13 Temmuz 2014 08:15

Ah Monşer, her şey karmakarışık!

Mülkiye, Harbiye ve Tıbbiye gibi üç ana aydın kaynağı, Fransa kaynaklı devrimci fikirlerle sıkı fıkı ilişkide gençlerle doludur.

Ah Monşer, her şey karmakarışık!
Paylaş

Aydın ÇUBUKÇU

Türkiye’nin kültür tarihinde Fransız etkisi, ilginç bir özelliktir. Özellikle Tanzimat Fermanı sonrasında gözlenen bu eğilim, uzun süre “Batılılaşma” denilince Fransızlaşmanın anlaşıldığı gibi bir görüntü verir. Elbette bunun anlaşılır gerekçeleri ve tarihsel, ekonomik nedenleri vardır. Zor anlaşılan ya da bir aykırılık gibi görünmesine yol açan şey, aslında Osmanlıların son dönemlerinde Fransa ile arasının uluslararası ilişkiler temelinde çok da iyi olmamasına karşın bu etkinin güçlü bir şekilde sürmesidir. Özellikle son dönem Osmanlı aydınının laikleşme ve pozitivizme eğilimli hale gelme sürecinde Fransa, model ülke olarak önemli bir rol oynamıştır. Fransızca konuşmak, Fransızca bilmiyorsa bile sözlerinin arasına aksanlı Fransızca kelimeler sokuşturmak Osmanlı aydının hava atma biçimi olmuştur.
Mülkiye, Harbiye ve Tıbbiye gibi üç ana aydın kaynağı, Fransa kaynaklı devrimci fikirlerle sıkı fıkı ilişkide gençlerle doludur. Buna paralel olarak, Osmanlı hariciye bürokrasisini Batı modeline uygun şekle sokma çabalarının bir yanını oluşturan “Tercüme Odası” hem yüksek bürokrat yetiştiren bir okul olarak, hem de Batı’nın kültürel zenginliğinin aktarılmasının bir aracı olarak prestijli bir devlet kurumu haline gelirken omurgasını Fransız kültürü oluşturuyordu. Devlette siyasi kariyer yapmanın da, yüksek rütbeli bir asker ya da itibarlı bir hekim olmanın da yolunun artık Fransızca bilmekten geçtiği kanaatinin gelişmesinde burası belirleyici oldu.
Monşer’in bir hitap seslenişi, iki lafın arasına sokulan bir yakınlaşma sözcüğü olarak kullanılması da bu gelenekten gelir. Özellikle dışişleri mensuplarını işaret eden bir lakap halini alması ise, devletin diğer sınıfları içinde hayli ayrıcalıklı bir tabaka olan hariciye bürokrasisine duyulan kıskançlığın bıyık altından ifade edilmesi sonucu olmuştur. Hafif alaycı, günümüz deyimiyle öteleyici ve hatta ötekileştirici bir anlam kazanmasını da bu açıklar.
Bu uzun hikâyenin başlangıcında Tanzimat Fermanı’nın ve Mustafa Reşit Paşa gibi hayli Fransız (uzun yıllar Paris’te görev yapmış, oralarda gördüğü her güzelliğin memleketinde de olmasını safiyane istemiş) bir büyük bürokratın bulunuyor olması, “Monşer”e bir de siyasi ve ideolojik içerik yüklemiştir. Kısaca söyleyecek olursak, bu iki hecelik kelime, Batılılaşma yanlılarıyla muhafazakârlar arasındaki tarihsel didişmenin mirasını taşımaktadır.
Gelgelelim Monşer kelimesinin şu günlerde gündeme gelmesinin bu ayrışmaya denk düşen bir yanı yoktur. R.T.Erdoğan, Ekmeleddin İhsanoğlu’nu ve onu cumhurbaşkanlığı yarışına sokanları kastederek, “Monşer bunlar, monşer!” dediğinde bu tarihi süreci pek fazla düşünmüş değildir. Öyle olsaydı, gelenekten İslamcı, politik ve ideolojik olarak Tanzimat muhalifleri köküne daha yakın duran Ekmel Bey’e Monşer demenin pek uygun düşmeyeceğini görebilirdi. Üstelik onun dilinde Monşerlik, “metrodan, yoldan, köprüden anlamayanlar” gibi tuhaf bir içerikle de kullanılmıştır. Sonra, cumhurbaşkanının tarafsızlığı meselesine de girmiş ve Monşer’i bu kez “etliye sütlüye karışmayan, memur zihniyeti” olarak bir kez daha yeniden anlamlandırmıştır.
Ulusalcıların ve Kemalistlerin bir bölümü tarafından “İslamcı ve muhafazakâr”, “Erdoğan’ın eski kankası”, “birlikte fotoğraf bile çektirmiş” gibi karalamalarla sürekli itilip kakılan Ekmel Bey, karşı taraftan da “yoldan, köprüden, metrodan anlamayan Tanzimatçı” kılığına sokulup dövülmek istenmektedir.
Gerçekten ortalık çok karışık... Tarih içinde kendisine anlam bulmuş her kelime kendi anlamını yeniden bulmak için çırpınıyor.
Ekmel Bey’e Tanzimatçı-Ulusalcı-Kemalist-devletçi olduğu için mi Monşer denmiştir, yoksa yoldan, köprüden, metrodan anlamadığı için mi?
Monşer kötü bir şey midir, yoksa övünülecek bir unvan mıdır? Başbakan Ekmel Bey’e Monşer kelimesini yapıştırırken onun bundan hoşnut olabileceği ihtimali aklına gelmiş midir?
Kısacası, Monşer’in tarihinde Tanzimat’tan başlayıp günümüze kadar uzanan bir Batıcılık-gelenekçilik çatışması yatarken, R.T.Erdoğan’ın elinde tümüyle farklı bir aşağılama ve yabancılaştırma aracına dönüşmüştür.
Bu karışıklık devam ettiği sürece, yok sen bana Monşer dedin, vay şunun babası Monşermiş diyerekten cinayetler işlenmesinin önüne geçilemeyeceği gibi, çocuğuna Monşer adını koyanlar da çıkabilecektir. Milli birlik ve beraberliğe en fazla ihtiyaç duyulan şu günlerde, bir de böyle bir sebepten bölünmemek için yetkililer acil tedbir almalıdır! 

ÖNCEKİ HABER

Bi’ özgürlük vardı n’oldu ona?

SONRAKİ HABER

Artık sokak İstanbul’da, zor Kürdistan’da kaldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...