07 Temmuz 2014 06:00

Ethem Çavuş ile yeraltında 45 yıl

“Muhtar-Ağa, köy odasında bizi karşısına dizdi. En büyüğümüz onbeş yaşında, yedi çocuğuz. Köyden madene gidecek ikinci tertip amele arasına biz de karışacağız. Muhtar-Ağa dedi ki:‘Ey çocuklar! Artık delikanlı oldunuz, beylik ocaklar sizi gözlüyor. Haydin bakalım çavuşlarınıza muti olun. Çomakların yüzünü kara çıkartmayın!’ ”1

Ethem Çavuş ile yeraltında 45 yıl
Paylaş

Fatih POLAT

“Muhtar-Ağa, köy odasında bizi karşısına dizdi. En büyüğümüz onbeş yaşında, yedi çocuğuz. Köyden madene gidecek ikinci tertip amele arasına biz de karışacağız. Muhtar-Ağa dedi ki:
‘Ey çocuklar! Artık delikanlı oldunuz, beylik ocaklar sizi gözlüyor. Haydin bakalım çavuşlarınıza muti olun. Çomakların yüzünü kara çıkartmayın!’ ”1

Bu sözler Devrek’in Çomaklar köyünden maden işçisi Ethem (Yemelek) Çavuş’a ait. Ethem Çavuş’un 1886-1931 yılları arasındaki anılarından oluşan ‘Yeraltında Kırk beş Sene/Bir Maden İşçisinin Anıları’ adlı kitabını Ahmet Naim, emek tarihine ve işçi edebiyatına kazandırdı.

Fransız edebiyatının en iyi romanlarından biri olan Emile Zola’nın Germinal’i, Fransa’da 1860’larda yaşanan bir madenci grevini konu alıyordu. Ethem Çavuş’un Osmanlı’daki madencilik hayatı da 19. yüzyılın ikinci yarısında başlar ve yarım asra yakın bir süre devam eder.

Türkiye’de, Soma’da resmi rakamlara göre 301 maden işçisinin ölümü, aslında sürekli yaşanan ve zamanla kanıksanan madenci ölümlerinin, çok sarsıcı bir biçimde pek çok kesim açısından hissedilmesine yol açtı. Türkiye’nin birçok yerinde Soma işçisi ile dayanışma eylemleri yapılmasına neden olan bu süreci, Şırnak’ta ocaklarda 18. yüzyıl koşullarında çalışmaya zorlanırken can veren işçilerin dramı izledi.

19. YÜZYILDA OSMANLI’DA MADENCİLİK

Peki bu topraklarda madencinin öyküsü nasıl başladı? Ahmet Naim’in kitabı, bu sorunun, bugünden geriye doğru 130 yıllık bir kazıyla ulaşabileceğimiz yanıtını bize gösteriyor.
Ahmet Naim’in bir anı-röportaj çalışması olan “Yeraltında Kırk Beş Sene: Bir Maden İşçisinin Anıları”nı kitabın 63’üncü sayfasından itibaren, “Bir Yudum Soluk: Maden İşçilerinin Ocak İçi Yaşantıları” başlıklı bölüm izler. Bu bölümünde Ethem Çavuş’a, Ahmet (Çaproğlu) Çavuş da eşlik eder.

Soma’da da tanık olduğumuz çocuk işçi gerçeği, girişte aktardığımız paragrafta da görüldüğü gibi, bize bu ülkedeki kapitalizmin atasından miras. Ethem Çavuş ile birlikte ilk kez madenin yolunu tutan o yedi çocuktan geriye yıllar sonra sadece kendisi kalır. Diğerleri, kâr uğruna, iş güvenliği önlemlerinden nasibini hiç almamış çalışma koşulları içinde o ocaklara kurban verilmiştir.

Ethem ve arkadaşları, toplam yedi çocuk ayaklarına çarıklarını geçirip, azık ve çamaşır torbalarıyla yola düzülmüşler; ama yol lafın gelişi...Orman aralarından ve keçi yollarından ancak üç günde madene varabilmişler.

Ethem Çavuş, ilk ölümlere madenin dışında tanık olmuş. Henüz kulübelerini yapamamış olan 16 acemi amele, bir höyüğün altını kazıp, mağaramsı bir yer meydana getirip gece orada yatarken höyük ansızın çökmüş. Toprak altında kalan 16 ameleden 3’ü kurtarılamamış.

PARA YERİNE AMERİKAN BEZİ

Ethem Çavuş, Zonguldak madenlerinde küfecilik, kazmacı yedekliği ve araba sürücülüğü ile geçen ilk yıllarında ilk defa Kurci Kumpanyasında para alabilmiş. O zamana kadar -devlete ait ocaklar olan- ‘miri’ ocaklarında çalıştığı zamanlarda bunun karşılığı vergi borcuna mahsup edilirmiş. Tüccar’da, yani özet sektöre ait ocakta çalışırken de para yerine Amerikan bezi, kırmızı güllü basma, kalay gibi şeyler verilirmiş. Ancak yirmi kuruş yerine verilen kalayı çarşıda yarı fiyatına satamazlarmış. Ethem Çavuş, “itiraz hakkımız da yoktu” diye anlatıyor.

ATEŞNEFES VE KÖRNEFES

Ethem Çavuş’un anılarında denk geldiğimiz iki de önemli kavram var. Bunlardan biri ‘ateşnefes’, diğeri de ‘körnefes’.

Ethem Çavuş bu iki kavramı şöyle anlatıyor:

“Ateşnefes maden kuyularının en büyük ve en belalı bir afatıdır. O da, su gibi, az cana kanaat etmez; yerinde ve kıvamında bir kütledi mi tam kütler!

Ateşnefes, madencilik dilinde grizu denilen gazdır. Hava içinde belirli bir yoğunluğa kavuştu mu en ufak bir kıvılcım bile bu afatı şahlandırmaya kâfidir. Bizim işçimiz, frenk madencilerinin hayalinden bile geçmeyen çok güzel ve çok yerinde bir buluşla bu afatın adına ‘ateşnefes’ demiştir.”2

“Körnefes, maden kitaplarının ‘karbon gazı’ dediği şeydir. Yine bizim işçimizin aydın zekasının ortaya koyduğu çok güzel ve çok yerinde bir buluştur: ‘Körnefes’.
Körnefes gerçekten çok hain, çok sinsi bir soluktur. Bu gazı hissetmeden yutarsınız. Rengi yoktur, belirli bir kokusu yoktur, göremezsin bilemezsin, sadece bazı bacalara kör kör sokulup hain hain zehrini kustuğunu duymuşsundur, kurbanlarını görmüşsündür. Bu zehiri yutan ne olduğunu, neye uğradığını bilemez, tatlı bir uyku içinde göçer gider.”3
Ethem Çavuş, çavuşluğa yükselinceye kadar madenciliğin tüm aşamalarında çalışmış, birçok grizu patlamasına, kazaya tanıklık etmiş, çok sayıda arkadaşının hayatını kurtarırken, saatler süren uğraştan sonra pek çok arkadaşının da madenden cesedini çıkarmıştır. Onun 45 yıllık yer altı yaşamının hikayesi, aslında Türkiye’de sanayileşmenin ve kapitalizmin vahşi dönemlerinin ilişkiler sisteminin de hikayesidir.

Bugün Soma’daki, Şırnak’taki maden patronlarının daha fazla kâr için, işçinin can güvenliğini sağlamaya yönelik maliyetleri sıfırlama eğiliminin, Türkiye’de madenciliği yaklaştırdığı düzey de işte bu 130 yıl önceki düzeydir aynı zamanda.

Bu arada, Soma’da bir anda yaşanan işçi ölümü sayısına, Osmanlı’daki madenciliğin o ilk ve en ilkel döneminde dahi rastlanmadığını belirtelim noktalarken.

1 Ahmet Naim, Yeraltında Kırk beş Sene/Bir Maden İşçisinin Anıları, İstanbul, Evrensel Basım Yayın, 2014, s.15
2 a.g.e, s.90
3 a.g.e, s.91

ÖNCEKİ HABER

Sınırda IŞİD tehdidi

SONRAKİ HABER

Çözülen Irak ve Suriye Muhalefetinin dört seçeneği

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa