Dünya Kupasının ardından
Hepi topu bir gol bekledik Arjantin’den, tangoyla süslesin diye gecemizi. Uykulu gözlerden hayata bir köprü uzatacaktık. Super Mario oyunundan bir sahne gibi Mario Goetze’nin şutunda top ağlarla buluşunca, burukluk çağından bir imaj eklendi bellek hanemize.
Altay Ömer ERDOĞAN
Hepi topu bir gol bekledik Arjantin’den, tangoyla süslesin diye gecemizi. Uykulu gözlerden hayata bir köprü uzatacaktık. Ve ben üst paragraflarını iki önce kaleme aldığım bu yazının başlığını değiştirme gereği duymayacaktım! Super Mario oyunundan bir sahne gibi Mario Goetze’nin şutunda top ağlarla buluşunca, burukluk çağından bir imaj eklendi bellek hanemize.
Simon Kuper’in Futbol Asla Sadece Futbol Değildir kitabını anımsamasanız bile bir slogandan ziyade bir kalıp söze dönüşen bu önermeyi mutlaka anımsayacaksınızdır. Kuper’in “Bu kitap futbolun dünyadaki yeri hakkındadır” diye nitelediği kitabın son basımı, Sinan Gürtunca çevirisiyle İthaki Yayınlarınca yapıldı. Kitabın orijinal adından yola çıkarak kitap adlandırması yapılsaydı, kitabın adı Düşmana Karşı Futbol olacaktı. Futbolun dünyadaki yerini ölçeklediği için Türkçe çeviriye verilen ad daha çarpıcıdır. Büyüleme ve ötekileştirme kavramları çerçevesinde kitabın temel tezi de oldukça çarpıcıdır; “Bir oyun milyarca insan için önemli olduğu takdirde sadece bir oyun olmaktan çıkar. Futbol asla sadece futbol değildir. Savaşlar çıkmasına ve devrimler yapılmasına neden olur, mafyayı ve diktatörleri adeta büyüler.” Yine belleğimizi tazelersek, 1994’te ABD’nin ev sahipliğindeki Dünya Kupası sırasında her yerin kalıp söz ile donatıldığını ve futbol ülkesi olmayan ABD’deki turnuvaya ilgi çekilmeye çalışıldığını bellek ucumuza getirebiliriz. Aynı turnuvada kendi kalesine gol atan savunma oyuncusu Kolombiyalı Andres Escobar’ın mafya çetelerince öldürülmesi üzerine bir gecede ülkedeki tüm afişlerin indirildiğini de.
BELLEĞİMİZE EKLENENLER
2014 Brezilya’dan en kalın çizgilerle belleğimize eklenecek olgu-olay bağlamındaki takım, başarısını Escobar’a adayan Kolombiya olacaktı hiç kuşkusuz, Brezilya kendi izleyicisi önünde Almanya’ya 7 – 1’lik skorla yitirerek hezimete uğramasaydı! James Rodriguez’in gözyaşlarıyla veda ettikleri turnuvada Kolombiya, Kosta Rika ile birlikte çok gönül kazandı. Benim gönlüm Kosta Rika’daydı. Sevgili Hasan Öztoprak’tan öğrendiğime göre turnuvaya katılan ülkeler arasında ordusu, silahlı kuvveti olmayan tek ülke imiş. Çok yaklaştıkları yarı finali penaltı atışlarıyla yitiren Kosta Rika’ya üzüldüğüm kadar Şili’ye de üzüldüm. Uruguay ve Meksika, fazla direnemedi, ama şu da var ki geçen kupanın sahibi İspanya dahil Avrupa futbolunun devlerini saf dışı bırakan kıta Amerikalıların oyuna keyif kattıkları yadsınamaz. Hollanda Teknik Direktörü Louis Van Gaal’in penaltı atışlarına saniyeler kala kaleci ’i oyundan alıp Tim Krul’u oyuna sürmesi, ilginç ve tur getiren hamle olarak anımsanacaktır.
Dünya Kupası karşılaşmalarına bir iki hafta kala sosyal medyaya yansıyan, sokakta yaşayan kimsesizlerin ve sokak çocuklarının görüntü kirliliğini engellemek üzere Brezilya güvenlik güçlerince kelimenin tam anlamıyla itlaf edildikleri haberlerini ve fotoğraflarını kendi payıma doğrulayamadıysam da, Brezilya’da emekçi kitlelerin ve alt tabakadan insanların hayat mücadelelerinin futbolun gölgesinde kaldığının tam bir doğruluk içerdiğini belirtmeliyim. Uruguay’ın ve Liverpool’un yıldızı Luis Suarez’in ikili mücadelede İtalyan savunmacı Chiellini’nin omzunu ısırması ve gündemi işgal etmesi üzerine Uruguaylı yazar Eduardo Galeano’nun şu satırlarını aklıma getirdiğimi de ekleyeyim; “Bereket çok ender olsa hâlâ sahalarda kuralların dışına çıkarak, sırf bedensel bir zevk uğruna, yasaklanmış özgürlük serüvenine atılan, rakip takımı, hakemi ve tribünlerdekileri şahlandıran bir yüzsüz çıkıyor.”
Bir de, Dünya Kupası karşılaşmalarının hemen hemen toplumun tüm kesimlerinin dilini ‘erkek’leştirdiği, cinsiyetçi, cinsiyet ayrımcı söyleme kilitlediği gerçeği su yüzüne çıktı bir kez daha. Özellikle ilk yarım saati 5 golle geçilen Brezilya – Almanya yarı final karşılaşmasında, sosyal medya paylaşımlarında bu söylemin dozu epey arttı. Buna en anlamlı tepkiyi sevgili Öykü Didem Aydın’ın verdiğini düşünüyorum; “Gol atmayı pornografik bir olay olarak görenlere şaşmakla yetiniyorum. Almanların beyinleri fallik çalışmadığından iyi oynuyorlar, ağa değil orta sahaya ve savunmaya bakarlar, maçı izlemiyorum ama popolarını mutlaka koruyorlardır ‘erkek’ olarak!”
HERKESİN FARKLI BİR NEDENİ VARDI
Üçüncülük – dördüncülük karşılaşmasını es geçeceğim. Final günü gelip çattığında, sosyal medyaya yansıyan Arjantin sevgisinden söz edeceğim çünkü. Herkesin Arjantin’i tutmasının farklı bir nedeni vardı. “Hitler’in takımına karşı Arjantin” en yaygın nedenlerin başında gelmesine karşın daha özgün nedenler de türetilmişti. Örneğin sevgili Mehtap Meral, “Tangolar ülkesi” diyordu. Almanya’nın Karl Marx başta olmak üzere Rosa Luxemburg’un, Clara Zetkin’in, Bertolt Brecht’in yurdu olduğunu anımsatanlar da vardı. Araya Ronaldo’nun Filistinli çocuklar için yaptığı 1,5 milyon Euroluk bağışın, Lionel Messi’nin üzerinde “Filistin’e Özgürlük” anlamına gelen “Free Palestine” yazan tişörtün görüntüleri de karışıyordu. Doğruluğu vicdanlara gömülen bu haberlere bakarkenki iştahımız hayata uzanmıyordu oysa. Hepi topu bir gol bekledik Arjantin’den, tangoyla süslesin diye gecemizi. Uykulu gözlerden hayata bir köprü uzatacaktık. Ve ben üst paragraflarını iki önce kaleme aldığım bu yazının başlığını değiştirme gereği duymayacaktım! Super Mario oyunundan bir sahne gibi Mario Goetze’nin şutunda top ağlarla buluşunca, burukluk çağından bir imaj eklendi bellek hanemize. Futbolun dilinin bina ettiği bir turnuva daha bitmişti oysa. Kadınlar, erkekleri dürttü o an. Almanya, Dünya Kupasını havaya kaldırıp turnuvanın bitişini ilan ettiğinde, hayata dönüp baktığınızda, kaç Filistinli çocuk parçalanmıştı İsrail bombardımanında? Aklımda gidip gelen bir soru cümlesi; emekçiler ve dünyanın ezilen halkları ne zaman kaldıracaklar kupayı?
Dipnot:
“Bana mahsustur bu vuruş
futbol potinlerim
kurşunkalemimden öğrendi bu zanaatı!”
Nâzım Hikmet, Şair adlı şiirden, 1923