13 Temmuz 2014 08:52

İşçi sağlığı açısından alt işverenlik uygulaması

Alt işverenlik uygulaması, 1980 sonrası yaygınlaşan neo-liberal politikalarla birlikte, emeğe saldırının koç başı haline gelmiştir. Yargının da, alt işveren işçilerinin, asıl işveren işçilerinin faydalandığı toplu iş sözleşmesinden yararlanamayacağı şeklindeki içtihat değişikliği, bu konuda işverenlerin önünü iyiden iyiye açmıştır.

İşçi sağlığı açısından alt işverenlik uygulaması
Paylaş

Şeref ÖZCAN*

Alt işverenlik uygulaması, 1980 sonrası yaygınlaşan neo-liberal politikalarla birlikte, emeğe saldırının koç başı haline gelmiştir. Yargının da, alt işveren işçilerinin, asıl işveren işçilerinin faydalandığı toplu iş sözleşmesinden yararlanamayacağı şeklindeki içtihat değişikliği, bu konuda işverenlerin önünü iyiden iyiye açmıştır. Artık, sadece sendikasızlaştırma / örgütsüzleştirme değil; aynı zamanda ücret, yıllık izin, kıdem vb. bireysel olanlar da dahil olmak üzere, hak olarak ne varsa işverenlerin hedef tahtasındadır.
Mevcut "İş Kanunu"nda ise alt işverenlik ile ilgili kimi sınırlamalar getirilerek, bu alandaki yozlaşmaya müdahalede bulunulmak istenmiştir. Ancak, asıl işverenin işyerinin içinde, alt işverenin de kendisine ait ayrı bir işyerinin mevcut olduğu şeklindeki düzenleme, aslında sorunun çok da üzerine gidilmek istenmediğine işaret etmektedir. Öyle ki, işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından ayrıştırılabilir olmamasına rağmen, alt işverenin ayrı işyeri olduğu şeklindeki yaklaşım, "İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu"nda da korunmaya devam edilmiştir.  Bu şekilde, alt işverenlik uygulamasında, asıl işverenlik ile çoğunlukla kurulmuş olunan tek taraflı ve bağımlı ilişki bulanıklaştırılmış; yine, alt işverene ait işlerin, asıl işverene ait üretim sürecinin bir parçası olarak ve yine asıl işverene ait işyerinde ifa ediliyor olunması durumu da yeterince konu edilmemiştir.
Alt işverenin, asıl işverenden ayrı bir işyeri olduğu şeklindeki yaklaşımın bir sonucu olarak, asıl işverene ait işyeri ile alt işverene ait işyeri arasında bir ayrım tanımlayabilmek mümkün değildir. Söz konusu olan, ister asıl işverene ve isterse de alt işverene ait olsun, her iki nitelikteki işyerinin de aynı ölçütlerle değerlendirilmesidir. Artık, söz konusu olan, işyerlerinin parçalanması uygulamasının adeta bir kanser gibi yayılmasıdır. Aynı binada bulunan, aynı buhar kazanından beslenen, aynı elektrik hattını kullanan işyeri bölümlerinin; birbirinin aynı ve ayrıştırılamaz risklerin mevcut olmasına rağmen, ayrı işyerleri olarak bakılması ve buna göre değerlendirilmesi istenmektedir.

İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ AÇISINDAN ALT İŞVERENLİK

Yasal düzenlemelere bakıldığında, işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından asıl işverenlikten beklenenin, kısmen koordinasyon ve daha çok da denetim1 olduğu; uygulamaya yönelik yükümlülüklerin ise yer almadığı görülmektedir. Oysa ki, yukarıda da değinildiği üzere, asıl işveren ile alt işveren işçileri aynı risk altında bulunmakta olup; söz konusu olan riskin de çoğunlukla bölünüp ayrıştırılması mümkün değildir. Risk büyüdükçe, bu özellik daha da belirgin hale gelmektedir. Gerçekten de, işyerinde meydana gelebilecek bir yangın veya patlama olayında, işçilerin işverenlerine göre ayrılabilmesi söz konusu olamayacaktır. Oysa ki, konu edilen sorunların çözümü, çoğu kez asıl işverenliğin yetkisinde bulunmakta, alt ise işverenin bu konularda yapacağı pek bir şey de olmayabilmektedir.
Alt işverenlik uygulaması söz konusu olduğunda, riskin bölünemezliğinin yanı sıra, riskin yönetilmesi de sorun içermektedir. Aynı sorun odağına karşı, sınırlı yetkiyle birden fazla düzenleme yapılması, kimi durumda sonuca ulaşmayı da engelleyebilmektedir. Gerçekten de, birden çok alt işverenin bulunduğu işyerinde, işveren sayısı kadar işçi sağlığı ve iş güvenliği organizasyonu kurulmasını istemek, aslında amaca hizmet edebilecek bir yapının oluşturulamaması ve dolayısıyla da bu konudaki riskin yönetilememesi demektir.  

