılmamış hiçbir kavram kalmayacak.

* Oyun Yazarı

ÖNCEKİ HABER

Toprak altından üstüne!

SONRAKİ HABER

Dış politika iç politika olurken…

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa