28 Haziran 2011 09:11

Kocaeli Büyükşehirde neler oluyor?

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi 3 bine yakın kadrolu işçisiyle Kocaeli’de sendikal anlamda büyük bir güç durumundadır.Ancak 2009 yılından itibaren Kocaeli Büyükşehir ve bağlı kuruluşu olan İSU da işveren, sendikal örgütlülük de işçi iradesini hiçe sayarak müdahil olmuş, seçim so

Kocaeli Büyükşehirde neler oluyor?
Paylaş
* Bir belediye işçisi

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi 3 bine yakın kadrolu işçisiyle Kocaeli’de sendikal anlamda büyük bir güç durumundadır.

Ancak 2009 yılından itibaren Kocaeli Büyükşehir ve bağlı kuruluşu olan İSU da işveren, sendikal örgütlülük de işçi iradesini hiçe sayarak müdahil olmuş, seçim sonrası tüm belediye amirlerinin müdahil olduğu bir süreçte 3 bin işçi 1 haftada Belediye-İş Sendikasından Hizmet-İş Sendikasına geçmişti.Bu süreçten 2 yıl sonra yani sözleşme süreci öncesi Belediye yetkilileri yine başrolde ancak şimdi Hizmet-İş Sendikasına karşı Belediye-İş Sendikası destekleniyor.

Öncelikle Üzerinde durulması gereken İşçi sendikalarının görevi işveren karşısında iş yaşamında işçinin hak ve hukukunu korumak onu işveren karşısında temsil etmektir. Bu nedenle işçiler ne kadar birlik olur ve sendikanın yapısı içinde olursa özü itibari ile işçi o kadar iyi temsil edilebilir.

Ancak son iki yıldır Kocaeli büyükşehirde yaşananlar ibretlik denilecek bir şekilde bugün Türkiye de sendikaların yaşadığı çıkmazı en iyi şekilde özetlemektedir. Şu bilinmelidir ki işveren işçilerin örgütlü olduğu sendika tercihinde müdahilse bu işçilerin menfaati için değil de kendi çıkarı içindir, kazanılan hakların gaspı noktasındadır.

Bugün bir sendikanın ne kadar iyi olduğunu konuşabilmek için öncelikle işçinin o sendikada kendi iradesi ve isteği ile örgütlenmiş olması öncelikli koşuldur. Bu gün her iki sendikada da örgütlenmenin önceliği işveren müdahalesi ileyse burada bir zemin kayması söz konusudur. Biz işçiler olarak burada bir tuzak, bir hesap olduğunu görmeliyiz. Gerçek görülmeden mücadelenin de seyri oluşturulamaz.

Şimdi bu süreci biraz daha irdeleyelim.2009 da işveren taraf olurken Belediye-iş Şube Başkanı ile uyumsuzluğunu, belediye-İş genel başkanı ile uyumsuzluğunu bahane etmişti. Burada Hak-iş tercih edilirken siyasal yakınlığından, hükümetin pek çok icraatına açık desteğinden dolayı bir yakınlık düşünülmüştü. Ancak bir sözleşme dönemi dahi bitmeden şimdi işveren tüm gücünü baskı unsurunu kullanarak, tasfiye ettiği Belediye-İş’i örgütlemek için düğmeye bastı. Belediyede çalışan şirket elemanlarının tüm alt yapısını hazırlayarak Belediye-İş’e yönlendirdi, kadrolu işçilerde ise devreye giren amirlerle, yöneticilerle işçiler Belediye-İş e yönlendirilmekte.

Burada görülmesi gereken öncelikli sorun her iki şekilde de işverenin müdahil olması adres göstermesi, işçi iradesini hiçe saymaktır. Örgütlü gücün tabandan gelmesinin engellenmesidir. Her iki durumda da icazetli, işverene bağımlı bir sendikal oluşum vardır.

