13 Temmuz 2014 09:01

Taşeron yasaklansın, işçi sağlığı kuralları her yerde uygulansın!

Türkiye iki ayı aşkın bir zamandan beri Soma’nın kömür madenlerinde 301 işçinin hayatına mal olan işçi katliamını konuşuyor. Gün geçmiyor ki katliamın gerçekleştiği ocakta, toplu cinayetin yeni bir kanıtı ortaya çıkmasın!

Taşeron yasaklansın, işçi sağlığı kuralları her yerde uygulansın!
Paylaş

İhsan ÇARALAN

Türkiye iki ayı aşkın bir zamandan beri Soma’nın kömür madenlerinde 301 işçinin hayatına mal olan işçi katliamını konuşuyor. Gün geçmiyor ki katliamın gerçekleştiği ocakta, toplu cinayetin yeni bir kanıtı ortaya çıkmasın! En son gaz sensörlerinin veri kayıtlarının bile gerçeğe uymadığı, sensörler haftalar öncesinden cinayeti haber vermesine rağmen “her şey normal”miş gibi işçilerin çalışmaya zorlandığı ortaya çıktı. Ki cinayetin; işyerindeki işçi simsarlarından teknik sorumlulara, bakanlık denetçilerinden TKİ’nin yerel yetkililerine kadar zincirleme bir suç şebekesinin faaliyetiyle gerçekleştiği bu iki ay içinde dünyanın gözleri önüne serildi.

301 işçinin hayatına mal olan büyük iş cinayetinin yarattığı infiali ve tepkileri bastırmak için ocaklarda çalışma koşullarının iyileştirilmesi (Çalışma süresinin 6 saate düşürülmesi, iş güvenliği eğitiminin çalışma sayılması, taşeron çalışmasına son verilmesi…), işçilerin ücretlerinin yükseltilmesi gibi sözler veren hükümet, bu sözlerini iki ay içinde unuttu. Tersine ocaklarda iş güvenliğine dair ciddi herhangi bir önlem alınmadan işçilerin ocaklara indirilmesine göz yumma çizgisine çekildi. Katliamın sorumlularının ortaya çıkarılmasına ilişkin soruşturma ise bakanlık ve yetkililerin soruşturma dışı bırakılması ve madenin birkaç teknik sorumlusunun tutuklanmasıyla sınırlandı. Sanki sorun sadece Soma’daki bu ocakta olup bitenden ibaretmiş; özelleştirme politikası, patronların kâr hırsı, taşeron çalışmasının pervasız biçimde uygulanmasının bu büyük katliamda bir rolü yokmuş gibi!

İŞÇİNİN GÖZÜ AÇILIYOR

Ama Somalı işçiler ile işçi ve kamu emekçilerinin uyanan kesimleri, iş cinayetlerine karşı mücadeleyi artık ertelenemez gören işçi dostu çevreler, duyarlı sendikacılar, “Taşeronlaştırmanın yasaklanması ve işçi sağlığı ve iş güvenliği kurallarının her yerde uygulanması” için yeni girişimler başlattı.

Somalı işçiler bu büyük işçi cinayetinin yarattığı sarsıntıyla on yılı aşkın bir zamandan beri boyun eğdikleri vahşi çalışma koşullarına isyan etti. Patron uşağı sendikacıların, hiç olmazsa bölgedeki uzantılarını, başlarından atarak, işçilerin yönettiği sendika için girişimlerine hız verdiler. Daha da önemlisi kendi sorunlarını aralarında konuşup çözümler bulmak için harekete geçtiler. Bir yığın olmaktan çıkıp işçi sınıfının bir bölüğü olarak çalışma koşullarını iyileştirmek ve sömürüyü sınırlandırmak için davranmaya yöneldiler.
Şimdi Somalı işçiler, sendikalarını yeniden kurmak için delegelerini kendilerinin seçtiği, yönetimlerini kendilerinin belirlediği bir sendika için çalışmalarını sürdürüyor.
Kuşkusuz bu gelişme sadece Soma ile de sınırlı kalmayacak, Soma’da bir adım atıldığında bunun diğer madenler ve diğer sektörden işçiler arasında da yayılması sadece bir zaman sorunu olacaktır.

SOMA’DA İŞÇİ KURULTAYI ÖNEMLİ BİR ADIM

Nitekim Somalı işçiler, geçen hafta bir adım daha atarak, Maden İşçileri Kurultayı düzenlediler.

Kurultayda bir araya gelen işçiler;
* 301 işçinin hayatına mal olan iş cinayetinin bütün sorumlularının ortaya çıkarılarak yargılanması,
* Taşeron çalışmasının tümüyle yasaklanması,
* Ocakların özel sektörden devralınarak kamu eliyle işletilmesi,
* İşçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili mevzuatın uygulamasının denetiminin tam yapılması için mücadele kararları aldılar.