ALT İŞVERENLİK VE İSİG AÇISINDAN TEFTİŞ

Bilindiği üzere, çalışma yaşamının teftişi, devlet adına, "Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı" tarafından, bakana bağlı iş müfettişleri ile yapılmaktadır. İşçi sağlığı ve iş güvenliği yönünden yapılacak teftişler ise teknik olarak anılan iş müfettişleri ya da eski tabirle iş güvenliği müfettişleri tarafından yerine getirilmektedir. Teftiş uygulamasında, alt işverenlik ilişkisi kurulmuş bulunan işyerlerine yaklaşımın tespiti de önem taşımaktadır. Bu konuda, işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından riskin her durumda bölünemeyeceği ve mevcut olan böylesi bir riskin ayrı yapılarla yönetilebilinmesinin de söz konusu olamayacağı hususlarının gözlerden ırak tutulmaması gerekmektedir.
Bakanlığın önceki uygulamalarında, işçi sağlığı ve iş güvenliği teftişlerinde, alt işverenin işyeri ayrıca dikkate alınmamıştır. Özellikle, işyerine işletme belgesi2 alınması sürecinde, çoğu durumda alt işverenlerden gelen başvurular işleme konulmamış; anılan belgenin işyerinin bütününe verilebileceği ve bu nedenle asıl işverenlik üzerinden işlem yapılabileceği belirtilmiştir. Ancak, "İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu"nun yürürlüğü ile birlikte, bu yaklaşım terk edilmiş; artık, alt işverenin işyeri de bağımsız bir şekilde teftişe konu edilmeye başlanmıştır. Asıl işverenliği dikkate almayan böylesi bir yaklaşımda, alt işverenlik işçilerinin çalışma koşullarında iyileştirme sağlanamayacağı açıktır.

SONUÇ

Asıl işveren alt işveren ilişkisinin mevcut olduğu işyerlerinde çalışan işçiler, çoğu durumda aynı risk altında bulunmasına rağmen, bu sorunların tek elden çözümü için bir şey yapılmadığı, hatta yasal düzenlemelerle de bu hususun pekiştirildiği görülmektedir. Oysa ki, işyerinde kurulması gereken işçi sağlığı ve iş güvenliği örgütlenmeleri de, işyerleri gibi parçalandıkça, bunların amaca hizmet edebilmeleri mümkün olamamakta; aksine, asıl işverenlik bu işlerden elini çektikçe, daha olumsuz durumlarla karşılaşılmaktadır. Alt işverenlik yaygınlaştıkça, iş kazalarının daha da artması, aslında daha çok da bu nedenledir3.  
Sorunun çözümü açısından, alt işverenin bağımsız bir işyeri olduğu şeklindeki "ideolojik" yaklaşımdan vazgeçilmeli; asıl işveren alt işveren uygulaması, işverenler arası bir ilişki olarak görülmeli, çalışan açısından ise tek işyeri ve dolayısıyla da asıl işveren muhatap alınmalı, bu konuda alt işverenliği sınırlayıcı düzenlemelere gidilmelidir. Aksi takdirde, iş kazalarına üzülmeye devam etmekten başka bir sonuçla karşılaşılmayacaktır.

* İş Başmüfettişi

1 Bu konuda, "Torba Kanun" olarak bilinen düzenlemede, asıl işverene denetim yükümlüğü verilmesi şeklindeki ifadenin metinden çıkarıldığı belirtilmiştir. Ancak, söz konusu düzenlemenin Yasa'da yer almamasının, asıl işverenliğin denetim yükümünün mevcudiyetini ortadan kaldırmayacağı ve bu nedenle de sonuca etkili olamayacağı ifade edilmelidir.
2 İşyerinin, işçi sağlığı ve iş güvenliği yönünden asli risk içermediği anlamına da gelebilecek "İşletme Belgesi" uygulaması, işverenlerden gelen baskılarla olsa gerek kaldırılmıştır.
3 "Torba Kanun"da yer alan düzenlemeler ile Yargı sürecinin uzatılması yoluyla muvazaalı alt işverenliğin tespiti daha da zorlaştırılmaktadır. Dolayısıyla, önümüzdeki dönem açısından, sadece bu nedenden dolayı da iş kazalarının biraz daha artmasını beklemeliyiz.

ÖNCEKİ HABER

Taşerondan sendikaya

SONRAKİ HABER

Soma’da işçileri öldüren neydi ne değişti?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa