İsrail’in BM’den çıkarılması gerekir
Haidar EID*
Gazzeli Filistinliler saf bir şekilde, Irak ve Afganistan’da yüz binlerce masum insanı vahşice katledilmesinden sorumlu olan Bush Doktrininin Ortadoğu’ya demokrasi getireceğine inanarak 2006 yılında sandığa gittiler.
Gazze halkı seçime gitti; ancak oyunu İsraillilerin tercihi ya da onların Amerikalı destekçilerinin ve Arap diktatörlerin istemleri doğrultusunda kullanmadı. Filistinlilerin tercihi, barış süreci endüstrisinden, kaygan zemine sahip iki devletli çözüm kurgusundan, Oslo yolsuzluğundan (Oslo’nun yeni zenginlerinden) yana olmadı.
Sonuç yalnızca Oslo kampı için değil kazananın kendisi, Hamas için de sürpriz oldu; ve özellikle Gazze’deki Filistinliler bu günahın bedelini ağır ödediler: 2006’da İsrailli muhalif tarihçi Ilan Pappe tarafından “soykırım” olarak tanımlanan ağır bir abluka uygulandı.
Fakat bu ölümcül abluka, İsrail’in Filistin kanına duyduğu açlığını bastırmadı. Gazzeli Filistinliler, iyi yerlilerden beklenildiği üzere, İsrail ablukasına barışçıl yollarla karşı koydular. Bu nedenle İsrail Gazze’ye 2002, 2009 ve 2012 yıllarında olmak üzere toplam 3 dehşetli saldırı düzenledi. Ve bir de şimdi. 2014’de...
Bu saldırıların hepsinde Gazze halkı dünyanın en güçlü ordularından biri karşısında (ABD’de yapılan fosfor bombaları, Apaçi helikopterleri, f-16’lar, Mekava tankları, deniz helikopterleri ve eli tetikte binlerce asker ile donatılmış bir ordu) yalnız bırakıldı. Gazze’nin ne kara, ne deniz ne de hava kuvvetleri var. Buna karşın İsrail, halkının yaşamının tehdit altında olduğunu ve korku içinde yaşadıklarını iddia ediyor.
SUÇ ORTAKLIĞI
BM Mültecilere Yardım Kuruluşunun (UNRWA) eski yetkilisi Karen Koning Abu Zayd, 2008 yılında bu duruma ilişkin şunları dile getirdi: “Gazze, uluslararası topluluğun bilgisi, rızası ve teşvikiyle, bile bile korkunç derecede yoksul bir duruma düşürülen ilk bölge olmanın eşiğinde.”
Şunu çok iyi biliyoruz ki İsrail, sözde uluslararası topluluk yeşil ışık yakmasaydı Gazze’de korkunç ablukanın ardından gelen şu anki soykırım nitelikli savaşı ve bir dizi katliamı yapamazdı.
İsrail’de yayımlanan Haaretz gazetesinde, 2009 yılında bir İsrail askeri şunları söylüyordu: “Gazze’de güzel olan, yolda yürüyen birini gördüğünüzde ona doğrudan ateş açabilme yetkinizin olmasıdır. Bunun için kişinin silahlı olmasına gerek yoktur. Onu bir şey ile ilişkilendirmek zorunda değilsiniz.”
Ancak bu saldırganlık yeni değil; bu savaşların hiçbiri, Gazze’den fırlatılan Kassam roketlerine verilen yanıtlar değildir.
1948 Soykırım Sözleşmesi, soykırımı açık bir şekilde şöyle tanımlamaktadır: “Bir halkın fiziksel varlığını tamamen ya da kısmen ortadan kaldırmayı tasarlayarak o halkın yaşamını kasıtlı olarak işkenceye dönüştürmek.”
Gazze uzmanı Sara Roy, Gazze Şeridi’ni aşağıdaki şekilde betimliyor: “Gazze, paramparça edilmiş ve halkının yaşamı harap edilmiş yaralı bir topraktır. Gazze, normal işlevini sürdürememekte, sürekli yıkımın ağırlığı altında çürümektedir. Gazze ekonomisi ve toplumu, bilinçli olarak planlanmış ve zorla uygulanan devlet politikaları sonucu kasıtlı bir düşüş ve yetersizlik yaşamaktadır. Bunun her ne kadar en büyük sorumlusu İsrail olsa da bunda ABD, AB vb.’nin de sorumluluğu vardır. Bu hoşgörülü toprakların harabeye çevrilmesi konusunda hepsi suç ortaklığı içindedir. Bir yandan bilinçli olarak Gazze’nin bitirilmesini planlarken bir yandan da durumunun düzelmemesi için önüne olmadık engeller koymaktadırlar.”
Gıda ve Tarım Örgütü ve Dünya Gıda Programının 2009’daki raporunda şunlara yer verilmektedir: “Kanıtlar, insanların en temel ve en düşük insani standartlarda yaşamaya zorlandığını göstermektedir.”
Ilan Pappe, Out of Frame’de İsrail’de temel söylemin Gazze’nin bütünüyle ortadan kaldırılması ihtiyacı olduğunu belirtiyor: “Bugün soldan sağa, akademik dünyadan medyaya sürekli olarak her yerde, yerli Gazze halkını katlederek ellerinden mülklerini alan bir devletin öfkesinin haklılığından söz edilmektedir.”
Ve şu anda artan hava saldırılarına ve İsrail’in savaş generalleri ve politikacılarının kışkırtmalarına bakılırsa İsrail’in bu ideolojisini uygulamaya koymakta olduğu söylenebilir. Geçen perşembe akşamı Gazze Sağlık Bakanlığının verdiği rakamlar korkunçtu. Sonuç: 50’den fazlası çocuk olmak üzere 237 ölü ve 1770 yaralı, güpegündüz yıkılan 1600’den fazla ev.
Fakat iktidar sahipleri hâlâ şaşırtıcı bir şekilde, “İsrail’in kendini savunma hakkı”nı desteklemekte ancak baskı altına alınan ve mülklerine el konulanların da bunlara karşı direnme hakkı olduğunu unutmakta ya da Obama’nın yaptığı gibi inkar etmektedirler. İsrail Gazze’yi ortadan kaldırmaya kararlı ve Obama hükümeti gibi uluslararası resmi kurumlar ve yönetimler Filistinlilerin yaşam hakkını yok sayarak defalarca bozuk plak gibi İsrail’in güvenliğinden kaygı duyduklarını beyan ediyorlar.
ACİL DURUM
Bugün acilen ele alınması gereken sorun, Gazze’nin nasıl hayatta kalacağı değil, İsrail’in uluslararası yasalar ve insan hakları temel ilkeleri karşısında nasıl sorumlu tutulacağı, giderek tırmandırdığı ve sürdürdüğü mevcut katliamlarının nasıl durdurulacağı ve bunun tekrar yaşanmamasının nasıl sağlanacağıdır.
2008-2009 yılları arasında Gazze’de işlenen şüpheli savaş suçları üzerine güvenilir Goldstone Raporu ve Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından hazırlanan raporlar tamamen görmezden gelindi ya da hasır altı edildi. Ne acıdır ki, Gazze saldırıları nedeniyle İsrail’in hesap vereceği konusunda bir umudumuz yok. Ancak bu kısa vadede böyle…Uzun vadede biliyoruz ki İsrail, Filistin halkına yaptıklarının karşılığını alacak. Nasılsa bir gün onun bu zulmü son bulacak; başka yolu yok. Tarih bunu gösterecek.
Filistin’in bugün dünyadan beklediği, yalnızca Gazze katliamı ve Gazze ablukasının kınanması değil, bu politikayı üreten ve onu ahlaki ve politik olarak haklı gösteren ideolojinin gayri meşru ilan edilmesidir. Tıpkı meşruluğu ortadan kaldırılmış olan ırkçı apartheid ideolojisi gibi…
Ilan Pappe’nin de dikkat çektiği gibi, görünen o ki Gazze’deki soykırım gibi korkunç suçlar bile “geçmişteki olaylarla ilişkisi olmayan ve herhangi bir ideolojiden ya da sistemden ayrıştırılmış farklı olaylar” olarak görülmektedir. Filistin’i destekleyenlerin bugünkü katliamı, İsrail’in kendisinin olduğunu iddia ettiği toprağın sömürgeleştirilmesi ile ve bu toprağın yerli insanlarının mülksüzleştirilmesi ile ilişkilendirmesi gerekir.
Umudumuz, dışarıdan gelen ve giderek artan baskıya maruz kalan korkunç apartheid ülkesi Güney Afrika deneyimidir. Bugün uluslararası sivil toplumun, etkisiz Birleşmiş Milletlerin karşısında Filistin’de apartheid tipi rejim karşısındaki mücadelemizde desteklerini iki katına çıkarma zamanıdır. Bu, bizim İsrail ablukası, işgali ve apartheid altında yaşayan Filistinliler olarak ayakta kalabilmemiz konusunda giderek uluslararası yasalara ve uluslararası dayanışmaya duyduğumuz güveni arttıracaktır. Bugün bu dayanışmaya şimdiye dek olmadığı kadar ihtiyaç duymaktayız.
Gazze’de katledilenleri, yaralananları ve evsiz bırakılanları onore etmenin en iyi yolu, sesinizi daha çok yükseltmeniz ve hükümetlerden İsrail’e karşı yaptırım uygulamalarını talep etmenizdir. Şimdi İsrail’i boykot eden üniversite ve işyerlerinin sayısını arttırma, emekli fonlarını iptal talebinde bulunma, İsrail ile bağlarını kesen ülkelerin sayısını arttırmanın zamanıdır.
Uluslararası yasaları ihlal eden, 1967’den bu yana işgal ettiği Arap topraklarından çekilmeyen, Filistinli vatandaşlarına ırkçılık uygulayan, Filistinli mültecilerin evlerine ve topraklarına dönmesine izin vermeyen bir ülkenin uluslararası topluluktan atılması gerekir. Gazze ve Filistinliler ile uluslararası dayanışma, İsrail’in bütünüyle tecridini gerektirir.
* Haidar Eid, Gazze’de yaşayan politika yorumcusu.
http://electronicintifada.net’den çeviren: Hilal ÜNLÜ
Evrensel'i Takip Et