Diğer görülmesi gereken temel bir sorun da neden işveren işçinin sendikal tercihine bu kadar müdahil olmaktadır. Bunu irdelerken son dönemde hükümetin iş yaşamı hakkında projelerini ,işçi haklarına bakışını irdelemeliyiz. Her ne kadar örgütlü toplumda bahsedilse de aslında güdük,yaptırımı sınırlı,ve ne kadar tabela da olursa o kadar makbul anlayışı var.

Birkaç yıldır hükümet yetkilileri Ulusal İstihdam Stratejisi isimli bir projeden bahsediyor. Özellikle Çalışma Bakanı Ömer Dinçer pek çok alanda konuşmalarıyla aslında bu projenin şifrelerini vermektedir. Örneğin;İstihdamın artırılması konusunda formül çok ama bu biraz acı reçete gerektiriyor. Yani devlete, işverene ve sendikalara acı reçete olacak. Fedakarlık etmemiz gerekecek.”( Birgün, 24.06.2010, Aziz Çelik)

Haftada 45 saat çalışılması gerekirken, 53 saat çalışanlar var. Fazla mesai uygulaması olmazsa, bir milyon kişi iş bulur. Ama işverenler kıdem tazminatı sorunu nedeniyle yeni işçi alımına sıcak bakmayıp, kayıt dışı olarak elindeki işçiye fazla mesai yaptırıyor. Türkiye’de kıdem tazminatını alma oranı yüzde 7. Genç işsizlik sorununu çözmek için de yarım zamanlı çalışma sistemi gerekiyor. Ama yine kıdem tazminatı nedeniyle bu sistem de işlemiyor. Önce bunu çözmeliyiz.” (Hürriyet, 13 Haziran 2010)

Yani burada gördüğümüz gibi kıdem tazminatı kaldırılarak çalışma güvencesi zedelenmesi tehlikesi ve esnek çalışma ile özünde sermayenin ,işverenin elini güçlendiren emekçiyi işverene mahkum eden düzenlemeler söz konusudur. Bu noktada yarın emekçilere karşı saldırıları püskürtecek,işçi iradesini ortaya koyabilecek,örgütlü gücün zayıflatılması temel bir anlayış olmuştur. Bir yandan taşeron çalışanlarının sendikalaştırılmasından bahsedilirken diğer yandan 6111 sayılı kanunun 166. maddesinde belirtildiği gibi toplamda 50 bin belediye çalışanı örgütlü sendikanın olmadığı kamu kuruluşlarına gönderilmek isteniyor. Ki 2007 yılında norm kadro yönetmeliği ile belediyelerin işçi, alımını sınırlayan hükümet hizmet alımını her alanda yaygınlaştırdı. Bu gün yılda bir ihalesi yapılan şirketlerde çalışan işçilerin sendikal güvenceleri aslında bir yıllık sözleşmeyle sınırlandırılmış,yani hep işverenle oturumlarda bir yıl sonra başka bir firmaya ihalenin verilme tehdidi altında ne kadar bağımsız sendikacılık yapılacak? Bu ve benzeri pek çok örnek var. Bu gün, Büyükşehir de Belediye-İş in örgütlenmesinin temelinde Türk-İş içinde AKP’nin kendi çizgisini dizayn etme çalışması olduğu ifade ediliyor.

Burada değişmeyen bir gerçek var ki artık işçi kendi özgüvenini yitirmekte işveren karşısında kendini çaresiz hissetmektedir.Bu anlayış aslında Türkiye genelinde uygulanan bir politikanın ürünüdür. Biz emekçiler bu saldırılara karşı uyanık olmalı sermayenin bu gizli hesaplarını alt üst etmeliyiz.Sendikalar İşçinin kendi iradesiyle oluşturduğu örgütlü gücüdür, İşverene karşı tek gücümüz budur. Öyleyse her ne şekilde olursa olsun İşverenin örgütlü gücümüzü yok etmesine, kendi politikalarını inşa etmesine dur diyelim.

ÖNCEKİ HABER

'Dicle’de taşeron hilesine son verilsin'

SONRAKİ HABER

Belediye kepçesiyle ile çay içmeye gitmişler!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...