Yüz dolayında işçinin katılarak gerçekleştirdiği kurultayda alınan kararlar, elbette binlerce maden işçisine mal edilebildiği ve onlar bu talepler için harekete geçirilebildiği ölçüde önemlidir. Eğer kurultaya katılan işçiler, bu konuda bir adım atabilirse bu aynı zamanda Soma’da maden işçilerinin kendi kaderlerine sahip çıktıları, dolayısıyla son derece önemli bir iş başardıkları anlamına gelecektir.

YASALAR, KARARLAR ÖNEMLİDİR AMA DAHA ÖNEMLİSİ…

Soma’daki büyük iş cinayeti toplumda infial uyandırmıştır. Hükümet ve patronlar bu infiali bastırmak, tepkileri yatıştırmak için bazı önlemler almak, işçilere avantaj sağlayan kimi yasal düzenlemeler yapmak zorunda kalmıştır.
Bu önlemlerin alınması, alınacağının açıklanması, yine kimi bazı konularda yasal ve idari düzenlemeler yapılması elbette önemlidir.
Ancak Hükümet ve patronlar bu önlemleri alırken ya da bunları bir vaat olarak öne sürerken güvendikleri şey; işçilerin bu taleplerinin arkasında durmayacağı, zamanla yatışıp ortam soğuyunca, hükümetin de patronların da bildiklerini okuyacakları, yasal düzenlemelere karşın sendikanın yardımıyla her şeyin eskisi gibi sürüp gideceğine olan inançlarıdır.
Nitekim işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin yönetmelik hayli iyi düzenlemeler içermesine karşın hemen hiçbir işyerinde bu yönetmelik uygulanmamaktadır. Nitekim Soma’daki madenlerde de bu yönetmeliğin uygulanmadığı açıkça ortaya çıkmıştır.
Bu yüzden de işçi sınıfı, onun hakları ve yasal kazanımları söz konusu olduğunda hep şu söylenir: “Evet hakların yasalara geçirilmesi önemlidir ama işçilerin bu haklarının farkında olması ve bu taleplerinin gerçekleşmesi için mücadele etmeleri daha önemlidir!”
Yoksa yasa orada durup durur; patron ve hükümetleri de bildiğini okur.
Bu açıdan bakıldığında Somalı işçilerin ya da her sektörden işçilerin “taşeron çalışmasının yasaklanması” ve “işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınması”na ilişkin talepler, ancak işçiler ve sendikaları bu taleplerin arkasında durdukları ölçüde anlamlı olacaktır. Bunun için de mutlaka işyerlerinden başlayarak işçi sağılığı ve iş güvenliği komitelerinin kurulması, bu komitelerde işçi temsilcilerinin (çoğunluk olarak), sendika temsilcilerinin, TTB, TMMOB temsilcilerinin ve patronun temsilcileri yer almalıdır. Aksi halde, yönetmeliğin uygulanmasını denetlemek olanaklı olmayacaktır.

‘TAŞERONUN YASAKLANMASI’ TALEBİNİN EN SICAK TALEP OLDUĞU BİR DÖNEM

Taşeron çalışmasının tüm sektörlerde (özel sektör ve kamuda)  yasaklanması talebi de ancak işçiler mücadele ettiği, sendikaları bu talebi savunmada ısrar ettiği ölçüde gerçekleşebilir. Çünkü bu talep uzun ve bir yanı uluslararası alanda olan bir mücadeleyi gerektirir. Bu yüzden de işçi sınıfının sıcak gündeminde “taşeronun yasaklanması” ve işçi sağlığına ilişkin kuralların uygulanması, önlemlerin alınması baş sıraya oturmuştur. Sadece Soma için, sadece maden sektörü için değil tüm sektörlerde bu iki talep önem kazanmıştır. Örneğin önümüzdeki haftalarda resmen başlayacak metal sözleşmelerinde bu iki talep en önemli talepler olarak öne çıkmalıdır. Çünkü bir yandan taşeron çalışması öte yandan işçi sağlığına ilişkin önlemlerin uygulanmaması, metal işçilerinin çalışma koşullarına ve ücret artışına ilişkin taleplerini doğrudan aşağı çekmektedir.
Bu görülmezse işçiler ve sendikaları, patron karşısına daha baştan ‘2-0’ yenik çıkacaktır.
Bugün gerçek bir toplusözleşmenin ilk koşulu, “taşeron çalışmasının yasaklanması”, “işçi sağlığı ve iş güvenliği kurallarının uygulanması” taleplerine sahip çıkmak ve bunların gerektirdiği örgütlenmeyi gerçekleştirmek olmuştur.


TAŞERONA KARŞI MÜCADELE VE İŞÇİ SAĞLIĞI İÇ İÇE GEÇİYOR

Son birkaç yıla kadar işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili sorunlar daha çok konunun uzmanı hekimlerin, mühendislerin, çalışma ekonomisi çalışan iktisatçıların tartıştıkları bir konuydu.
Ama son yıllarda işçiler, giderek artan bir biçimde işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin taleplerle sokağa çıkmaya başladılar.
Çünkü önceleri sadece hükümetlerin ve patronların ekonominin sorunlarını aşmak ve istihdamı artırma amaçlı gibi göstererek hayata geçirdikleri uygulamalar olarak tartışılan neoliberal ekonomik politikalar, işçilere bir yanıyla iş güvencesinin ortadan kaldırılması, diğer yanıyla da işçilik masraflarının her yolla, “kuralsız” biçimde azaltılması olarak yansıdı.
Neoliberal politikaların özelleştirme, esnek çalışmanın yaygınlaştırılması olarak biçimlenen uygulamaları taşeron çalışmasının sınırsız biçimde yayılması olarak bir adım ileriye taşındı. Çünkü taşeron çalışmasıyla birlikte patronlar iş saatlerini uzatma, işçilerin kazanılmış haklarını gasbederek sendikasız çalıştırma imkanı elde ettiler. Dahası taşeron çalışması işçilerin bütün kazanılmış haklarının ortadan kalktığı bir çalışma biçimi olarak yansıdı. Böylece işçi sağlığı ve iş güvenliği kurallarının, hatta sosyal güvenlik yasasının ve iş yasasının uygulama dışında bırakıldığı bir çalışma biçimi olarak yayılırken, işçilerin iş güvencesine dair kazanılmış hakları da geçersiz hale getirildi.
Bunun sonucu olarak iş kazaları iş cinayetlerine dönüşen bir karakter kazanırken, tarım, madencilik, inşaat, tersanecilik gibi milyonlarca işçinin istihdam edildiği sektörlerde iş cinayetleri toplu katliamlara dönüştü. Ve elbette her gün bir kaç işçinin hayatını kaybettiği iş cinayetleri haberleri rutin hale geldi. Son 10 yılda ülkemiz, günde ortalama üç işçinin hayatını kaybettiği bir düzeye ulaşarak, dünyada en çok iş kazası ölümlerinin yaşandığı üçüncü ülke durumuna yükseldi.


EMEK GÜCÜ MASRAFLARINI AZALTMAK KAPİTALİZİMİN TEMEL EĞİLİMİDİR

Kuşkusuz ki, kapitalizm, daha tarih sahnesine çıktığı ilk günden itibaren amaç olarak işçiyi daha çok çalıştırmayı ama daha az ücret ödemeyi (daha çok sömürmeyi) temel kural olarak benimsemişti. Emek gücüne en az ücreti ödeyerek daha çok artık değere el koymak kapitalist için vazgeçilmezdi. Ama işçiler de aralarında birleşip haklarını savunmaya başladıkları ilk andan itibaren çalışma koşullarını iyileştirmek, çalışma sürelerini düşürmek, ücretleri iyileştirmek için mücadele ettiler. Sendikalar bu mücadelenin örgütleri olarak biçimlendi. 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren işçiler çalışma koşulları ve yaşama koşullarını iyileştiren önemli haklar elde ettiler. Özellikle Ekim Devrimiyle birlikte işçilerin ücretleri, genel olarak çalışma koşullarının iyileşmesi, sosyal hakları daha önce görülmemiş biçimde arttı. Öyle ki burjuva devlet, bir “sosyal haklar devleti”ymiş gibi görünmeye başladı. Kapitalizmin propagandacıları bu durumu, “Artık kapitalizm vahşi sömürü yöntemlerini terk etti. Sosyal devlet aşamasına geçti. Sosyalizme de gerek kalmadı” diye propaganda etti. Ancak sosyalizmin uluslararası planda yenilgisiyle birlikte, işçi sınıfı partilerinin parçalanması, sendikaların güç ve itibar yitimine uğramasına paralel olarak sermaye işçi mücadeleleri ve sosyalizmin tehdidi karşısında tanımak zorunda kaldığı hakları bir bir ortadan kaldırmaya yöneldi. Ve son çeyrek yüzyılda ise sermaye, neoliberal politikaları devreye sokarak; kamu işletmelerinin özelleştirilmesi, iş sürecini parçalayarak esnek çalışmanın hayata geçirilmesi vb. uygulamalarla işçilerin iki yüz yıllık mücadelesinin ürünü olan kazanımlarını ortadan kaldırmaya yöneldi.
Eğer işçilerin mücadelesi olmasaydı; bugün de patronlar hiçbir iş güvenliği önlemi almadan işçileri çalıştırmaktan çekinmezdi. Çünkü onların gözünde iş güvenliğine, işçi sağlığına dair her harcama kârından bir fedakarlıktır!
Ve elbette iş cinayetlerini önlemek için mücadele esastır ama bilmek gerekir ki iş cinayetlerini ortadan kaldıran sistem sosyalizmdir. Ve işçilerin sömürüyü ortadan kaldırma mücadelesiyle birleştirmeden bugünkü iş cinayetlerini hissedilir biçimde sınırlaması mümkün olmaz.

ÖNCEKİ HABER

‘Piyasa despotizmi’ ve taşeronluk

SONRAKİ HABER

Gazze’de en kanlı gecenin ardından ilk kara saldırısı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...