13 Temmuz 2014 08:34

Buzdağının görünmeyen yüzü: Meslek hastalıkları

Meslek hastalığı denilince akla ilk gelen isimlerden biri, İtalyan hekim Bernardino Ramazzini. Yaklaşık 400 yıl önce Ramazzini, hastalarına, “Ne iş yapıyorsun” diye sorarak, hastasının sağlık sorununun yaptığı iş ile ilgisi olup olmadığını incelermiş ve hatta elde ettiği bulgular üzerinden “Çalışanların Hastalıkları” diye bir kitap bile yazmış.

Buzdağının görünmeyen yüzü: Meslek hastalıkları
Paylaş

Şeref DEMİR

Meslek hastalığı denilince akla ilk gelen isimlerden biri, İtalyan hekim Bernardino Ramazzini. Yaklaşık 400 yıl önce Ramazzini, hastalarına, “Ne iş yapıyorsun” diye sorarak, hastasının sağlık sorununun yaptığı iş ile ilgisi olup olmadığını incelermiş ve hatta elde ettiği bulgular üzerinden “Çalışanların Hastalıkları” diye bir kitap bile yazmış.  
Aradan tam dört yüzyıl geçti, teknoloji ilerledi, sanayi ilerledi, tıp ilerledi ama Türkiye’de, “Ne iş yapıyorsun” sorusu doğru düzgün sorulmuyor, meslek hastalıklarının üzerine gidilmiyor. Hal böyle olunca bırakalım önlemeyi, meslek hastalıkları tespit dahi edilemiyor! Oysa işçi sağlığı söz konusu olduğunda meslek hastalıkları en az iş kazaları kadar önemli. Meslek hastalıkları, işçi çalışmaya başladıktan ve meslek hastalığına yol açan etmenle karşılaştıktan bir hafta sonra da ortaya çıkabiliyor, yıllar sonra da. Hatta işçi, emekli olduktan sonra bile! Meslek hastalıkları, işçinin sağlığında kalıcı bir hasar bırakabildiği gibi işçinin ölümüne de yol açabiliyor.

ANCAK YÜZDE 1’İ TESPİT EDİLEBİLİYOR

Oysa meslek hastalıklarının yüzde 100’ünü önlemek mümkün. Yeter ki, meslek hastalıklarının ortaya çıkmaması için gerekli önlemler alınsın. Ancak Türkiye’de, sorunu çözmeyi bir kenara koyalım, sorunun adımı bile koymaktan çok uzak noktadayız. Meslek hastalıklarının sayısı ülkeden ülkeye değişiyor ama her yıl bin işçi başına 4 ila 12 yeni meslek hastalığı olgusu bekleniyor. Buna göre sadece sigortalı işçiler bakımından Türkiye’de 50 bin ila 150 bin arasında meslek hastalığının tespit edilmesi gerekiyor. Sigortasız işçileri ve kamu çalışanlarını da dâhil edersek, rakam daha da artıyor. Oysa Türkiye’de bir yılda tespit edilebilen meslek hastalığı sayısı 500-600 arasında değişiyor. Yani en iyimser tahminle Türkiye’de meslek hastalıklarının ancak yüzde 1’i tespit edilebiliyor.

12 MİLYON İŞÇİYE ÜÇ HASTANE!

Türkiye’de kayıtlı 12 milyon işçi var ancak İstanbul, Ankara ve Zonguldak’ta olmak üzere toplam 3 meslek hastalıkları hastanesi var. Zaten tespit edilen meslek hastalıklarının yaklaşık yüzde 80’i bu üç ilden bildiriliyor. Son istatistiğe göre Türkiye’de 81 ilin 53’ünde hiç meslek hastalığı tespit edilmemiş! 99 farklı sektörün, 62’sinde hiç meslek hastalığı ortaya çıkmamış… Oysa meslek hastalıkları her yerde, her ilde, her sektörde! Buzdağının görünmeyen kısmında her yıl 50 binden fazla işçi meslek hastalığına yakalanıyor, 10 binlerce işçi sağlığını yitiriyor, yüzlerce belki de binlerce işçi yaşamını yitiriyor... Tespit edilmiyor, görülmüyor, duyulmuyor, bilinmiyor, peşine düşülmüyor…  

HER İŞÇİ BEDENİ BİR SOMA…

Meslek hastalıklarına yol açan etmenler, solunum, deri veya sindirim yolu ile işçinin vücuduna girebiliyor. Meslek hastalıkları, kimyasal, fiziksel, biyolojik veya psiko-sosyal kaynaklı olabiliyor. Meslek hastalıkları işçilerin fiziksel sağlığı kadar psikolojik sağlığına zarar veriyor. İşçinin bedeni ve benliği adeta bir risk haritası gibi; önlem alınmazsa meslek hastalığı ortaya çıkıveriyor. Her işçi bedeni bir Soma aslında ülkemizde! Soma’da bir günde 300’den fazla işçi kardeşimizi bir günde yitirdik. Kotları beyazlatırken hayatları kararan silikozis hastası kot kumlama işçileri ise birer birer ölüyor…

LEYLEĞİN YUVADAN ATTIĞI YAVRULARI…

Üç meslek hastalıkları hastanesi yetmiyor, işyerlerinde taramalar yapılmıyor, patronlar meslek hastalıklarını gizliyor, yasal düzenlemeler “meslek hastalığı” tanısı konulabilmesi için kırk dereden kırk su getiriyor.
Hal böyle olunca, meslek hastalığına yakalanan, bu yüzden sadece sağlığından değil işinden de olan işçinin yerine işe alınan işçiyi de aynı “kader” bekliyor. Çünkü meslek hastalığına yol açan faktör, aynen yerinde duruyor; yeni kurbanını bekliyor. Özelleştirme, taşeronlaştırma, kar hırsı, ağır sömürü sadece iş kazası değil meslek hastalığı olarak da çıkıyor karşımıza.
Aynı çemberde dolanıp duruyoruz adeta. Sırası gelen çemberin dışına düşüyor. Kot kumlama işçisi Abdülhalim Demir, besleyemeyeceği yavrularını yuvadan atan leylek örneğini vermişti yıllar önce ve sormuştu: “Leyleğin yuvadan attığı yavruları mıyız biz?​” Bu soru, bir işaret fişeği gibi orta yerde duruyor hâlâ…

ZAMANI GELMEDİ Mİ?

İşyerlerinde, atölyelerde, ofislerde, fabrikalarda, plazalarda, tarlalarda bizi bekliyor meslek hastalıkları. Gerekli önlemler alınırsa hepsini önlemek mümkün. Önlem alınmazsa sonuç belli şimdiden.
Zamanı gelmedi mi, meslek hastalıklarına karşı bayrak açmanın? Zamanı gelmedi mi, hep birlikte, omuz omuza bu sorunun üzerine gitmenin?
Zamanı gelmedi mi, emek ve meslek örgütlerinin, sendikalı sendikasız tüm işçilerin, emekçilerin, emekten yana tüm güçlerin, hem iş kazalarına, hem meslek hastalıklarına karşı, işçi sağlığı için birleşmesinin, birlikte mücadele etmesinin? Zamanı gelmedi mi…

ÖNCEKİ HABER

Artık sokak İstanbul’da, zor Kürdistan’da kaldı

SONRAKİ HABER

Karayolları taşeron işçilerinin \'taşeron işçilikle\' mücadelesi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...